Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001) |
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...
(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )
Bismillâhir-rahmânir-rahîm
Yaratılışımızın Gàyesi
Yaradanımız, yeri göğü yaratan, bizi türlü nimetlerine mazhar eden Allah-u Teàlâ Hazretleri, Kur'an-ı Keriminde:
(Ve mâ halaktül-cinne vel-inse illâ liya'budûn) buyurmuş. Bunun mânâsı da: "Ben Azîmüş-şân Allah-u Teàlâ, cinleri ve insanları başka bir şey için yaratmadım; ancak ve sadece bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zâriyat: 56)
Tebâreke Sûresi'nin başında bir başka ayet-i kerime var. O da hayatın gàyesini, Allah'ın bizleri niçin yarattığını gösteren bir ifade ihtiva ediyor.
Bismillâhir-rahmânir-rahîm: (Ellezî halekal-mevte vel-hayâte liyeblüveküm eyyüküm ahsenü amelâ)
"Allah-u Teàlâ Hazretleri bizleri, hangimiz daha güzel işler yapacak, ömrünü güzel a'mâl-i sàliha ile değerlendirip güzel geçirecek, bunu imtihan etmek, görmek ve denemek için ölümü, hayatı yarattı. İnsanları yeryüzüne gönderdi, insanları yeryüzüne çıkardı." (Mülk: 2) mânâsına geliyor bu ayet-i kerimeler.
Birinci ayet-i kerimedeki cin sözü, insanların gözünden gizli olan, gözle görülemeyen varlıklar. İns sözü de, insanlar mânâsına geliyor. Biz insanlara ve bizim göremediğimiz cin denilen diğer çeşitli görünmez varlıkları, Allah-u Teàlâ Hazretleri sadece kendisine ibadet etmeleri için yaratmış.
İbadet deyince, bizim hatırımıza hemen namaz geliyor, Ramazan orucu geliyor, haccetmek geliyor... Halbuki bu ayet-i kerimede de "Yaratılışın gàyesi ancak ibadettir." diye bildiriliyor.
Biz hep namazla, oruçla, ibadet diye düşündüğümüz zaman ilk hatırımıza gelen şeylerle mi meşgul olacağız?.. Hayır! İbadetin mânâsı bizim Türkçede düşündüğümüzden, hemen aklımıza ilk gelen şekillerden çok daha geniş.
İbadet; Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne güzel kulluk yaparak yaşamak demektir. Hayatın her anı Allah'a itaatle geçiyorsa ibadettir. Allah'a bağlı olarak, Allah'ı hatırlayarak, Allah'ın rızasını kazanmak yolunda hareket ederek geçiyorsa; bu ibadettir. Eğer Allah'a itaat etmeden, asi olarak, sözünü dinlemeden geçiyorsa; bu da ibadet etmemektir.
O bakımdan ibadeti, "Allah'ı bilerek, Allah'ı severek, Allah'ın rızasını düşünerek yaptığımız her hareket" olarak tarif edebiliriz. O halde insanın yemesi, içmesi, hatta uyuması, uyanması, dükkânında çalışması, niyetine göre ibadet sevabı kazanmasına sebep olabilir.
Demek ki, biz yeryüzüne Allah'a itaat etmek ve bu imtihan olan hayatımızı Allah'ın rızasına uuygun geçirmek üzere denenmek için indirilmiş varlıklarız. Tabii ibadeti güzel yapmak, hayatı Allah'ın rızasına uygun geçirmek için de, hemen görülüyor ki bilgi lâzım!
İnsan acaba ne yaparsa Allah'ın rızasına uygun olur, ne yaparsa Allah'ın rızasına aykırı olur?.. Nasıl hareket ederse Allah sever, nasıl hareket ederse Allah'ın gazabına uğrayabilir?..
Bunları bilmesi lâzım! O halde hemen karşımıza ilim meselesi çıkıyor. Arapçası ilim, Türkçesi bilgi... Bilmek meselesi karşımıza çıkıyor.
b. İlim İslâm'ın Hayatıdır
Peygamber SAS Efendimiz'in çok sevdiğim ve zihnimde çok derin iz bırakmış olan bir hadis-i şerifini size nakletmek istiyorum, sevgili dinleyenlerim! Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde buyurmuşlar ki:
RE. 223/10 (El-ilmü hayâtül-islâm, ve imâdül-îmân) Çok hoşuma gidiyor bu ifadeler: (El-ilmü) "İlim, bilgi, bilmek, öğrenmek, (hayâtül-islâm) İslâm'ın hayatıdır, canıdır."
Yâni ilim varsa, İslâm canlıdır; ilim yoksa, İslâm canını kaybetmiştir, ölüdür, yoktur. (Ve imâdül-îmân) "İlim aynı zamanda, imanın da direğidir."
Demek ki, ilim olduğu zaman iyi müslüman olmak mümkün olabilir, ilim olduğu zaman doğru bir inanca sahip olunabilir. İlim olmadığı zaman, insanın müslümanlığı ölmüş demektir.
Çünkü, neyi nasıl yapacağını bilmediği için, İslâmiyet bahis konusu olamaz. İmanı da, ilim olmadan hatalara sürüklenebilir, bâtıl inançlara, yanlış inançlara insanlar saplanabilir.
Sizler de, biz de, hayatta her zaman görüyoruz; gerçekten ilim olmayan bölgelerde, cahillerin olduğu yerlerde ve tahsilsiz, görgüsüz insanların arasında iman konusunda da bâtıl inançların, hurafelerin yayıldığını görüyoruz.
Tabii, Kur'an-ı Kerim'de yine çok kesin olarak bildirilmiş bir husus var: Allah-u Teàlâ Hazretleri erhamür-râhimîndir, yâni çok merhametlidir, merhametlilerin en merhametlisidir. Kul hatasını anladığı zaman, tevbe ve istiğfar eylediği zaman, Allah kulu affeder.
Fakat bir şeyi affetmeyeceğini Kur'an-ı Kerim'de kesin olarak bildiriyor: İnanç bozuksa, şirk varsa, müşriklik varsa, kâfirlik varsa; o zaman Allah-u Teàlâ Hazretleri o insanı affetmiyor.
O halde en çok dikkat etmemiz gereken husus, inancımızın şirkten, küfürden, yâni müşriklikten, kâfirlikten uzak olması, pâk olması, temiz olması, sağlam olması...
O halde, ilim İslâm'ın hayatıdır, canıdır ve imanın da direğidir. İslâm'ın canlanması için ilme sarılmamız gerekiyor. İmanın sağlam olması için, ayakta kalması için, ilme sarılmamız gerekiyor.
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder