“Rahmetli olan bir akrabamın cenazesine gitmiştim. Takdir bu ya, aynı gün, birbirine komşu olan bu akrabamın cenazesi diğer akrabamın düğünüyle çakıştı. Gelenlerle birlikte oturduk, görülmemiş bir yağmurun saçtan çatıda ürettiği gürültünün altında muhabbete daldık.
Nasıl olduysa konu Hızır aleyhisselama geldi. Birisi yıllar önce yaşanan bir olayı anlatırken, yanımızdaki bir amca, ‘Ben oradaydım, olayın tanığıyım!’ dedi. Hemen heyecanla amcaya yöneldim, ‘Bizzat gördüklerine göre baştan anlatır mısın amca?’ dedim.
Nasıl olduysa konu Hızır aleyhisselama geldi. Birisi yıllar önce yaşanan bir olayı anlatırken, yanımızdaki bir amca, ‘Ben oradaydım, olayın tanığıyım!’ dedi. Hemen heyecanla amcaya yöneldim, ‘Bizzat gördüklerine göre baştan anlatır mısın amca?’ dedim.
‘Sanırım 60 yıl önceydi, çocuktum.’ dedi. Köye araba yolu yok, en yakın şehir bir günlük yürüyüş mesafesinde. Elektrik yok. Dünyadan haber yok.
"Ormanın içerisindeki mahallemize yukarıdan aşağıya güzel yüzlü, temiz giyimli bir genç adam geldi, mahallenin ortak çeşmesinin başında durdu. Evinin önünde meşgul olan komşu amcaya selam vererek, ‘Allah rızası için bana bir sadaka verir misin?’ diye seslendi.
Komşu amca genci şöyle bir süzdü, ‘Gençsin, git çalış da ekmeğini kazansana! Utanmıyor musun dilenmekten!’ diye bağırdı.
Kimsin? Aç mısın? Nereden geliyorsun? İşin yok mu? İş mi bulamadın? gibi sorular sorup ihtiyacın gerçek mahiyetini önce anlamak yerine doğrudan azarladı. Genç , ‘Bey amca’ dedi; ‘Bana yardım etmeyeceksen etme; ama beni neden aşağılıyorsun?’ karşılığını verdi.
Sonra da ormandan geriye söylene söylene dönüp gitti.
Komşu amcanın ahırında semiz mi semiz, iki tane koskocaman ineği vardı. O gece oldu ve sabah ahıra girdiler ki ne görsünler! Ahırda dayanılmaz, görülmemiş bir pis koku!
Hayvanın çürümüş leşi bile bu kadar pis kokmaz. İneklerden birisi ölür ve hemen çürümeye başlamış. Kokudan bir an önce kurtulmak için hayvanı çekip çıkardılar ve hemen bahçeye gömdüler. Ertesi gün de diğer hayvan öldü."
Hikâye üzerinde derin düşüncelere daldım: ‘Yoksaa! O komşu amcanın sınanması için gönderilen Hızır aleyhiselam mıydı? Yoksa gerçekten iş bulamamış bir fakir genç miydi?
Acaba o amca, genci yedirseydi, gerçekten ihtiyacı olup olmadığını sorgulasaydı, sadaka verseydi bu inekler kurtulmaz mıydı?
Demek ki malımı mülkünü seviyorsam iyi düşünmem lazım.
Demek birisi kapımı çalıyorsa yüzüne iyi bakmam gerek! Bir gerçek muhtacı geri çevirirsem vay benim halime!’
Kendime gelince Amcadan, genci bana biraz daha tarif etmesini isteyecektim.
Masamızdaki misafirlerden birisi araya girdi. ‘Yaa, ne tesadüf işte! O gün hayvancağızların öleceği varmış, ölüverdiler!’
Bu sözün üzerine konuşmanın anlaşılmayacağını anlayarak sustum ve kendi hesabıma aldığım dersle yetindim.”
Yazar Dr. Muhammed Bozdağ
"Ormanın içerisindeki mahallemize yukarıdan aşağıya güzel yüzlü, temiz giyimli bir genç adam geldi, mahallenin ortak çeşmesinin başında durdu. Evinin önünde meşgul olan komşu amcaya selam vererek, ‘Allah rızası için bana bir sadaka verir misin?’ diye seslendi.
Komşu amca genci şöyle bir süzdü, ‘Gençsin, git çalış da ekmeğini kazansana! Utanmıyor musun dilenmekten!’ diye bağırdı.
Kimsin? Aç mısın? Nereden geliyorsun? İşin yok mu? İş mi bulamadın? gibi sorular sorup ihtiyacın gerçek mahiyetini önce anlamak yerine doğrudan azarladı. Genç , ‘Bey amca’ dedi; ‘Bana yardım etmeyeceksen etme; ama beni neden aşağılıyorsun?’ karşılığını verdi.
Sonra da ormandan geriye söylene söylene dönüp gitti.
Komşu amcanın ahırında semiz mi semiz, iki tane koskocaman ineği vardı. O gece oldu ve sabah ahıra girdiler ki ne görsünler! Ahırda dayanılmaz, görülmemiş bir pis koku!
Hayvanın çürümüş leşi bile bu kadar pis kokmaz. İneklerden birisi ölür ve hemen çürümeye başlamış. Kokudan bir an önce kurtulmak için hayvanı çekip çıkardılar ve hemen bahçeye gömdüler. Ertesi gün de diğer hayvan öldü."
Hikâye üzerinde derin düşüncelere daldım: ‘Yoksaa! O komşu amcanın sınanması için gönderilen Hızır aleyhiselam mıydı? Yoksa gerçekten iş bulamamış bir fakir genç miydi?
Acaba o amca, genci yedirseydi, gerçekten ihtiyacı olup olmadığını sorgulasaydı, sadaka verseydi bu inekler kurtulmaz mıydı?
Demek ki malımı mülkünü seviyorsam iyi düşünmem lazım.
Demek birisi kapımı çalıyorsa yüzüne iyi bakmam gerek! Bir gerçek muhtacı geri çevirirsem vay benim halime!’
Kendime gelince Amcadan, genci bana biraz daha tarif etmesini isteyecektim.
Masamızdaki misafirlerden birisi araya girdi. ‘Yaa, ne tesadüf işte! O gün hayvancağızların öleceği varmış, ölüverdiler!’
Bu sözün üzerine konuşmanın anlaşılmayacağını anlayarak sustum ve kendi hesabıma aldığım dersle yetindim.”
Yazar Dr. Muhammed Bozdağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder