İnsanın ölüsü de dirisi gibi saygıya layıktır, mezarı dahi çiğnenemez!
Ölülerimize saygı konusunda biriken soruların cevaplarını arz etmeye çalışacağım bugün izin verirseniz. Soruları şöyle özetleyebiliriz.
Soru: Bir komşumuzun taziyesi için cenaze evine gittik. Taziye sırasında bazı ölülerin gözleri ve ağzı açık gittiğini söyleyenler oldu. Demek ki muradına ermeden gitti bu dünyadan, diye de çeşitli yorumlar yapıldı. Ölünün görünümü hakkında bu gibi söylentiler bizlerde üzüntü ve tereddütler meydana getirdi. Merhumun gözlerinin açık kalması muradına ermediğine mi işaret sayılır? Ölünün dış görünümü hakkında bu gibi yaygın söylentilerin aslı var mıdır? Bizi aydınlatırsanız yersiz yorumların etkisine girmekten kurtulacağız? Dualarımızla.
Cevap: Önce ölülerimiz hakkında şu önemli İslami edebimizi mutlaka hatırlamalıyız. Efendimiz (sas) Hazretleri, “Ölülerinizi hayırla yâd edin, görünüşteki hoş olmayan hallerinden dolayı aleyhte yoruma yönelmeyin!” ikazında bulunmuştur.
Bu uyarının verdiği edep ve saygı içinde ölülerimize bakarken bazı cenazelerin gözleri kapanmış, bazılarının da açık kalmış olduğunu görebiliriz. Ölenin organlarının bu türlü görüntülerine bakılarak yapılan yorumlar isabetli olmaz. Çünkü bu yorumlar halk söylentisi olmaktan ileri geçemez.
Ölünün gözlerinin açık kalmasının gerçek bir sebebini Resûl-i Ekrem (sas) Efendimiz değerli sahabesi Ebû Seleme’nin cenazesinde açıklamıştır. Aziz sahabesinin gözlerinin açık kaldığını gören Efendimiz (sas) Hazretleri mübarek elleriyle merhumun gözleri üzerine yavaşça bastırıp kapadıktan sonra şöyle buyurmuştur:
- Ruh çıkınca göz ruhu takibe başlar. Bu yüzden göz takip ettiği ruha bakakalır bazen!..
Demek ki, göz son anda cesedi terk etmekte olan ruhu, şeffaf elbisesi içinde uçup giderken tâkibe başlar, kaybolmasıyla birlikte de kendini kapamaya mecali kalmaz, bulunduğu halde açık kalır bazen!
Bundan dolayı ölünün bakan gözünü kapamak sünnet sayılmıştır. Ayrıca ölünün ağzını da açık bırakmamak için bir bezle çene altından başına bağlamak, ayaklarını yan yana uzatarak düzgün şekilde durmasını sağlamak, iki elini de (göksü üstüne değil) iki yanına düzgün şekilde uzatmak, ölüyü güzel gösteren saygı hizmeti olarak bakılır. Çünkü beden soğuyunca birbirinden ayrı duran bu organları düzgün şekilde bir araya getirmek zorlaşır, hoş olmayan görüntüler oluşur; yıkarken, kefene sarılırken, tabuta konurken zorlanmalar söz konusu olabilir. Bu da yaşayanların ölülerine saygıda kusur ettikleri, gereken vefa hizmetini yapmadıkları yorumuna sebep olur.
Halbuki İslam, insana hayatında iken nasıl saygı gösterilmesini emrediyorsa, ölümünde de aynı şekilde saygı gösterilmesini emretmektedir.
Hatta bu sebeple insanın cenazesi mezarlığa götürülünce hazırlanan kabrin başına varabilmek için mevcut mezarların üzerinden çiğneyerek geçilmesine de bu saygı mecburiyeti sebebiyle izin verilmemiştir.
Nitekim bu konudaki hadis-i şerifte Efendimiz (sas) Hazretleri şöyle çarpıcı ikazda bulunmuştur:
- İçinde kor olan ateşin üzerine basarak gitmeyi tercih edin, fakat içinde ölü bulunan mezarın üzerine basıp çiğneyerek gitmeyi tercih etmeyin! Çünkü insanın dirisi gibi ölüsü de saygıya layıktır, tepelenmez!
Ancak bu hadisi nakleden İmam-ı Suyuti yaptığı açıklamasında, “Mecbur kalınması halinde bir mezarın üzerinden ötekine doğru adım atarak geçilmesine cevaz verilmiştir!” demiştir.
Aslında böyle durumlarda mezarlıktan çıkarken rahatsızlık verilmiş olan ölülerle helalleşmek niyetiyle (üç ihlas bir Fatiha) okuyup onlara hediye ederek denmelidir ki:
Gelip geçerken verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı sizlerden özür diliyor, okuduğumuz Kur’an hediyemizle hakkınızı helal etmenizi diliyoruz.
Zannederim böyle Kur’an okuyup sevabını onlara bağışlayarak helalleşme olayı, sevaba çok ihtiyacı olan mevtalar için en makbul hediyeleşme değeri taşımaktadır. Yeter ki diriler, sevap bağışı bekleyen ruhlarla bu türlü helalleşmenin önemini unutmasınlar, yolda geçerken de olsa okuyarak geçsinler mezarlıktan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder