Yaşam bulduğumuz bu dünyaya nefsanî (hayvani) isteklerimizi yerine getirmek için yaratılmadık. Çünkü nefsanî isteklerin peşine düşen insanların zararları kendisine dokunduğu gibi diğer insanlara hatta toplumlara dokunmaktadır. Sınırsız hiçbir istek olamaz, olmamalıdır. Her şeyin bir sınırı olması gerektiği gibi, isteklerinde bir sınırı olması gerekir. İşte bu Ramazan değer yargılarımızı yeniden gözden geçirip yanlış olanı terk etmek ve doğru olana yönelme çabası içerisinde olacağımız bir ay olmalıdır.
Günümüz dünyasının değişen değer yargılarının başında dilimize “dünyevileşme” olarak çevrilen “sekülarizm” gelmektedir. Dünyevileşme ile beraber din hayatın merkezinden uzak olmaya, nefsanî istekler dinin yerini almaya başladı. Peki, bu yaşam şekli doğru mudur? Bu yaşam şekli insana dünyada ve nihayetinde ahirette mutluluk verebilir mi?
Kur’an ve Sünnet ışığında konumuzu izah etmeden önce dünyamızda yaşanan örneklerden dünyaya dalmanın, sınırsız nefsanî isteklerin peşine düşmenin kişiye hiçbir fayda getirmediğini izah etmeye çalışalım.
Öncelikle kendi ülkemizden gazetelere çıkan örneklerle başlayalım. Son yedi ayda 226 kadın öldürülmüş, 478 kadına tecavüz edilmiş, 772 kadın tacize uğramış 6423 kadın aile içi şiddete maruz kalmış. Günümüzde bilginin aktarılması için çok önemli bir araç olan İnternet, daha çok nefsanî (hayvani) olan isteklerin tatmin edilme aracı olarak algılanmaktadır. İnternet ile oyun ve eğlenceye dalınmakta, kürsüden ve camiden söyleyemeyeceğimiz daha birçok iğrençliklerin bu vesile ile yaşanmaktadır. Geçen yıl 85 binden fazla hırsızlık olayı meydana gelmiş hırsızlık rakamlarında 2006 yılından beri hiçbir değişiklik olmamış. Yine geçen sene 1219 adam öldürme hadisesi meydana gelmiş. Madde bağımlılığı üzülerek söylüyoruz ki çocuk yaşlara inmiştir.
Dünyamızda yaşananları ise hepimiz takip etmekteyiz. Bir şahıs yanlış düşüncelerin peşinden koşarak onlarca insanı öldürebiliyor, bir çocuk okul basarak arkadaşlarını öldürebiliyor, devletler kendi güçlerini korumak için diğer devletleri sömürge haline getirebiliyor, onların bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarını alıp huzursuzluk meydana getirebiliyor, dünyevi çıkarlar için savaşlar çıkıyor.
Bazı insanlar kolay yoldan para kazanmak ve kedi isteklerini hayata geçirmek için başkalarının hayatlarını perişan etmektedir. Hırsızlıklar, gasp, rüşvet, çocuk kaçırma, organ satımı, kadınların fuhşa sürüklenmesi, kumar daha birçok farklı yanlış ve kötü yol. Artık suçlar sadece bir bölgede işlenmekten çıktı, uluslar arası suçlar işlenmeye başlandı.
Şimdiye kadar saymış olduğumuz bu yanlış ve kötü davranışların hangisinde din değerlere rastladınız. Bu yanlışlıkların hangisine din doğru der, yapılmasını insanlardan ister. Bu yanlışlıkların içerisinde olanların acaba kaçı gerçek anlamda dine bağlı. Ya da şöyle soralım: Dinin emir ve yasaklarına gerçek anlamda uymaya çalışan bir dindar acaba bunlardan hangisini hayatına aktarır?
Kendimizi, neslimizi, geleceğimizi ve nihayetinde dünyamızı kurtarmak için yeniden dini değerlere dönme vakti gelmiştir. Eğer bu dönme yakın zamanda gerçekleşmez, dünyaya dalışımız devam ederse o zaman toplumsal kargaşalar meydana gelecektir. Yani değişimi toplum olarak bizler başlatmamız gerekmektedir. Bu hususla ilgili bir ayeti sizlerle paylaşayım.
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللّهُ بِقَوْمٍ سُوءاً فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ
“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” [1]
Yüce Yaratan bu dünyada bizi başıboş bırakmış değildir. Bir ayette şöyle buyruluyor.
أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
“İnsan başıboş bırakılacağını mı zannetti?”[2] Ayet bize şunu hatırlatmaktadır. İnsan, öldükten sonra dirilme, hesap ve ceza olmaksızın başıboş bırakılacağını mı sanıyor? Mes'ûliyet olmaksızın, salıverilmiş hayvanlar gibi kalacağını mı hesap ediyor? Bu hesap ona ne yaraşır, ne de yakışır.[3]
Bu hayatın ne anlama geldiğini, niçin bu dünyaya geldiğimizi, ne yapmamız gerektiğini, nelerden kaçınmamız ve neleri hayata aktarmamızı gerekecek birçok önemli özellik bizler verilmiştir. Bununla beraber alemde meydana gelen hadiselerden ibretler almak suretiyle de Yüce Yaratanın yoluna (İslam yoluna) ulaşma imkanımız vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususlarla ilgili şöyle buyrulmaktadır.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ {} أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ {} يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالاً لُّبَداً {} أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُ أَحَدٌ {} أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ {} وَلِسَاناً وَشَفَتَيْنِ {} وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
“İnsanoğlunu, zorluklara katlanacak şekilde yarattık. İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? "Yığın yığın mal tüketmişimdir" diyor. O, kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor? Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi? Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?”[4]
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır.”[5]
Ahmet ÜNAL
Vaiz
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder