İtaat Bilinci-1
(Resulullah (s.a.s.) Başımızın Tacıdır)
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran, 3/31-32)
Allah’ın sevgisi Efendimiz (s.a.s)’e tabi olmakla ilgilidir. Günahlarımızın bağışlanması, dünya ve ahiret mutluluğu Efendimiz (s.a.s)’e tabi olmakta saklıdır.
Dünya ve dünyada verilen tüm nimetler bize Allah ve Resulünden daha sevimli değildir, daha sevimli gelmemelidir. Tövbe süresi 24. ayette bize şöyle bildiriliyor.
قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe, 9/24)
Ayeti kerimelerin hayata nasıl yansıtılması gerektiğini Ashabın hayatından iki örnekle öğrenelim.
Hz.Ömer (r.a)'ın bir gün Peygamber (s.a.v)'e şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Ey Allah'ın Rasülü sen bana, nefsim hâriç her şeyden daha fazla sevimlisin”. Hz. Peygamber (s.a.v) ise O'na “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın” demiştir. Hz. Ömer (r.a)'da O'na; “Vallâhi şimdi Sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin” dediğinde, Hz. Peygamber (s.a.v); “Şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer” demiştir. (Sahih-i Buhârî, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc, I,31.)
Uhud savaşında bir kadın cengâver: Hz. Nesibe b. Kab
Ümm-ü Ümare lakabıyla tanınan Hz. Nesibe’yi Uhud harbinde önceleri yaralıları tedavi ederken görmekteyiz. Ancak savaşın şiddetlendiği, okçuların tepeden inip de savunma hattını bırakmaları, Halit b. Velid’in kumandasındaki askerlerin saldırmaları, kaçan müşrik ordusunun toparlanıp geri dönmesiyle arada kalan Müslümanlar arasında bir kadın cengâver gözükür. Kalbi Resulullah (s.a.s.) sevgisiyle dolu bir kadın: Hz. Nesibe. Sevgililer Sevgilisi Hz. Peygamber (s.a.s) Uhut savaşında Hz. Nesibe için şöyle demiştir. “Uhud günü ne zaman sağıma soluma baksam beni korumak için çarpışan Ümm-ü Ümareyi görürdüm.”
Uhud savaşında ağır yaralanan Hz. Nesibe’nin yanına Peygamberimiz gelir. Oğluna annesinin yarasının sarmasını emreder. Nesibe yarasıyla uğraşmak yerine, Resulullaha döner ve O’na “Ya Resulallah! Ne olur dua etseniz de Cennette size komşu olsam” der. Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.s) ise, “Ya Rabbi! Bunları cennette bana komşu eyle” diye dua eder. Hz. Nesibe ise “Bu bana yeter! Artık ne musibet gelirse gelsin” diyerek sevgisini tezahür eder.
Allah ve Resulünün sevgisi, kendimizi sevmekten de önde gelir. Burada kastedilen mana sadece söz değildir. Sevginin hayata yansıması, tezahür etmesidir. Yani nefsimizin istekleriyle (menfaatimizle), Efendimizin (s.a.s.) sünneti çatıştığında nefsimizi (menfaatimizi) değil Efendimizi (s.a.s) tercih etmekle sevgi tezahür etmeye başlar.
Bu noktada Efendimizin bir hadisini yeniden hatırlayalım.
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
“Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, İman, 2/8)
Günümüzde bazı kişi veya gruplardan Hz. Peygamber’in (s.a.s) sünnetini değersizleştirme gibi söylemler ve eylemler müşahede ediyoruz. “Kur’an bize yeter!” “Bakalım hadis günümüze uygun mu?” vb. Sözü değersizleştirme, sözü söyleyeni değersizleştirmeyle eşdeğerdir. Bu sebeple siz kıymetli kardeşlerimizden istirhamımız şudur ki; Sünnet-i seniye olmadan biz Kur’an-ı anlayamayacağımız gibi Efendimize tabi olmadan Rabbimize de tabi olamayacağızı iyice özümsememizdir.
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder