Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001) |
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!
Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, her türlü ikrâm u ihsânı üzerinize olsun... Cenâb-ı Hak hem dünyada, hem âhirette cümlenizi sevindirsin, aziz ve bahtiyâr eylesin...
Allah'ın Duaları Kabul Etmesi
Peygamber SAS Efendimiz'den Enes RA'ın rivâyet ettiği ve Hâkim (Rh.A)'in Müstedrek'inde kaydettiğine göre Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerifin metninde şöyle buyuruyor:
RE. 87/13 (İnnallàhe azze ve celle rahîmün hayyiyün kerîmün, yestahyî min abdihî en yerfaa ileyhi yedeyhi sümme lâ yedau fîhimâ hayrâ.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu hadîs-i şerîf müjdeli... Sevindirici mazmunu olanı, sevindirecek bir haberi bilgiyi ihtivâ eden bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(İnnallàhe) "Hiç şüphe yok ki Allah (azze ve celle), çok izzet sahibi olan, çok celâl sâhibi olan, sonsuz izzet ve celal sâhibi olan, aziz ve celil olan Allah-u Teàlâ Hazretleri (rahîmun) merhametlidir; acıyan, merhamet edendir, rahmeti, merhameti çok olandır. O kadar çoktur ki, merhametlilerin en merhametlisidir. Dünyadaki bütün merhametleri toplasak, rahmetinin %1'i kadardır. %99'u ahirete saklanmıştır. Kullarını sever, kullarına acır, merhamet eder.
(Hayyiyün) "Hayâ sahibidir; yâni Cenâb-ı Hak hayâ eder, utanır. (Kerîmün) Kerem sâhibidir; yâni cömerttir, güzel bağışlarda, davranışlarda bulunucudur. Ekremül-ekremîndir hattâ... (Yestahyî min abdihî) Kulundan istihyâ eder, hayâ eder, utanır." Sübhànallah!.. Efendimiz böyle buyuruyor: Allah-u Teàlâ Hazretleri utanır kulundan... (En yerfaa ileyhi) "O kulu, Rabbine, Allah'a iki elini kaldırmış, ellerini açmış duâ ediyor da; (sümme lâ yedau fîhimâ hayrâ) Allah da o duâ eden kulunun açmış olduğu avuçlarına hiçbir hayır koymuyor. Böyle yapmaktan utanır Allah..."
Yâni, duâ için açılmış olan iki elini, kolunu, içine hiçbir hayır koymadan, boş çevirmez, boş çevirmeye hayâ eder. Kereminden, lütfundan, merhametinden dolayı kulu boş çevirmez. Elini boş döndürmez, avucunu boş bırakmaz Allah-u Teàlâ Hazretleri. Mutlaka duâ edene lütfeder, bir şeyler ihsân eder.
--Nasıl bir şeyler ihsan eder?..
Ya istediğini ihsân eder... Bugün bir eve misâfir gittik. Kadıncağız, temiz kalpli saf bir kimse. İşte bir geniş ev istiyormuş. Küçük eski bir evde oturuyorlarmış. Mahallede yeni bir inşaat başlamış. Onun önünden geçerken:
"--İşte ben böyle bir ev istiyorum!" demiş.
"--İstiyorsun ama bu çok para, büyük bir ev bu, bunu biz nasıl alırız?.." filan derken, Allah-u Teâlâ Hazretleri evin sâhiplerini evi satma kararına getirttirmiş. İtalyanmış onlar, karı ile koca arasında geçimsizlik olmuş, evi satmaya girişmişler. Bunlar da, "Bizim o kadar paramız yok filân demişler ama, nasıl olduysa, yine de istenen paradan çok az bir para teklif etmişler, "Şu kadar verebiliriz." diye.
Haber gitmiş ev sahiplerine... Ev sahibi, "Aman vaz geçmesinler, ben hemen veriyorum!" demiş, hemen vermiş. Böylece ummadıkları eve nail olmuşlar.
Allah-u Teàlâ Hazretleri, kulun istediğini bazen böyle aynen veriyor. "Şu evi istiyorum!" diyor, o evi veriyor. Bazen daha hayırlısını verir, istediğinden âlâsını verir. Bâzen de en güzel mükâfat olarak, âhirette ona çok büyük sevaplar verir. Ama elini boş döndürmez, eline mutlaka bir şeyler koyar. Avucu boş dönmez.
Çünkü, Cenâb-ı Hakkın burada üç sıfatını söylüyor, Peygamber Efendimiz. Tabii Aziz ve Celil olduğunu sıfat olarak ayrıca söylüyor:
"--Aziz ve Celil olan Allah-u Teàlâ Hazretleri, hiç şüphe yok ki Rahîm'dir, Hayiy'dir, Kerîm'dir." diyor.
Yâni üç sıfatını beyan ediyor: Birisi; merhametli olması Cenâb-ı Hakkın kullarına şefkatli, merhametli olması... İkincisi; utanması, hayâ etmesi Cenâb-ı Hakkın... Üçüncüsü de; cömertlik, kerem sâhibi olması... Kulu istediği halde, onu vermemekten utanıyor Allah-u Teàlâ Hazretleri.
Tabii Cenâb-ı Hak alemlerin Rabbidir, her şey onundur. Biz de onun kullarıyız. Bütün bu sıfatlar bize, Cenâb-ı Hakk'ın lütfunu, keremini anlatmak için kullanılmış sıfatlardır.
Cenâb-ı Hakkın, zât-ı şerîfini ve esmâ-i hüsnâsını ve onların hakikatini anlamak, tabii beşer için imkânsızdır. Çünkü, (leyse kemislihî şey'ün) Allah-u Teàlâ Hazretleri gibi, insanların tanıdığı, etrafındaki, çevresindeki varlıklardan, hiçbir şey yoktur ki, şuna benziyor, denilsin. Her şeyi rubûbiyyetinin şanına uygun şekilde eşsizdir, emsalsizdir, yegânedir, tektir. Her sıfatı bizim bildiğimiz sıfatlardan çok daha yüce, çok daha farklı, bizim idrâkimizin çok çok daha üstündedir ama, Peygamber Efendimiz'in bu güzel anlatımından biliyoruz ki, Rabbimiz kullarına merhamet ediyor.
Hatta bir defasında esirlerden bir kadın, öbür kâfilede kalmış olan çocuğunun yanına koştu gitti. Hemen onu yakaladı, bağrına bastı. Harpte esir alınmış, ganimet esirler bunlar. Peygamber Efendimiz de, o kadının bu kâfileden koşup, öbür kâfileye gidip, orada çocuğunu bulup, bağrına basıp kucaklamasını seyretti sahabeyle beraber. Sonra ashabına sordu:
"--Ey Ashabım, ne dersiniz; bu şefkatli anne, şu çocuğunu bağrına sımsıkı basan kadıncağız bu çocuğunu kendi elleriyle ateşe atar mı?.."
"--Atmaz yâ Resullallah! Bak ne kadar anne şefakati cûşa geldi. Nasıl çocuğunu kucakladı, nasıl bağrına basıyor. Ne kadar sevgi, ne kadar candan bir şefkat... Yapmaz, çocuğunu bu ateşe atmaz, kesinlikle atmaz!" dediler.
"--İşte Allah-u Teàlâ Hazretleri, bu kadıncağızın bu evlâdına olan sevgisinden, şefkatinden, muhabbetinden kat kat daha fazla, çok çok daha fazla kullarına şefkatlidir, merhametlidir." buyurdu.
Demek ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri, kullarına lütf etmiş, rahmetmiş, peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiş, cennete girmelerine sebeb olacak yolları ve amelleri ve işleri, faaliyetleri, halleri, huyları bir bir kullarına öğretmiş cennete girsinler diye..
Kur'ân-ı Kerîm'de de buyruluyor ki, bismillâhir-rahmânir-rahîm:
(Vallàhu yed'ù ilâ dâris-selâm) "Dârus-selâm olan, selâmet yurdu olan cennetine kullarını Allah dâvet ediyor, çağırıyor. 'Gelin kullarım, cennetime gelin!' diye."
Tabii, girmeyen niye girmiyor?.. İnatçılığından, kendi günahkarlığından, kendi isyânından, kendisinin kusurundan, kabahatinden dolayı girmiyor.
Demek ki, el açtık mı, duâ ettik mi, mutlaka mükâfat var. Allah-u Teàlâ Hazretleri açılan elleri boş çevirmiyor. O halde duâ edelim, çok duacı olalım, ağzı dualı kul olalım! Çünkü, dua da ibâdettir, zikir gibidir, tefekkür gibidir. Nasıl onlar ibâdetse, duâ etmek de ibadettir.
O bakımdan, her vesile ile aklımıza, gönlümüze doğan mânâları düşünerek çevremize, kendimize, dünyamıza, âhiretimize, dostlarımıza duâ edelim. Bol bol duâlar edelim! Ümmet-i Muhammed'e duâ edelim. Hep hayırları isteyelim Cenâb-ı Haktan, çünkü eller boş dönmüyor. İşte, böyle bir müjdesi Peygamber Efendimiz'in.
Tabii insan inanacak, sâlih amel işleyecek, yâni ihlâsla işleyecek. Bir şeyler öğrendikten sonra asıl sonuç nedir?.. O öğrendiklerini uygulamaktır. Onları hayatında uygulayıp, İslâm'a faydalı olup, ömrünü Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin rızasına uygun geçirip, huzuruna sevdiği kullar olarak varmayı, Allah cümlemize nasib eylesin, aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!..
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
19. 01. 2001 AVUSTRALYA'DAN Telefonla AKRA Fm CUMA SOHBETİ
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder