22 Ağustos 2014 Cuma

NİHAT HATİPOĞLU - Şeytanın en sevmediği kişiler

NİHAT HATİPOĞLU - Şeytanın en sevmediği kişiler
    
NİHAT HATİPOĞLU
   
 

Şeytanın en sevmediği kişiler

 
1- Yüce Allah'a ve Hz. Peygamber'e (s.a.v.) iman edenler.
 
2- Kuran-ı Kerim'i bilip içindekileri yaşayanlar.
 
3- Fakir, yetim ve düşkün olanları koruyanlar.
 
4- Helal kazanan ve helal kazancıyla iyilik yapanlar.
 
5- Mallarının zekâtını verenler.
 
6- Beş vakit namazlarını kılanlar.
 
7- Gönlü, gözü ve ruhu camiye ve dinine bağlı genç erkek ve kızlar.
 
8- Daima abdestli gezenler.
 
9- Dillerinden dua ve zikir düşmeyenler.
 
10- Merhametli ve affedici olanlar.
 
11- Öfkesine sahip olanlar.
 
12- Kin, nefret gibi duygulardan uzak olanlar.
 
13- Müslüman kardeşinin kusurunu, ayıbını örtenler.
 
14- Başkasının iffetini kendi iffeti bilenler.
 
15- Cömert ve eli açık olan kişiler.
 
16- Sadece çevresine, dostlarına, tanıdıklarına değil, her mazluma ve muhtaca el uzatanlar.
 
17- Mütevazı, kendini küçük gören edepli insan.
 
18- Gıybet etmeyen, iftira atmayan, söz taşımayan, kötü konuşmayan, kötü zan beslemeyen kişi.
 
19- Adaletle hükmeden yönetici.
 
20- Başkasının hata ve kusurundan önce kendisinin kusurunu gören kişi.
 
21- İlim sahibi olup ilmini yayan, tebliğ eden ve uygulayan alim.
 
22- Çocuklarını İslam ahlakı ve edebi üzerine yetiştiren baba.
 
23- Herkese, her canlıya, her düşküne merhamet eden.
 
24- Utangaç, hayalı, mütevazı, bağırmayan, şirret olmayan, insanları tırmalamayan halim -selim kişi.
 
25- Sünnete ve hadislere bağlı, Peygamberimiz'in (s.a.v.) ahlakıyla ahlaklanan kişi.
 
26- Günah işledikten sonra hemen tövbe eden tövbekâr.
 
27- Sihirbazlara, müneccimlere, falcılara inanmayanlar.
 
28- Hanımlarını boşamayanlar.
 
29- Hırsızlık yapmayarak, haramdan kaçanlar.
 
30- İmkânlarını Allah yolunda harcayanlar.
 
31- Bol bol tövbe ve bağışlanma dileyenler.
 
32- Kişileri barıştıranlar.
 
33- İhtiyarlara, muhtaçlara, çocuklara iyilik edenler.
 
34- Yalandan, koğuculuktan, iftiradan, insanları kirletmekten, itibarsızlaştırmaktan nefret edenler.
 
35- İhlaslı, takvalı, ahiretini, mezarını düşünenler.
 
36- Kendilerini ilgilendirmeyen işlerin peşinde koşmayanlar.
 
37- Çevresinin, sevdiklerinin, itibar ettiği kişilerin değil. Allah'ın ve Peygamberinin rızasını kazanmaya çabalayanlar.
 
 
BİR AYET VE YORUMU
 
Ayet:
 
Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar inkârcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve hoşnutluk isterler. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. Bu onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirecek, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzer ki bu, ekincilerin de hoşuna gider... (Fetih Suresi, 29. Ayet)
 
YORUMU:
 
Bu ayet, üç kitaba göre Peygamberimizi, sahabesini, müminleri tanımlıyor. İslam'ın başlangıçta zayıf bir ortamda ortaya çıktığını ve sonra güçlendiğini farklı ve çarpıcı bir üslupla hatırlatıyor. Bazı alimler ayetteki bütün tanımlamaların Kuran-ı Kerim, Tevrat ve İncil'deki ortak tanımlama olduğunu söylerler. Onlara göre Tevrat ve İncil de Kuran-ı Kerim'de özünü bulan bu tanımlamayı yapar. Bazı tefsirciler ise bu ayeti aşağıdaki gibi yorumlar:
 
Peygamberimiz'in (s.a.v.) ve arkadaşlarının Kuran-ı Kerim ve Tevrat'taki tanımlamaları şöyledir:
Muhammed (s.a.v.) ve beraberindekiler imansızlara sert, birbirlerine karşı merhametli, secde ve rüku eder haldeler. Alimler bu ayetteki ifadeleri bir bir ele alarak tahlil ederler. Ve şöyle derler:
 
Bu ayetteki 'beraberindekiler'den maksat Hz. Ebu Bekir ve ilk müminler; 'İnkarcılara karşı sert'ten maksat Hz. Ömer; 'birbirlerine karşı merhametli'den maksat Hz. Osman; 'secde ve rüku eden'den maksat Hz. Ali'dir.
 
Bu ayette müminlerin karakterine vurgu vardır. Müminler Peygamber'e kayıtsız şartsız iman ederler. O'nun yanında bulunurlar. Kendi aralarında acımasız olmazlar, imansızlara karşı dik dururlar. Rüku ve secdeyi, yani ibadeti ıskalamazlar. Bunu yaparken de tek gayeleri Allah'ın rızasıdır.
 
Yüzlerinde de secdenin izleri vardır.
 
İncil, İslam'ın ilk gelişimini şöyle anlatır: İlk müminler toprağa atılmış bir tohum gibidirler. Tohum yarılır ve ekin başını çıkarır. Ekin önceleri zayıftır. Sonra güçlenir.
 
Sonra kalınlaşır. Ve sonra da gövdesinin üzerine dikilir. Ekinci de bu ekinden memnun kalır. İşte İslam'ın ilk çıkışı buna benzer.
 
İbn Cevzi (v:597) bu ayetteki sembolleri şöyle tanımlar: Bu ayetteki 'ekinci' Hz. Peygamber'dir (s.a.v.). 'Güçlenir'den maksat Hz. Ebu Bekir'dir. 'Kalınlaşır'dan maksat Hz. Ömer'dir. 'Dikilir'den maksat Hz. Osman'dır. 'Gövdesi'den maksat Hz. Ali'dir. (Zadül'mesir, 7, 449) İncil'de de geçen bu tanımlamalar İslam'ın ilk çıkış aşamasından kademe kademe nasıl yükseldiğini ilk kadroyla nasıl güçlendiğini ve yoluna ürün veren sağlam ve dimdik bir ekin gibi devam ettiğini anlatıyor. Aslında, aslına mutabık olan bütün vahiyler son Peygamber'i ve cemaatini anlatmaktadır.
 
Onlar İslam'ı alıp yerleştirdiler. Bundan sonra, bize düşen ise bu ekini kurutmadan, çiğnetmeden sağlam olarak ayakta tutmak olmalıdır.
 
 
GERÇEK TÖVBE NASIL OLMALI?
 
İnsanoğlu günah işleyebilir. Belki işlememelidir. Uyarılı olmalıdır. Ama kötülüğe meyleden nefis vardır ve nefsi kişiyi tuzağa düşürebilir. Böyle bir durumda, günahtan tövbe geciktirilmemelidir ve tövbe içten olmalıdır. Günahtan tövbe eden şunlara dikkat etmelidir.
 
1- İşlediği günahı tamamen terk etmelidir.
 
2- İşlediği günahı dile getirmeyecek, konuşmayacak. Başkalarına anlatmayacak.
 
3- Kendisini günaha iten ortamlardan uzaklaşacak.
 
4- İşlediği günaha benzer günahlardan da uzak kalacak.
 
5- Günahları konuşanları dinlemekten uzak kalacak kulağıyla da günah dinlemeyecek.
 
6- Yüreğinden günahı silecek ve asla düşünmeyecek, içinden böyle bir niyet geçirmeyecek.
 
7- Tövbesinde samimi olup olmadığını tartacak.
 
8- Tövbesinin yaşantısına yansıyıp yansımadığına bakacak.
 
9- Kalbinin, niyetinin, ihlasının düzgün olup olmadığına bakacak.
 
10- Tövbe edecek ama tövbeye de aldanmayacak. Sürekli tövbesine devam edecek.
 
 
Kuran-ı Kerim övünmeyi, kendini öne çıkarmayı, takva sahibi olduğunu seslendirmeyi doğru bulmaz. Bu nedenle de şöyle buyurur: "Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın. O sakınan, çok iyi bilir."(Necm,32)
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder