27 Ağustos 2017 Pazar

Ölümü Hatırlamak-2

Ölümü Hatırlamak-2
 
Kur’an-ı Kerimde bir ayette şöyle buyruluyor.
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
 
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (9) Yukarıda ayetlerde aktardığımız üzere bize ölümün ne zaman geleceğini bilmemekteyiz. O zaman bu ayette ifade edilen ölüm gelinceye kadar ibadet etmeyi nasıl anlayacağız. Bu ayeti şöylece izah edebiliriz. Öyle bir ibadet hayatı geçir ki, ölüm geldiğinde seni ibadet yaparken bulsun. Bunu ise, yapmış olduğumuz her şeyi Allah rızası için yapmakla elde edeceğiz. Yaşamımız, ölümümüz, ibadetlerimiz, her şeyimiz Allah için olmalıdır. Rabbimizin emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçtığımız, itikat ile ilgili problemlere düşmeden imanımızı kemale erdirme yolunda çaba gösterdiğimiz, ahlaken olgun olma yolunda olduğumuz müddetçe yapacağımız her meşru şey ibadet seviyesine çıkmaktadır. Böyle bir hayat yaşarken uyuduğumuz zaman uyumamız bir ibadettir, ölüm bizi uykuda yakalayınca ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Böyle bir hayat geçirirken çocuklarımızın nafakasını kazanma yolunda ölürsek ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Örnekleri çokça zikredebiliriz.
 
Pişmanlığı ölüm anında yaşamayalım. Pişmanlığı kabir’in içine vardığımızda yaşamayalım. Pişmanlığı mahşer meydanında, mizan terazisi başında, Rabbim saklasın Cehennemliklerin içerisinde olduğumuzda göstermeyelim. Gelin pişmanlığı şimdi yaşayalım. Gelin şimdi pişman olalım. Gelin hatamızdan dönme imkânımız olduğu ve hatasından dönenlerin hatalarının affedildiği bu dünyada pişman olalım. Hatamızdan dönelim. Rabbimize sığınalım. O’ndan başka gidecek bir durumumuz olduğunu artık gönlümüze gerçek anlamda yerleştirelim.
 
Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği şu ayetleri kendimize tavsiye almamızı aktararak vaazımızı sonlandırıyoruz.
حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ {} لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ {} فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ {} فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {} وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ {} تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ {} أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ {} قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَالِّينَ {} رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ {} قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ {} إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ {} فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيّاً حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ {} إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ {} قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ {} قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ {} قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلاً لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {} أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
 
“Nihayet o müşriklerden birine ölüm gelip çatınca: Rabbim, der. Ne olur beni dünyaya geri gönder. Ömrümü boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım. Hayır, hayır. Onun bu söyledikleri boş lâftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri güne kadar onların önlerinde bir engel vardır, geri dönemezler. Sûra üflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hâlini de sormazlar. Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır.  Bunların yüzlerini ateş yalar da, dişleri sırıtır kalır. Allah Teâlâ onlara:
 
“Benim âyetlerim size okunurdu da, siz onları yalanlardınız, değil mi?” der.
 
Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizleri altetti. Biz sapıklık içinde kalmış bir kavim olduk. Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar! Eğer tekrar önceki hâlimize dönersek, kendimize zulmetmiş oluruz.
 
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Alçaldıkça alçalın orada. Bana artık bir şey söylemeyin! Çünkü kullarımdan bir grup insan: Rabbimiz, biz iman ettik, bizi bağışla. Bağışlayanların en iyisi sensin, demişlerdi. Fakat siz onlarla eğlenir, beni anmayı unutarak onlara gülerdiniz. Sabrettikleri için bugün ben onları mükâfatlandırdım. Onlar muratlarına erenlerdir.”
 
Allah Teâlâ inkârcılara:  “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
 
- Bir gün veya daha az bir zaman kaldık; sayanlara sor, derler.
 
Allah Teâlâ da onlara şöyle buyurur: “Pek az kaldınız. Keşke bunu bilseydiniz (dünyaya tapmazdınız). Sizi boşuna yarattığımızı, bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?”(10)
 
Aklımızı kullanmamız gerek. Yanlış yollardan kurtulmak gerek. Hatalarımıza bu Ramazan akşamında tövbe etmek gerek. Bir daha yanlışlıklara dönmemeye azimli olmak ve karar vermek gerek.
 
Ey Rabbimiz! Güzeller güzeli Efendimiz (s.a.s.) hürmetine, sevdiklerin hürmetine,  bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bütün günah, hata, isyan, küfür, yanlışlıklarımızın tamamına tövbe ettik, pişmanız. Bir daha yapmamaya azmediyoruz. Bu azmimizde kararlık göstermemize yardım et. Bizlerden razı ol. Ölüm günümüzde kelime-i şehadet getirmeyi bizlere nasip et. Allah’a emanet olun.
 
Ahmet ÜNAL
Vaiz
9. Hicr, 15/99
10. Mü’minûn 23/99-115
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 
 

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder