AİLE-SAĞLIK
Sahabenin namazından bir örnek!
Maruz kaldığı sıkıntı ve üzüntülerin etkisini sabır gösterip namaz kılarak gidermeye yönelen okuyucum, namazın kurtarıcı etkisini yarı nispette hissetmiş, ancak neden sıkıntılarımın tümünden de kurtulamadım kıldığım namazımla, diye de sormuş?
Bence okuyucumun namazının kurtarıcı etkisini tam olarak hissetmeyişinin bir sebebi, namazının derinliğine de tam olarak giremeyişi olmalıdır. Çünkü namazda ne kadar derinleşme olursa maruz kalınan musibetin tesirinden de o nispette kurtulma söz konusu olur.
Nitekim Hazreti Cabir (ra) şöyle anlatıyor, savaşta bedenine saplanan okların acısını hissettirmeyen sahabe namazının derinliğini.
- Hicretin beşinci senesinde yaşanan (Zâtürrika) gazasından dönüyorduk. Gece karanlığı basınca yolda istirahate çekildik. Resulullah (sas) Hazretleri, ‘Kim bizi düşmandan korumak için nöbetçi kalacak?’ diye sordu. Biri muhacir, öteki de ensardan iki sahabi, kalkıp nöbetçi kalmayı istediklerini söylediler. Resulullah (sas), ‘Şu geçitte ikiniz de bekleyin, muhtemel bir düşman hücumundan bizi koruyun.’ buyurdu. Onlar da oraya gidip beklemeye başladılar. Meğer müşriklerden bir kişi, ‘Ben bunlardan bir adam öldürmeden geriye dönmem’ diye yemin ederek bizi takibe başlamış. Tam nöbetçilerin bekledikleri geçide gelmiş. O sırada nöbetçilerden biri olan Ammâr namaz kılıyor, öteki Abbad da yaslandığı yere dayanmış uyuyormuş. Müşrik, karanlıkta namaz kılanın silüetini tam hedef alarak bir ok atmış. Ok doğruca gelip namazdaki Ammar’ın böğrüne saplanmış. Ammâr, bir eliyle saplanan oku çıkarıp atarak namazına devam etmiş. Okun isabet etmediğini zanneden müşrik, bir ok daha fırlatmış, Ammâr yine saplanan oku çıkarıp ayakta namaza devam etmiş, yine isabet ettiremediği zannıyla müşrik üçüncü okunu da atınca Ammâr bu defa rükûa eğilmiş, sonra da secdeye inmiş, yıkılıp da düştüğünü zanneden müşrik ise beklemeye başlamış. Ammar, secdeden sonra namazını bitirip, uyuyan Abbad’ı uyandırmış, yaralarından kanların aktığını gören Abbad, arkadaşına çıkışmış:
- Neden beni ilk okta uyandırmadın da üç okun saplanmasına izin verdin bedenine, demiş? Ammâr da şu karşılığı vermiş:
- Vallahi namazda öyle bir sûre okumaya başlamıştım ki, manasının derinliğinden duyduğum zevk ve heyecandan kendimi alamadım. Hatta üçüncü okta da namazı bitiremeyecektim; ama bu oklarla ölürsem Resulullah’ın nöbetini ihmal etmiş olurum da orduya bir ziyan gelir diye korktuğumdan namazı bitirip haber verme gereği duydum...”
İşte maruz kalınan ok saplantılarını dahi duyurmayacak derinlikte kılınan bir namaz örneğidir bu. Demek namazda ne kadar derinleşirsek üzüntü ve sıkıntımızın etkisinden de o derece kurtulabiliriz.
İsterseniz burada bir de Bediüzzaman Hazretleri gibi bir maneviyat büyüğünün namazda duyulan derinliğe ait bir misalini dinleyelim. Diyor ki:
- Bir zaman kalbime geldi ki, niçin Muhyiddin-i Arabi gibi harika zatlar sahabelere yetişemiyorlar? Sonra namaz içinde (sübhane Rabbiye’l-âlâ) derken bu kelimenin manası inkişaf edip açıldı, bir parça hakikati göründü. O zaman dedim ki, keşke bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha etkiliydi.
Demek, namazda okudukları ayetin manalarına, ibadetin ruhuna o kadar nüfuz edip derinleşiyorlar ki, o anda vücutlarına saplanan okların verdiği acıyı namazları hissettirmiyor, belki de öbür âlemin temaşasına dalıp gidiyorlar da acıyı hissetmiyorlar.
Burada akla gelebilecek bir evhamı da cevaplayan Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
- Sakın benim gibi avamdan birinin namazı nerede, sahabelerin namazı nerede, diye bir ümitsizliğe kapılmayasınız. Senin namazının içinde de onların namazının kudsiyetinden bir çekirdek mevcuttur! Fark, çekirdeği ağaç haline getirebilmektedir. Sen çekirdekte kalmışsın, onlar aynı çekirdeği ağaç haline getirebilmişler. Çekirdekte onlarla ortağız, ağaç haline getiremesek de fidana dönüştürebiliriz, önümüz açıktır. Öyle ise ümitsizliğe kapılma, çekirdeğini fidana çevirmeye bak! a.sahin@zaman.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder