Sorumluluğumuzun ve Hatalarımızın Farkında Olalım (Kader ve Tevekkülü Doğru Anlayalım)-1
Kader konusu iman ilkesidir. Öncelikle bu hususa vurgu yaparak vaazımıza başlayalım. Üzerinde ne kadar söz söylense bile en doğrusunu Rabbimizin bileceği bir iman konusudur Kader. Bu sebeple kadere iman konusunu bu gün vaazımıza taşırken kader ile ilgili tartışmalara girmeden, bize düşen görevleri ve özellikle tevekkül anlayışımızdaki yanlışlıkları ifade edeceğiz. Rabbim bizleri kendi rızasına uygun işlerle hemhal eylesin.
Bu vaazımızla şu konuları sizlerle paylaşmayı hedefledik:
-Hepimiz kabul (iman) etmekteyiz ki; Yaratan mutlak güç sahibidir. Her şeye hâkimdir ve her şey O’nun dilemesi iledir.
Yaratan yarattıklarının mutlak hâkimidir. Onların üzerinde tasarrufu vardır. Güç ve kudret O’na aittir. Bu iman ilkemizdir. Yaratan olmanın en önemli ilkesi de budur. Bu mevzuda düşüncemize yerleştirmemiz gereken husus budur. Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirilmektedir.
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ {} تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
“De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir'sin. Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın."[1]
Allah (c.c.) dilemeden hiçbir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu bir musibet olsa bile. Tevbe suresinde bu gerçek şöyle bildirilmektedir.
إِن تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِن تُصِبْكَ مُصِيبَةٌ يَقُولُواْ قَدْ أَخَذْنَا أَمْرَنَا مِن قَبْلُ وَيَتَوَلَّواْ وَّهُمْ فَرِحُونَ {} قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Sana bir iyilik gelince onların fenasına gider; bir kötülük gelse, "Biz önceden ihtiyatlı davrandık" derler, sevinerek dönüp giderler. De ki: "Allah'ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim Mevlamızdır, inananlar Allah'a güvensin."[2]
Kur’an-ı kerimde birçok yerde bildirilen “Allah her şeye kadirdir” ifadeleri de bu hususa işaret eden delillerdendir. Ancak iman etmemiz gereken bu ilke bizi yanlışlığa sevk etmemelidir.
-Hatalı düşüncelerin peşine düşerek yanlışlıkların içinde olmayalım.
Kader ve tevekkül anlayışımızdaki hatalarımız bizleri yanlışlıklara sevk etmektedir. Nasıl olsa her şey yazılmış denilerek günahlara girilmekte, yapılan hatalar için “kaderimizmiş böyleymiş” denilerek doğru davranışlar gerçekleştirilmemektedir. İyiyi kendimizden bilmekte kötüyü ise kaderimize veya şeytana yüklemekteyiz. Özellikle tevekkül anlayışımız bizi yanlışa sürüklemektedir. Çalışmayan öğrenci misali, yılsonunda zayıf not aldığı zaman bu notu ona öğretmeni vermiştir. Çalışıp takdir aldığı zaman ise takdiri kendisi almıştır. Çocuklarımız bir hata yaptığı zaman “bunu kim yaptı!” diye kızdığımızda kimse üzerine alınmaz veya suçu birbirlerine atarken, iyi bir şey olduğunda “aferin! Bunu kim yaptı” sorusuna herkes “ben yaptım” diyerek cevap vermektedir.
İnsan olarak yapmış olduğumuz sevaplara ve günahlara karşı tavrımızda aynen örneklerini verdiğimiz çocuklar gibi. Namaz kılan, zekât veren, oruç tutan bir insandan “Ben ibadet yapmazdım da, ne yapalım kaderimiz böyleymiş” denildiği pek vaki olmamıştır. Ancak günah işleyen insanların ilk mazereti kadere sığınmak olmuştur.
Oysaki ayetler bu düşüncelerimizin yanlış olduğunu bizlere bildirmekte, İnsanoğlunun psikolojik yapısı, yapmış olduğu yanlışlar ve bu yanlışların doğrusu şöyle aktarılmaktadır.
أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَـؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثاً {78} مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيداً
“Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: "Bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa "Bu, senin tarafındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır". Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar? Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.”[3]
وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
“Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.”[4]
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
“Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zalim değildir.”[5]
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِراً وَإِمَّا كَفُوراً
“Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük.”[6]
Allah-u Teâlâ bize Firavun ailesini örnek vermekte, başlarına gelenlerinin sebeplerinin yaptıklarından dolayı olduğu hatırlatılması yapılmakta ve bizlere nasihat edilmektedir.
وَلَوْ تَرَى إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُواْ الْمَلآئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ {} ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ {} كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِ اللّهِ فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ إِنَّ اللّهَ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ {} ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ وَأَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Melekler, inkâr edenlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, "Yakıcı azabı tadın, bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır" diyerek canlarını alırken bir görseydin! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez. Firavun taifesi ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, Allah'ın ayetlerini yalanladılar da Allah onları günahlarından ötürü yoketti. Allah kuvvetlidir, cezalandırması şiddetlidir. Bu, bir topluluk iyi gidişini değiştirmedikçe Allah'ın da verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden ve Allah'ın işiten, bilen olmasındandır.”[7]
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Al-i İmran, 3/26-27
[2] Tevbe, 9/50-51
[3] Nisa, 4/78-79
[4] Şura, 42/30
[5] Fussilet, 41/46
[6] İnsan, 76/3
[7] Enfal, 8/50-53
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder