19 Ağustos 2017 Cumartesi

Sorumluluğumuzun ve Hatalarımızın Farkında Olalım (Kader ve Tevekkülü Doğru Anlayalım)-3

Sorumluluğumuzun ve Hatalarımızın Farkında Olalım (Kader ve Tevekkülü Doğru Anlayalım)-3
 
-Tevekkül anlayışımızı doğru zemine oturtmak
 
Toplum olarak kader anlayışımızdaki problemlerin temelini tevekkül anlayışımızdaki yanlışlıklar oluşturmaktadır. Bu sebeple vaazımızın bu son kısmında tevekkül anlayışımızı doğru bir zemine oturtmakla kader anlayışımızı doğru bir zemine oturtacağımızı ifade etmeye çalışacağız.
 
İlk olarak Al-i İmran süresinin 159. Ayetini sizlerle paylaşmak isterim.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
 
“Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.”[11]
 
Sözlükte "dayanmak, güvenmek, İtimat etmek ve işi başkasına havale et­mek" anlamlarına gelen tevekkül, terim olarak "bir taraftan meşru hedefe ulaşabilmek için gerekli bütün çabayı gösterirken diğer taraftan da Allah'a dayanıp güvenmek ve işin sonunu O'na bırakmak" demektir. Tevekkül eden kişiye mütevekkil denir. Kur!ân-ı Kerîm'de kırk âyette tevekkül ve aynı kökten fiil ve isimler geçmektedir. Bu âyetlerde Allah'a sığınmak, O'na güvenip dayanmak ve bağlanmak gerektiği, bunun İslâm akidesinin bir gereği ve Allah'a samimi iman ve teslimiyetin zorunlu sonucu olduğu vurgulanmaktadır. Bu hususla ilgili birkaç ayet şöyledir.
إِذْ هَمَّت طَّآئِفَتَانِ مِنكُمْ أَن تَفْشَلاَ وَاللّهُ وَلِيُّهُمَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
 
“Sizden iki takım bozulup geri çekilmek üzere idi; oysa Allah onların dostu idi, inananlar yalnız Allah'a güvensinler.”[12]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَن يَبْسُطُواْ إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
 
“Ey İnananlar! Allah'ın üzerinize olan nimetini anın: Hani bir topluluk size tecavüze kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah'tan sakının, inananlar Allah'a güvensinler.”[13]
 
Ancak bu iman ve teslimiyet, olaylar karşısında kişinin kendisini ve alması gereken tedbiri ihmal etmesi an­lamına gelmez. Nitekim Râzî bu konuda şöyle der: "Tevekkül, bazı cahillerin zan­nettiği gibi insanın kendini ihmal etmesi demek değildir. Böyle olsaydı müşavere emri ile tevekkül emri birbiri ile çelişirdi (biri diğerine engel olurdu). Tevekkül, 'insanın zahirî (görünür) sebeplere uyması ve fakat kalbini onlara bağlamayıp yüce Allah'ın korumasına dayanması' demektir" Tevekkül uyuşukluk ve hareketsizliğin bir mazereti değil, bütün güçlüklere rağmen başarmamıza yardım edeceğine inandığımız Allah'a samimi güven ve bu güvenin verdiği tükenmez ümidin iman halini alışıdır. Bu konuda Elmalılı da şöyle der: Fakat şunu unutmamak lâzım gelir ki tevekkül, görevin yerine getirilmesini Allah'a havale etmek anlamına gelmez. Asıl tevekkül gereğini yaptıktan sonra işi Allah'a bırakmaktır. Birçokları bu hususta gaflete düşerek tevekkülü, "vazifeyi terketmek" sanırlar, yani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini Allah'a havale edip emir ve komuta mercii olarak kendilerini görmek isterler. Sanki kul vazifesiz oturacakmış namaz, oruç, zekât, cİhad gibi görevleri yüce Allah ona emredip yaptırmayacakmış da kulun emir ve havalesiyle onun yerine bizzat kendisi yapıverecekmiş gibi bâtıl bir zihniyet taşırlar ve İsrâiloğulları'nın Hz. Musa'ya,
قَالُواْ يَا مُوسَى إِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا أَبَداً مَّا دَامُواْ فِيهَا فَاذْهَبْ أَنتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ
 
"Dediler ki; Biz bu beldeye asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!"[14] dedikleri gibi demek isterler. Bu İse Allah'a tevekkül ve itimat değil, O'nun emrine itimatsızlıktır, küfürdür.[15]
 
Görüldüğü gibi tevekkül yoksulluk, uyuşuktuk ve durgunluğun mazereti değil bir irade ve iman gücüdür. Nitekim şu mealdeki âyetler bunu açık biçimde belirtmektedir:
فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
 
"Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, O'ndan baş­ka tanrı yoktur, ben yalnız O'na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir"[16]
الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
 
 "Birtakım insanlar onlara, 'İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun' dediler de bu, onların imanlarını arttırdı ve 'Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!' diye cevap verdiler"[17]
 
Netice itibariyle kader ve tevekkül anlayışı “üzerine düşen vazifeyi yerine getirmemek, çalışmayı bırakmak, tedbiri ihmal etmek, günaha dalmak, isyan etmek, yanlışların içinde olmak” anlamına gelmez. Bizim için en güzel örnek olan Hz. Peygamber’in hayatında bu saymış olduklarımızın hiçbiri bulunmamaktadır. Efendimiz (s.a.s.) kendisine verilen tebliği vazifesini harfiyen yerine getirmiş, çalışmayı hiçbir zaman bırakmamış, işlerinde müşavere etmiş, karar verdikten sonra layıkıyla tevekkül etmiş ve başarıya ulaşmıştır. Bizde dünyada ve ahirette başarıya ulaşmak için çalışmalıyız. Efendimizden (s.a.s) örnek almalıyız. Vaazımızı Kâinatın Efendisi (s.a.s)’in hadisiyle sonlandırıyorum.
 
“Sizler Allah’a gereği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin) aç çıkıp (akşamleyin) tok olarak dönen kuşu rızıklandırdığı gibi, elbette sizi de rızıklandırırdı.”.[18]
 
 
Yüce Rabbim imanımızı kâmil eylesin. Kendi rızasına uygun işleri hayatımıza aktarmayı nasip eylesin. Yanlışlıklar içerisinde bocalayanlardan eylemesin.
Allah’a emanet olun.
 
Ahmet ÜNAL
Vaiz

 

[11] Al-i İmran, 3/159
[12] Al-i İmran, 3/122
[13] Maide, 5/11
[14] Maide, 5/24
[15] Kur’an Yolu, Türkçe Meal ve Tefsir, DİB yay. c.I, s.703-705
[16] Tevbe, 9/129
[17] Al-i İmran, 3/173
[18] İbn Mace, Zühd 14
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:


http://www.guncelvaaz.com/index.php/vaaz-bolumu/ramazan-vaazlari/74-sorumlulugumuzun-ve-hatalarimizin-farkinda-olalim.html



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder