Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
AİLE-SAĞLIK
Büyüklerin etrafındaki vefalı-vefasız dost imtihanı üzerine
Bağdad’ın ilim ve tasavvuf önderlerinden İmam-ı Şibli’nin etrafında çok sayıda insan toplanmış, hatta yaşadığı üçüncü asırda hayranlarının çokluğu dikkat çeker hale bile gelmişti.
Ancak kendisi bu çokluktan fazla etkilenmiyor, bunların ne kadarının gerçek dost olup olmadığını denemeyi bile düşünüyordu. Nitekim bir kır sohbetinde düşündüğü imtihan denemesini de yapmak istedi. Çevresine doluşan dostlarına doğru yanındaki taş topraktan fırlatmaya başladı. Üzerine toz toprak gelenlerden bazıları fazla beklemediler:
- “Mürşidimiz kafayı bozmuş, çekilelim etrafından...” diyerek uzaklaşmaya başladılar. İmam-ı Şibli ise uzaklaşan bu dostlarına şöyle seslendi:
- Nereye benim yetişmemiş ham dostlarım, nereye? Dediler ki:
- Biz senin dostunuz ama sen de bize taş toprak fırlatıyor, bizi rahatsız ediyorsun!. Şibli tebessüm ederek izah etti durumu:
- Şayet siz olgunlaşmış dost olsaydınız hemen dağılmayı düşünmez, dosttan gelen cefaya vefa göstermek gerekir diyerek sebat eder, bir çare arardınız. Demek ki sizler hep iyi gün dostusunuz. Henüz cefaya vefa gösterme sadakati başlamamış sizde!
Şimdi bir de “Bilalü’ş-Şamî” diye bilinen Şam’ın büyük alim ve velisi Hazret-i Bilal’in gerçek dost tarifine bakalım isterseniz. Bilal’in babası Saad, sahabedendi.
Efendimiz (sas) Hazretleri, baba Saad’ın Medine’de başını okşayarak dua etmişti. Bu duadan sonra oğul Bilal’in Şam’daki manevî hayatı kısa zamanda inkişaf etmiş, ‘Şam’ın Hasan Basri’si’ diye söylenir hale gelmişti.. Şam’daki evini öğrenci yurdu haline getiren Hazret-i Bilal’in bir dost tarifi vardır. İşte bu dost tarifine bir bakalım isterseniz. Gerçek dost nasıl olurmuş bir görelim. Çünkü gerçek dosta ihtiyacımız var bugün gerçekten de. Yetiştirdiği öğrencilerine gerçek dostu şöyle tarif ediyordu Şam’ın büyük velisi:
-Her karşılaştığında senin avucuna bir altın koyan değildir gerçek dost. Her karşılaştığında senin dindarlığını bir kat daha artıran kimsedir gerçek dost!. Bu tarifin açıklamasını da şöyle yapıyor:
-Çünkü diyor, dünyada avucuna konulan bir altın, ahirette geçer akçe değildir. Ama gerçek dostunun sana kazandırdığı dindarlık, ahirette geçer akçedir. Orada seni altınların değil dindarlığın kurtarır. Öyle ise, dindarlığınızı kuvvetlendiren gerçek dostlar edinin, faydaları ahirete kadar uzanan gerçek dostlar kazanın, sonra da kazandığınız böyle gerçek dostlara ömür boyu sahip çıkın, kaybetmemeye bakın!..
Ne dersiniz, bizim de her görüştüğümüzde dindarlığımızı bir kat daha kuvvetlendiren gerçek dostlara ihtiyacımız var mı? Bu konuyu bir düşünsek mi?
Şurası da bir gerçektir ki, peşin hükümle su-i zanla baktığınız kimseleri gerçek dost olarak göremez, dostluğundan da feyiz alıp istifade edemezsiniz. Buna ait önemli bir misali de büyük veli Hasan Harkani’den dinleyelim.
Sultan Mahmut Gaznevi, ziyaret ettiği büyük veli Hasan Harkani’ye, feyiz aldığı şeyhi Bayezid-i Bistami’yi sormuş. Nasıl bir zattı acaba şeyhiniz demiş? Harkani, feyz aldığı şeyhini şöyle anlatmış:
-Şeyhim Bayezid-i Bistami öyle bir zattır ki, onu bir defa ziyaret eden hidayete erişir, istikametini tam hemen düzeltir! Sultan itiraz eder bu tarife.
- Ebu Cehil, Resulüllah’ı belki bin defa ziyaret ettiği halde hidayete ermiyor da senin şeyhin Bayezid mi bir defa ziyarette insanların hidayetine sebep oluyor? Senin şeyhin daha mı yüksek yoksa der? Harkani, durumu şöyle açıklar:
-Ebu Cehil, Resulüllah’a (sas), bir defa olsun Allah’ın Peygamberi diye bakmadı ki, O’nun peygamberliğinden istifade edip hidayetine sebep olsun. Hep Ebu Talib’in yetimi diye suizanla baktı. Baktığı gibi de netice aldı. Harkani:
- Unutmayın der, büyüklere hüsnü zanla bakarsanız istifade edersiniz, suizanla bakarsanız feyzinden mahrum kalırsınız! İşte size bir dostluğa bakış ölçüsü. Baştan hüsnüzan-suizanla bakış..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder