12 Kasım 2017 Pazar

Kurtuluş Doğrulukta ve Güvenilirliktedir -2

Kurtuluş Doğrulukta ve Güvenilirliktedir -2
 
Aşağıdaki ayette, doğru kişiler, peygamberlik makamından hemen sonra sıralanmışlardır:
وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُعَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَوَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
 
“Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa, 4/69)
 
Farz olan infak (zekât) ile nafile infak, “sadaka” kelimesiyle tanımlanmıştır. Bu durum, “sadaka” kelimesinin, sıdk kelimesinden türemiş ve doğrulukla ilgili bir kavram olduğunu gösterir. (El-İsfehani, age. s. 277)
 
İnsan malından belli bir miktarı, verilmesi istenen ve gereken yerlere vermekle, Allah’a inanıp onun emirlerini tasdik ettiğini ortaya koymuş olur. (Ayetler için bkz. Hadid, 18; Yusuf, 88; Kıyame, 31)
 
Sadîk kelimesi Türkçe’de, “arkadaş” anlamına gelmektedir. (İbn Münzir, Lisanü’l-Arab, Daru’l-Maarif, Mısır, ts., s.d.k mad. 4/2418) Yani arkadaşını doğrulayan, ona dürüst davranan, ve ona samimi duygularla bağlanan en yakın dost demektir. Bu yönüyle arkadaş kelimesinin, sıdk/doğruluk kökünden gelmesi son derece dikkat çekicidir.
 
Hedefe Ulaşmanın En Kısa ve En Emin Yolu
 
İnsan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez değerlerinden biri olan doğruluk, hedefe ulaşmanın en kısa ve en emin yoludur. Bunun için Kuran, insanı gerçek hedefe götürücü ve erdirici olarak gördüğü yola sıratı mustakîm-dosdoğru yol ismini vermiştir. (Bkz. Fatiha 5/5)  
 
Bu yol, vahye muhatap olup onun rehberliğinden yararlanmış, hayatı doğru yaşayıp Allah'ın rızasını kazanmış önder ve örnek kişilerin yoludur. (Bkz. Fatiha 5/6-7)
 
Hedefe ulaşmak önemlidir. Fakat istenen hedefe ulaştıktan sonra doğruluk üzere sebat etmek daha önemli ve daha zordur. Çünkü en zorlu görevi yüklenmiş olan insanın en çileli işi, istikameti sürdürmektir. Bunun için Peygamber(as),
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَاتَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
 
 "Sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol..." (Hud 11/112) anlamındaki ayetin kendisini ihtiyarlattığından söz etmiştir. (Bkz. İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'ani'l azim, III, 534) Yine o, kendisinden insanı hedefe ulaştıran en kısa ve emin yolun hangi yol olduğunu soran kişiye, "Allah'a inandım de sonra da doğru ol(maya devam et)." buyurmuştur. (Bkz. Müslim, İman, 13)  
 
Kur'an'daki İslâmi Hayat
 
Yüce Allah da Kuran'daki İslâmi hayatı görüp gerçekleştirenlere, cennete gireceklerini ve orada ikram göreceklerini şöyle müjdeler:
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُعَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوابِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ  نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْفِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
 
"Rabbimiz Allah'tır diyen ve sebatla doğru yolu izleyenlere gelince, onların üzerlerine sık sık melekler iner ve şöyle derler: Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaad edilmiş cennet müjdesini! Biz bu dünya hayatında sizin dostunuzuz, öteki dünyada da dostunuz olacağız; orada canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız." (Fussilet 41/30-31)
 
Hz.Ebubekir'e göre cennete girecekleri ve ikrama erecekleri belirtilen kişiler, "Allah'ın varlığını, birliğini ve Rablığını kabul edip şirke düşmeyenler, O'ndan başka bir ilaha kulluk etmeyenlerdir."
 
Hz.Ömer'e göre, "doğruluktan şaşmadan Allah'a itaat yolunda ilerleyenler, tilkiler gibi hilekârlığa sapmayanlardır."
 
Hz.Osman'a göre, "iman değerine erip ihlasla amel edenlerdir."
 
Hz.Ali'ye göre de, "farzları yerine getirenlerdir." İkrim'e ve Mücahid'e göre ise bunlar, "ölünceye kadar lâ ilâhe illallah ilkesine bağlı kalanlardır" (Bkz. Kurtubi, el-Câmi li-ahkâmi'l Kur'an, XV, 358)
 
Sonuç olarak doğruluk, İslâm'ın vazgeçilmez kaidelerinden, müminlerin de en bariz özelliklerinden biridir. O, dini sıcak bir ruh ve yaşanarak müdafaa edilen bir itikât haline getirmektir. Sadık mümin de, tevhidi ikrar eden ama onu asla ihlal etmeyen, kalbi ile inandıklarını doğru olarak dile getiren, diliyle söylediklerini de fiilleri ile tasdik eden kişidir.
 
Öyleyse Müslüman, İslâm'ın pratik hayattaki örnek kişisi; İslâm toplumu da ortaya koyacağı doğru ve pratik uygulamalarla Kuran mesajının realitedeki temsilcisi olmalıdır. Çünkü gerçek kurtuluşun ve dünya barışının yegane teminatı İslâm'dır. Onun yaşanan hayatı belirlemesi ise, büyük ölçüde Kuran'daki İslâmi hayatı görüp gerçekleştirmeye bağlıdır.
 
Doğruluğun Kapsam Alanı
 
Doğruluk; sözde, niyet ve iradede, vefada, amelde, azimde ve insanın her türlü psikolojik davranışlarında gerçekleşir. (Gazali, el-İhya, (Terc. A. Serdaroğlu), İst. 1975, c. 4, s. 694-701)
 
Sözde doğruluk; söylediği ya da haber verdiği şeylerde doğru olmak, doğruyu konuşmaktır. Doğruluğun en yalın şekli budur. Hz. Peygamber (s.a.s), doğru sözlülüğün önemini vurgularken, yalan konuşmaktan da sakınmayı özenle vurgulamıştır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
 
“Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler. Va’d ettiği vakit, sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Edeb, 120; Müslim, İman, 107, H. No: 59)
 
Niyet ve iradedeki doğruluk, ihlâs anlamına gelmektedir. İnsanın içindeki düşüncesiyle Allah rızasının tam bir uyum arz etmesi hâlidir. Eğer niyete, nefsin arzuları ve başka amaçlar bulaşırsa, sadakat bozulmuş ve insan yalancı durumuna düşmüş olur. Nitekim bir hadis-i şerifte kıyamet günü hesaba çekilecek olan üç ayrı kişinin (şehit, âlim ve zengin) durumu örnek olarak sunulmuştur. Buna göre, bu insanların niyetlerine gösteriş/riya karıştığı ve Allah rızasından başka amaçlar gözettikleri için âhirette kazanacakları bir mükâfatın olmayacağı belirtilmiştir. (Müslim, İmare, 152)
 
Sadakatin üçüncü şekli, vefakâr olmak, verdiği sözü yerine getirmektir. Allah Rasulü ve onun arkadaşları bu konuda bize en güzel örnekleri sunmuşlardır. Meselâ, Nadr b. Enes (r.a), bazı sebeplerden dolayı Bedir savaşına katılamadığından bir sonraki savaşa mutlaka katılacağına ve önceki hatasını en güzel şekilde telâfi edeceğine söz vermiştir. (Buhari, Davaat, 11; Ebu Davut, Edeb, 100; Müsned, I/136) Nitekim bu sahabe, verdiği sözde durmuş ve aşağıda özellikleri belirtilen ayet-i kerimedeki mutlu insanlar zümresine dahil olmuştur:
 
“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23)
 
Dördüncü sadakat şekli, yapılan ibadetlerle ve her türlü iyiliklerle bütünleşmek, bunları yaparken yüksünmemek, aksine haz almaktır. Bu yüzden, isteksiz ve gafil bir şekilde yerine getirilen ibadetler, insanın samimi niyetiyle bağdaşmadığından, niyet-amel birlikteliği de gerçekleşmeyecektir.
 
Sıdk kavramının bir diğer yansıması; insanın, takva, zühd, korku, ümit, saygı, sevgi ve tevekkül gibi davranışlarında içiyle dışının bir bütün oluşturmasıdır. Allah’a imandan sonra, bu inancında hiçbir kuşkuya kapılmadan O’nun emirleri doğrultusunda yaşayan müminler, Kur’an’da övgüyle bahsedilmişlerdir:
 
“Gerçek müminler ancak Allah’a ve Rasulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.”(Hucurat, 15)
 
Ayet ve hadislerde doğruluğa yapılan ısrarlı vurgular ve yalandan sakındıran şiddetli uyarılar dikkate alındığında, insanın her hâlükârda doğru olması ve asla yalana bulaşmaması gerektiği kesin olarak anlaşılmaktadır. Nitekim Ziya Paşa, bu gerçeği dizeleriyle şöyle ifade etmiştir:
 
İnsana sadakat yaraşır insana görse de ikrah
 
Doğruların yardımcısıdır Hazret-i Allah.
 
Müslümanın verdiği söze riayet etmesi, yaptığı anlaşmaya -karşı taraf uyduğu sürece- bağlı kalması gerekir. (Mâide, 1; Tevbe, 6-10; Nahl, 91, 92, 95)
 
Müslümanı, insanların/komşularının malları ve canları hususunda şerrinden emin oldukları kimse olarak tanıtan Hz. Peygamber, insanın doğru sözlülüğü ile cennete, yalan konuşmasıyla da cehenneme gideceğini şöyle belirtmiştir:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ (رع) عَنِ النَّبِىِّ (صعلم)  قَالَ « إِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِى إِلَى الْبِرِّ ، وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِى إِلَى الْجَنَّةِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتَّى يَكُونَ صِدِّيقًا ، وَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِى إِلَى الْفُجُورِ ، وَإِنَّ الْفُجُورَ يَهْدِى إِلَى النَّارِ ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ ، حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا
 
“Şüphesiz ki, sözde ve işte doğruluk hayra ve iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında “sıddîk” diye kaydedilir. Yalancılık yoldan çıkmaya/fücura sürükler. Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinirse, Allah katında da yalancı/kezzab diye yazılır.” (Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105; Ebu Davud, Edeb, 80; Tirmizi, Birr, 46)
 
Not: Altınoluk Şubat 2000 Fahrettin Yıldız; Diyanet Aylık Dergi (Sayı:162) Zafer Koç, Makalelerinden istifade edilmiştir. Recep Toraman
 
(Devam edecek)
 
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR:
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder