2 Ağustos 2017 Çarşamba

GÖRGÜ KURALLARI-1

GÖRGÜ KURALLARI-1
 
Âdâb", edeb kelimesinin çoğuludur. "Edeb", sözlük anlamı ile, "terbiye", "utanma", "usul", "yol" ve "kaide” gibi anlamlara gelir. ”Muaşeret" ise birlikte yaşayıp iyi geçinme demektir.  Bir İslam ahlakı terimi olarak adab", göz önünde bulundurulması gerekli olan kaideler, usuller, ahlaken uyulması gereken hususlar, terbiye ve nezaket kuralları anlamında kullanılır. Adab-ı muaşeret" ise topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinmeleri usulü, nezaket, terbiye ve görgü demektir.
 Daha geniş bir bakış açısıyla, toplum içinde yaşayan insanın, birlikte bulunduğu  diğer insanlarla uyum içinde yaşamasını sağlayan, hayatın günlük akışı sürecinde, insanların uymaları veya sergilemeleri gereken davranış, usul ve şekillerine, ahlâk, terbiye ve nezâket kurallarına, İslâm'ın güzel saydığı söz ve davranışlara,  insanların kendisine davet olunan bütün hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlâk kurallarını adâb-ı muaşeretdiye tanımlamak  mümkündür.
 Kâinatı en mükemmel bir düzen ve intizam üzere var eden Allah, bu düzen içinde insanı en güzel bir kıvamda yaratmış ve gerçeği şu ayet-i kerimede ifade buyurmuştur:
 لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ      
“ Biz insanı en güzel şekilde yarattık” (Tin, 95/4).
Bu güzel yaratılış, maddi yapıyı olduğu kadar, insanın manevi yapısının, soysal ve ahlaki davranışlarının temel niteliğini ve son noktada olması gereken şekli ve tarzı da kapsamaktadır. Bu temel niteliğin ona verilmesi, kendisini yüklenen kulluk vazifesini en güzel biçimde yerine getirmesini sağlamak hedefine yöneliktir. İşte bundan dolayı Yaratıcı Kudret diğer varlıkları da insanın istifadesine vermiş, böylece onu, âlem içinde hâkim duruma getirerek kendisine muhatap ve kulluk ile mükellef kılmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla mutluluğa ulaştıran yolları göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir. Her şeyi mükemmel olarak yaratan Allah, insanlara da bu mükemmel nizama paralel bir hayat sürmelerini sağlayacak düsturları öğretmiş, "doğru"yu ve "yanlış"ı göstermiştir.
 Kur'an'ın bize öğrettiği ahlâk ve âdâb, zamandan zamana, mekandan mekana değişmeyen,  evrensel hayat düsturlarını temsil eder. İslam ahlak ve adabı diye nitelediğimiz bu sistemin en güzel öreği de sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) dir. Kuran bu hakikati şöyle ortaya koymaktadır:
وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ  
“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4).
Bu ayet-i kerime bir yandan Hz. Peygamberi taltif ederken, bir yandan da müminlere hayat tarzlarını ve davranışlarını kendisine uyduracakları mükemmel bir örnek sunulduğunu da ifade etmektedir. Nitekim, Hz. Peygamber de
انما بعثت لاتمم مكارم الاخلاق   "Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim."[2]    buyurmuştur.
O, Kur'ân'dan ibaret olan güzel ahlâkını hayatında yaptığı uygulaması  ve tavsiyeleri ile ümmetine tebliğ etmiştir.  Yüce Allah şöyle buyuruyor:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ "كَثِيرًا  
“Ey inananlar! Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resülullah en güzel örnektir”  (Ahzab, 33/21).
Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerinde güzel ahlakın hayatımızdaki önemini şöyle ifade buyurmaktadır:
 مَا مِنْ شئ أثْقَلُ في مِيزَانِ المُؤمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ، وَإنَّ اللّهَ تَعالى ليُبْغِضُ الفَاحِشَ الْبَذِئَ
"Kıyâmet günü, müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin, düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder."[3]
وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ  
"İnsanlara iyi ahlakla muamele et"[4]
Müslüman hiçbir zaman, İslam'ı hayata aktaran bir "birim" olduğunu  unutmamalıdır. Her mümin, birey olarak bütünüyle İslam'ı temsil etme konumundadır. Her davranışı sonuçta onun dinine, yani İslam'a mal edilecektir.  Bu açıdan, İslam'ın nezaketine gölge düşürecek davranış ve ilişkilerden kaçınmak gerekmektedir.
"Müslüman" olduğunu söyleyen kimse, aynı zamanda İslam'ı temsil ettiğini de söylemiş olmaktadır. Bu fiilen de böyledir. Sergilenecek her hangi bir kaba davranış, her şeyden önce davranış sahibinin hayatını şekillendirdiği öngörülen İslam akla gelecektir.
Hadis bilginleri, Hz. Peygamber'in bizzat yaşadığı ve ümmetine tavsiye ettiği âdâbı ve  ahlâk kaidelerini ihtiva eden hadîsleri, topladıkları  hadîs kitaplarında, "Kitâbu'l Edeb", "Bâbu'l Edeb" gibi özel başlıklar altında bir araya getirmişlerdir. 
Edep kurallarının büyük bir bölümü, Hz. Peygamber'in birer sünneti olduğu gibi, daha önce geçen peygamberlerin de sünnetidir.
            Rivâyetlerle sabit olan edep ve güzel ahlâk hakkındaki Peygamberî emirler bütün ümmeti ilgilendirdiği için âdâb öğretme ve terbiye etme konumunda olan her kişinin bu emirleri önce şahsında uygulaması, daha sonra da terbiyesi altında bulundurduğu kişileri bu güzel ahlâk ile bezemeye çalışması gerekir. Kur'an'ın bu konudaki uyarısı açıktır:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ.            
"Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine emredilenleri yerine getiren pek haşin meleklerdir” (Tahrim, 66/6).
Bu ayette yüce Allah, hem kendimizi, hem de himayemiz altında bulunup, yetiştirmekle sorumlu olduğumuz çocuklarımızı Allah ve Peygamberi'nin razı olduğu güzel davranış biçimleri ile bezeyerek iyi birer mümin, "güzel" birer insan olmalarını sağlamamızı istemektedir.      Her toplumun kendi sosyal yapısına göre âdâb anlayışı vardır. Müslümanlığa göre ahlâk âdâbın temel ölçüsünü Allah'ın koyduğu ölçüler oluşturur. Bu ölçülere aykırı olarak âdâb geliştirilemez. Kültürler arasındaki etkilenmelerde, milli benliğe aykırı tutumlardan kaçınmak nasıl gerekli ise, dinin bizzat belirlediği adabın da, kültürel etkilenmelere kurban edilmemesine dikkat etmek kaçınılmazdır. Sözgelimi, yemeği sağ elle yemek, İslamî ölçülere göre sünnet, yani bir Peygamber tavsiyesidir. Yabancı kültürlerin etkisi ile, "muaşeret adabındandır" diye yemeği özellikle sol el ile yemeğe kalkışmak, İslam adabına aykırıdır, bilinçsizce bir harekettir.


(Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Rüstem Beşler tarafından hazırlanıştır.)


BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder