Hikaye: ‘Su’, ‘ateş’ ve ‘ahlâk’
‘Su’, ‘ateş’ ve ‘ahlâk’ dostluk kurmuşlar. Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar. Fakat bir müddet sonra içlerine bir korkudur düşmüş. Orman çok büyük ve çok karmaşıkmış. Her türlü ihtimâle karşı birbirlerini kaybederlerse, nasıl bulacaklarını düşünmeye başlamışlar.
Ateş ve ahlâk suya sormuşlar:
“Kaybolursan seni nasıl bulacağız?” Su cevaplamış:
“Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım.” demiş. Sıra ateşe gelmiş. Su:
“Seni yitirirsek ne yapalım?” diye sormuş. Ateş :
“Duman gördüğünüz yerde ben varım.” cevabını vermiş. Sıra ahlâka gelince cevabı şu olmuş:
“Beni asla kaybetmeyin; eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!”
Asırlarca bu kaynaktan (Kur’an–Sünnet ) beslenen Müslümanlar, dünyaya ve insanlığa medeniyetin ne olduğunu göstermiş, rahmet, merhamet ve hoşgörünün zirvelerini yaşatmışlardır. Göç zamanlarında, göçmen kuşların aç kalmaması için vakıflar kuran ecdadımızın vakıf müessesesi incelendiğinde, geçmişimizden günümüze aktarabileceğimiz nice zenginliğimizin var olduğu görülecektir.
“İnsan insanın cennetidir.” anlayışının yerine, “İnsan, insanın kurdudur.” anlayışını koyan batı, kapitalist sistem yoluyla bu köhne anlayışını tüm dünya insanlığına, elindeki her türlü imkanı kullanarak, empoze etmenin gayreti içerisindedir.
Tüm dünyada ve bu arada da ülkemizde, aleni bir ‘ahlaksızlaştırma’ operasyonu tüm hızıyla devam etmekte. Bunu görmek için öyle çok uzaklara filan gitmeye de gerek yoktur. Televizyon kanallarında dönen kliplere, çekilen reklamlara, bu reklamlarda kullanılan sloganlara, insanımızın kültürel kodlarıyla oynayan sinema filmlerine, dizilere bir göz atmak ne demek istediğimizi açıklayacaktır.
Reklamlar yoluyla insanlar sürekli tüketime teşvik edilmekte, suni ihtiyaçlar ortaya çıkartılmakta, lüks tüketim ha bire, özellikle genç dimağlara, aralıksız pompalanmaktadır. Bu yapılırken de kadınlar, çocuklar, hayvanlar reklam malzemesi olarak fütursuzca kullanılmaktadır. Ülkemizde çekilen çoğu sinema filmi ve dizide inanç ve kültür değerlerimize en ufak bir olumlu gönderme yapılmamakta; televizyon ve sinema bir ‘batılılaştırma aracı’ olarak kullanılmaktadır.
Özellikle gençliği kendisine hedef kitle olarak seçen markalar, oluşturdukları sloganlarla da bilinçaltımıza adeta zehir zerketmekteler. Şu sloganlar hakkında biraz kafa yorarsak çocuklarımızın, gençlerimizin, ailelerimizin nasıl sinsi bir saldırı altında olduğunu daha iyi anlarız:
a) Harcadıkça kazandıran kredi kartı… ( Ne kadar harcama o kadar kazanç….Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz… / Araf-31 / hakikatine ne kadar da ters bir düstur.)
b) Kirlenmek güzeldir. (Bu ifadenin gerçek anlamı bir yana, bir de yan anlamlarının olduğunu hatırdan çıkarmayalım.)
c) Daha fazlasını iste … (Kanaatkarlığı tavsiye eden inancımıza ne kadar da uzak bir bakış açısı.)
d) Düşünme yap …( İnsanın en temel özelliği olan akletme, bu sloganın acaba neresine düşer?)
Kazanma ve onu harcama noktasında ilahi ve ahlaki bir temelden yoksun olduğumuz zaman bu boşluğu birileri kendi vahşi kapitalist anlayışlarıyla dolduracaktır. Çözümümüz, tüm problemlerimizin çözümünde olduğu gibi yine Kur’an ve sünnettedir; yeter ki biz aramak, bulmak uygulamak isteyelim.
O halde Ey nefsim, neyi kaybettiğini hatırla!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder