Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Kalbin kanseri
Nasıl ki kanserleşmiş hücre, başlarda hiç ağrı vermez, kendisini hiç belli etmez, sinsice ilerler, sessizce vücuda yayılırsa…
Nasıl ki evvel zamanda fark edilip müdahale edilmeyince insanı ölümcül pençesine alırsa...
Nifak da kalbimizde böyle çalışır. Nifakı tanımayan, zamanında tedbir almayan evvela manevi dünyasını ölüme terk eder.
Mesela her insanda verem mikrobu vardır. Vücut zayıfladı mı ciğeri deler. Münafık da bu mikrop gibidir. Her insanın manevi yapısında ihtilaf vardır. Zaten böyle olmasa İslamiyet gönderilmezdi. Yani insanlar Allah’ ın verdiği kabiliyetlerle en büyük günahı da en büyük sevabı da işleyebilir. İşte İslamiyet, insanı haram daireden helal daireye çeker. Helal dairede olana da manevi makam verir. Müminlere, ancak vifak yakışır. Çünkü müminler kardeştir. Vifak, bütünleştirir, yapıcıdır.
Münafık, pirincin içindeki beyaz taş gibidir, görünmez, ayıklanmaz amma diş kırar.
Hacca gideceğim vakit, bankaya bir miktar para yatırmam gerekti. Bankaya gittim, baktım ki kapıyı kapatmışlar. Cama tıklattım, bekçi açtı. Dedim ki, ‘hacca gideceğim’, bekçi anladı, beni içeriye aldı. Memur dedi ki, ‘herkes gittiği için bu muameleyi yapamayacağım, parayı ver ama yarın gel, evrakı al’. Parayı verdim. Ne şahit var ne elimde makbuz. Dışarıya çıktım, durdum. “Allah’ım beni affeyle” dedim. Bankaya itimat ettiğimiz kadar Müslüman’a itimat edemiyoruz, bu ne büyük felaket. Hacca gittim, Harem-i Şerif’te ellerimi açtım; ‘Ya Resulallah! Ben Sana layık bir ümmet değilim, beni affeyle, banka kadar doğru olamadığımız bir beldeden geliyorum.’
En tehlikeli nifak alâmetleri için hadiste şöyle denilmiş:
“Dört huy var ki, onlar kimde bulunursa o tam bir münafık olur. Bu huylardan birisi kendisinde bulunan kimse ise o huyu terk edene kadar münafıklıktan bir huy taşımış olur. Bu huylar şunlardır: Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Kendisine bir şey emanet edilince ona hıyanet eder. Birisi ile çekişmeye girince hak yer, haddini aşar.”
Şimdi bu hadis ne diyor?
Yalancılık, güveni sarsar. Kardeşliği bozar, aileyi yıkar, milleti perişan eder. Yalancılık olmasa Müslümanlar, süper güç olur. Çünkü dünyanın birçok yerinde yeraltı, yerüstü zenginlikleri Müslümanların elinde. Fakat yalan, itimatsızlık Müslümanların gücünü aşağıya çekiyor. Güveni yok eden ne? Yalan, verilen sözün yerine getirilmemesi.
Sözünde durmamak, münafıklık alametidir. Bu sebepten güven kalmaz, itimat kalmaz, insanlar birbirinin düşmanı gibi olur. Emanete hıyanet, vahşi hayvanların yapacağı iştir. Çünkü vahşi hayvanlar midesinin emrindedir. Acıkmışsa, koyunu yer. Demez ki, bu koyun kimindir, helal haram nedir? İşte İslamiyet, insanı hayvan derecesinden insan derecesine çıkarıyor. Hatta öyle durumlar var ki, herhangi bir anne, bazen kundaktaki yavrusunu merdivenlere bırakır gider. Canavarlar, yavrularına hizmet ederken, bozulan insan, yavrularının rızzkını meyhanede, kumarhanede bitirir.
Haddi aşmak, yapamayacağı şeyi söylemek, fitnedir. Fitne imtihandır. Bir insanın kendisini büyük görmesi, gururlanması haddi aşmaktır. (Hangi meşhura kaldı ki dünya bastığın yer kralların kalbidir. Gururlanma ey insan değmez, insan neyin sahibidir.)
Sonuç olarak, bir mümin Allah Resulü’nün bildirdiği bu nifak alametlerinden tamamen kurtulmadıkça, imanın tadını alamaz, ihlâslı kullardan olamaz. Bediüzzaman Hazretleri (ne güzel) buyurmuş ki;
Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedid olur. Dahili olursa, zararı daha azim olur. Çünkü dahili düşman, kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Harici düşman ise bilakis asabiyeti şiddetlendirir, salabeti artırır.
Nifakın cinayeti, İslam üzerine pek büyüktür. Alem-i İslam’ı zelzeleye maruz bırakan nifaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder