ALLAH’I TANIMAK VE O'NA İMAN ETMEK-1
Kur’ân'da;فامنوابالله “Allah’a iman edin”,[2] اطيعوا الله“Allah’a itaat edin”[3] ve واعبدوا ربكم “Rabbinize ibadet edin” (Hac, 77) buyurulmaktadır. İnsanın Allah’a iman edip ibadet ve itaat edebilmesi için önce O’nu tanıması gerekir. Allah’ı tanımak insanın temel görevidir. Zâriyât suresinin 56. âyetinde geçen “ibadet” kavramı Allah’ı tanımak (marifet) anlamına da gelir. Nitekim Hasan el-Basrî,, Mücahid b. Cebr ve İbn Cüreyc âyetteki “ibadet” kelimesine “marifet” anlamı vermişlerdir. Buna göre âyetin anlamı; وما خلقت الجن والانس الا ليعبدون“Ben cinleri ve insanları ancak beni tanısınlar diye yarattım” şeklindedir. Müfessir Sa’lebî, “Bu mana güzeldir. Çünkü Allah cinleri ve insanları yaratmasaydı, O'nun varlığı ve birliği bilinmezdi” demiştir.[4] Ayette geçen “liya’büdûni” cümlesine “liya’rifûni” (beni tanısınlar, bilsinler) anlamını vermek isabetsiz değildir. Ancak ibadet, sadece Allah’ı tanımaktan ibaret değilse de ibadetin başı ve ilk şartıdır. İnsanın Allah’a kulluk edebilmesi için her şeyden önce Allah’ı tanıması gerekir. O’nu tanımadan O’na îman, ibadet ve itâat etmek mümkün değildir.
قل انما حرم ربي و ان تقولوا على الله ما لا تعلمون
“(Ey Peygamberim!) Deki Rabbim ... Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır” (A’râf,7/33) anlamındaki âyet, insanın Allah’ı tanıması gerektiğini ifade etmektedir. Allah’ı tanımayan, bilmeyen ve O’nu anlamayanlar Zümer suresinin “Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler” وما قدروا الله حق قدره anlamındaki 67. âyeti ile kınanmaktadır.
İnsanın Allah’ı zat, isim, sıfat ve fiilleriyle tanıması; Allah ile zihnî ve kalbî bir ilişki içinde bulunması gerekir. Kur’ân; baştan sona Allah'ın isim, sıfat ve fiillerinin tanıtımı ile doludur.
انني انا الله لااله الا انا فاعبدني و اقم الصلوة لذكري
“Şüphesiz ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet ve beni anmak için namaz kıl” (Taha, 14).
نبئ عبادي اني انا الغفور الرحيم و ان عذابي هو العذاب الاليم
“(Ey Muhammed!) Kullarıma benim çok bağışlayan çok merhamet eden olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu bildir (Hıcr, 49-50).
ان ربك سريع العقاب و انه لغفور الرحيم
“Şüphesiz senin Rabbin cezası çok çabuk olandır, şüphesiz O, çok bağışlayan çok merhamet edendir” (En’âm, 165).
أن ربك لذو مغفرة و ذو عقاب اليم
“Şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir hem de elem dolu bir azap sahibidir” (Fussilet, 41/43).
غافر الذنب و قابل التوب شديد العقاب ذي الطول “(Allah), günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, , azabı ağır olan, lütuf sahibidir” (Mümin, 40/3).
الله لااله الا هو له الاسماء الخسنى
“Allah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır, en güzel isimler O’nundur” (Taha, 8) ve benzeri yüzlerce âyette Allah bize kendisini tanıtmaktadır. İslam bilginleri, âyet ve hadislere dayanarak Allah’ı tanıtan eserler hazırlamışlardır. Bu eserlerden Allah’ın beş çeşit isim ve sıfatının olduğunu öğreniyoruz. Bunlar; zâtî, sübûtî, selbî , fiilî ve haberî (müteşâbih) sıfatlardır.
I. ZATÎ SIFATLAR
Zatî sıfatlar;vücut, kıdem, bekâ, vahdâniyet, muhâlefetün lilhavadis ve kıyambinefsihî olmak üzere altı tanedir.
1. Vücut.
Vücut, Allah’ın vâr olması demektir. Allah vardır, varlığı kendiliğindendir, yani Allah yaratılmış değildir. Her şeyi O yaratmıştır, O olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Allah’ın dışındaki hiçbir varlık kendiliğinden meydana gelmemiştir, hepsi Allah’ın yaratmasıyla var olmuştur, hayatlarını Allah’ın lütfu keremiyle devam ettirmektedirler. Mesela insanların ve hayvanların gıda maddelerine, suya, temiz havaya ve güneş enerjisine ihtiyaçları vardır. Allah ise böyle değildir. O'nun varlığının başlangıcı ve sonu olmadığı gibi varlığını devam için de hiçbir şeye muhtaç değildir. Diğer varlıkların muhtaç oldukları şeyleri de yaratan O’dur.
Aklını, mantığını ve muhâkeme gücünü kullanan, gökleri, yıldızları, yeri, bitkileri, hayvanları, ormanları, meyveleri ve daha nice varlıkları düşünen insan, bütün bunları yaratan, onları yöneten bir yüce varlığın olduğunu anlar. Şu anlamdaki âyetler insanları Allah’ın varlığı konusunda düşünmeye davet etmektedir:
افلا ينظرون الى الابل كيف خلقت و الى السماء كيف رفعت و الى الحبال كيف نصبت و الى الارض كيف سطحت
“Deveye bakmıyorlar mı nasıl yaratılmıştır? Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiştir?Dağlara bakmıyorlar mı nasıl dikilmişlerdir? Yeryüzüne bakmıyorlar mı nasıl yayılmıştır?” (Ğaşiye, 17-20).
Kâinatta vâr olan her şey O’nun varlığına delalet etmektedir. Şu âyet mealleri bu gerçeği ifade etmektedir:
و من اياته ان خلفكم من تراب
“Sizi topraktan yaratması O’nun varlığının delillerindendir…
و من اياته ان خلق لكم من انفسكم ازواحا لتسكنوا اليها و جعل بينكم مودة و رخمة
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir…
و من اياته خلق السماوات و الارض و اختلاف ااسنتكم و الوانكم
Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması O’nun varlığının delillerindendir…
و من اياته منامكم باليل و النهار و ابتغاؤكم من فضله
Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz O’nun varlığının delillerindendir…
و من اياته يريكم البرف خوفا و طمعا و ينزل من السماء ماءفيحيئ به الارض بعد موته
Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi O’nun varlığının delillerindendir….
و من اياته ان تقوم السماء و الارض بامره
Emriyle göğün ve yerin kendi düzenlerinde durması da Onun varlığının delillerindendir… (Rum, 20-24).
2. Kıdem
Kıdem, Allah’ın varlığının evveli ve başlangıcının bulunmaması, Allah’ın ezelî ve kadîm olması demektir.
Bu sıfat, Allah’ın yaratılmamış olduğunu, O’nun olmadığı hiçbir zamanın bulunmadığını ifade eder. Çünkü zamanı ve mekanı yaratan da Allah’tır.
Allah’ın dışındaki bütün varlıkların sözgelimi güneşin, ayın, dünyanın, yıldızların, gezegenlerin, insanların, hayvanların, bitkilerin bir evveli, bir başlangıcı, yaratıldıkları ve var olmaya başladıkları bir zamanları vardır. Çünkü bu varlıklar önceleri yok iken sonradan Allah’ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Halbuki Allah böyle değildir. O’nun varlığının evveli ve başlangıcı yoktur. Çünkü O, varlığı zorunlu varlıktır. Geriye doğru ne kadar gidilirse gidilsin O’nun olmadığı bir zaman düşünülemez. Allah’ın varlığının bir başlangıcının olması, O’nun yaratılmış olduğu anlamına gelir ki bu, Allah için muhaldir, çünkü yaratılmış olan ilah olamaz.
3. Bekâ
Bekâ, Allah’ın bâkî, ebedî, sonsuz, ölümsüz olması ve varlığının sonu olmaması demektir. Sonlu olmak, ölümlü olmak, bir gün yok olmak, yaratılmış varlıkların özelliğidir. Kâinatta gördüğümüz ve görmediğimiz, küçük ve büyük bütün varlıklar sonludur, ölümlüdür, bir gün yok olacaklardır. Allah ise böyle değildir. O, yaratılmadığı için fâni, sonlu ve ölümlü değildir. O, varlığı zorunlu tek varlıktır. Her canlı ölecek O, ise ebedîdir. Rahman suresinin,
كل من عليها فان و يبقى وحه ربك ذو الحلال و الاكرام
“Yeryüzünde (ve âlemde) bulunan her canlı fanidir, ölümlüdür, ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zâtı bâki kalacaktır” anlamındaki 26-27. âyetleri ile İhlas suresi Allah’ın bu sıfatlarını ifade etmektedir.
4. Vahdâniyet
Vahdâniyet, Allah’ın bir ve tek olması demektir. Allah; zatında, sıfatlarında ve işlerinde tektir, eşi, benzeri ve ortağı yoktur. İhlas suresinin “De ki O Allah bir, tektir” قل هو الله احد anlamındaki âyeti Allah’ın bu sıfatını ifade etmektedir. Bütün peygamberler, O’nun vahdâniyetini, tekliğini anlatmışlardır:
و ما ارسلنا من قبلك من رسول الا نوحي اليه انه لا اله الا انا فاعبدون
“(Ey Peygamberim!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, ‘şüphesiz benden başka hiçbir ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin’ diye vahyetmişizdir” (Enbiya, 25) ânlamındaki âyet, bu gerçeği ifade etmektedir.
İslam dinin tevhît dîni olması, Allah’ın tek ilah ve tek mabut olması esasına dayanır. O’ndan başka ilah kabul etmek, şirktir, şirk ise en büyük zulüm, en büyük günahtır. Kelime-i tevhît, yani lâilâhe illallah cümlesi, Allah’ın tekliğini ve eşsizliğini, O’ndan başka ilah olmadığını ifade eder. Kur’ân baştan sona Allah’ın birliğini anlatan âyetlerle doludur:
لو كان فيهما الهة الا الله لفسدتا
“Eğer yerde ve göklerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle yerin ve göklerin düzeni bozulurdu” (Enbiya, 22) ânlamındaki âyet Allah’ın vahdâniyet sıfatını anlatmaktadır.
4. Muhâlefetünlilhavadis
Muhâlefetün lilhavâdis, Allah’ın yaratıklardan hiç birine benzememesi demektir. Biz, Allah’ı nasıl düşünürsek düşünelim O bizim düşündüğümüzden, aklımıza, hayalimize ve hatırımıza gelen şeylerden başkadır, hiçbirine benzemez. Çünkü bizim Allah’ı benzetmek istediğimiz şeylerin hepsi yaratılmış ölümlü, muhtaç ve âciz varlıklardır. Halbuki Allah, yaratılmış âciz, muhtaç ve ölümlü bir varlık olmadığı gibi cisim, cevher ve araz da değildir. Allah; zatı, sıfatları ve fiilleriyle hiçbir yaratığa benzemez. Mesela insanların gücü, görme, işitme ve bilme gibi yetenekleri vardır. Allah’ın da gücü, görmesi, işitmesi ve bilmesi vardır. Ancak insanların gücü, görmesi, işitmesi ve bilmesi Allah’ın gücü, görmesi, işitmesi ve bilmesine asla benzemez.
Allah’ın her şeye gücü yeter, insanların ise her şeye gücü yetmez. Onlara görme yeteneğini veren de Allah’tır. Allah her şeyi görür, insanlar her şeyi göremez, onlara görme organı veren de Allah’tır. Allah her şeyi işitir, en gizli olan sesleri de işitir. İnsanlar ise her sözü işitemezler. Allah her şeyi bilir, O’nun ilminden hariç hiçbir şey yoktur. İnsanlar ise her şeyi bilemezler, bilgileri sınırlıdır. ليس كمثله شيئ “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şûrâ, 11) anlamındaki âyet, Allah’ın bu sıfatını ifade etmektedir.
5. Kıyambinefsihî
Kıyambinefsihî, Allah’ın varlığının kendiliğinden olması, başkaları tarafından var edilmemiş, yaratılmamış ve doğmamış olması demektir. Yaratılmış varlıklar, varlıklarını sürdürebilmeleri için, Allah’a muhtaçtırlar. Allah ise hiç bir şeye muhtaç değildir, zaman ve mekandan münezzehtir, zamanı da mekanı da diğer varlıkları da yaratan O’dur.
(Devanm edecek)
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder