5 Kasım 2014 Çarşamba

Ahmed Şahin - Sahabe nasıl özür diledi, Ehlibeyt nasıl affedip kucaklaştılar?

Ahmed Şahin - Sahabe nasıl özür diledi, Ehlibeyt nasıl affedip kucaklaştılar?


Ahmed Şahin

a.sahin@zaman.com.tr

AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin-Sahabe nasıl özür diledi, Ehlibeyt nasıl affedip kucaklaştılar?

Sahabe nasıl özür diledi, Ehlibeyt nasıl affedip kucaklaştılar?


Barışa ve kucaklaşmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz günümüzde bu tarihi olayı bir daha hatırlayalım isterseniz. Bakalım bu barışma olayı bize ne mesajı veriyor görelim. Kütüb-ü Sitte’den özetleyerek.

Hz. Ali (ra) efendimizle Hz. Muaviye arasında cereyan eden 657’deki Sıffin Savaşı’nın geride kaldığı acı günlerden birindeydi. Mescid-i Saadet’e gelen Hz. Hüseyin, selam verip bir köşeye çekilerek oturmuştu. Selamı alan Amr bin As’ın oğlu Abdullah ise yanındakilere eğilerek dedi ki:

- Şu zatı görüyorsunuz ya, melekler şu an yeryüzündeki insanların en hayırlısının bu olduğuna kanidirler. Ne yazık ki böyle en hayırlı insan benimle küs duruyor, konuşmuyor. Sahralar dolusu koyunum olsa benimle konuşması için müjde olarak verirdim doğrusu!..

Bu değerlendirmeyi dikkatle dinleyen sahabe Ebu Said el Hudri:

- Madem Hüseyin’in şu anki yeryüzü halkının en hayırlısı olduğuna inanıyorsun, öyle ise ben sizi barıştırırım.. diyerek araya girme sözü verdi. Ertesi günü Abdullah’la birlikte Hz. Hüseyin’in yanına gittiler. Kendisi huzura önce girdi, Abdullah’ı da ısrardan sonra kabul ettirdi. Büyük bir saygı ile içeri girip kapıya yakın yere diz çökerek oturan Abdullah’a Hz Hüseyin’den ilk soru şöyle geldi:

- Benim şu anki yeryüzü halkının en hayırlısı olduğumu söylemişsin, bu doğru mu?

- Elbette doğrudur. Onda hiç şüphem yoktur.

- Madem öyledir, Sıffin’de neden Muaviye tarafında yer alıp babama karşı savaştın? Halbuki babam benden de hayırlıydı?

Böyle bir sorunun geleceğini bilen Abdullah, iki dizi üzerine gelerek:

- Resulullah’ın aziz evladı, lütfen beni birazcık dinle, sonra vereceğin karara gönülden razıyım, onu da bil, dedikten sonra olayın iç yüzünü anlatmaya başladı.

- Babam Amr bin As, vaktiyle benim elimden tutarak senin şanı yüce deden Resulullah’ın huzuruna götürüp şikayet ederek:

- Ya Rasulallah dedi, bu oğlum Abdullah ibadette aşırı gidiyor, bütün gece namaz kılıyor, bütün gün de oruçlu bulunuyor. Bu kadar ileri gitme diyorum bana itaat etmiyor, beni de dinlemiyor..

-Senin şanı yüce deden bana o gün ne dedi biliyor musun?

- Abdullah, ben de gece namaz kılarım, ama uyurum da, ben de gündüz oruç tutarım ama yerim de.

Sen de öyle yap, bu kadar aşırı gitme!..

Bundan sonra da hiç unutamadığım şu tembihte bulunmuştu bana:

- Abdullah, sakın babana itaatsizlik edip de sözünden çıkma!

İşte beni Sıffin’de size karşı getiren, aziz dedenin bu tembihidir. Ben babamla birçok savaşlarda birlikte oldum. Şam’ın, Filistin’in, Mısır’ın fethinde yanından ayrılmadım. Çok da faydalı oldum. Ama Sıffin’e gelince orada durdum, yanında yer almaktan kaçındım. Buradaki cephe, bundan öncekiler gibi yabancılardan oluşmuyordu. Bunun üzerine babam bana ısrar etti, babaya itaat etmem gerektiğini Resulullah’ın söylediğini hatırlattı. Ben de o tembihe karşı gelmiş olmamak için babamın yanında yer aldım, dolayısıyla size karşı düşmüş oldum. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, asla ok atmadım, asla kırıcı bir söz söylemedim. Sadece babama itaatsizlik etmiş olmamak için yanında bulundum hepsi o kadar!.

Abdullah, sözlerine şunu da ekler:

- Buna rağmen keşke ben katıldığım önceki savaşlardan birinde ölseydim de Sıffin’de sizin karşınızda yer almış duruma düşmeseydim. Gece gündüz bunun pişmanlığını duymakta, tövbe istiğfarını sürdürmekte ve fırsatta özür dilemekteyim.

Bu sözlerden sonra Hz. Hüseyin’in yüzünde tebessüm işaretleri görülür.

- Allah herkesin niyetini bizden iyi bilir!.. der. Bu sırada Ebu Said el Hudri’nin teklifi duyulur:

- Kucaklaşma zamanı gelmedi mi?

Abdullah, oturduğu yerden saygıyla kalkarak Hz. Hüseyin’e doğru yürür, muhabbetle kollar açılıp kalpler birleşerek kucaklaşırlar, küs duran Müslümanlara böyle örnek vermiş olurlar.

Bilmem bu tarihî kucaklaşma bize de bir şeyler fısıldamış oluyor mu? Artık bizim de kucaklaşma günlerinde olduğumuzu hatırlatmış sayılıyor mu? Hadis-i şerifler de bize bunu mu ifade ediyor:

-“Birlikte rahmet, ayrılıkta ise azap vardır! Allah’ın yardımı birlikte olanlar üzerinedir!”

Yine de takdir size aittir! a.sahin@za­man.com.tr



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder