Hekimoğlu İsmail
Kardeşim! Neme gerek...
Tarih, insanlık âleminin hafızasıdır; beşeriyet için tekerrür ve tefekkür sahneleriyle doludur, ibret alınırsa tekerrür etmez. Her sabah üzerimize doğan güneş, Firavunların, Nemrudların, Semûdların saraylarına da doğmuştur. Ama o muhteşem sarayların harabeleri üzerine doğan da yine aynı güneştir.
Şahıslardan başlayarak ailelerin, milletlerin, devletlerin tarihleri vardır. Bediüzzaman Hazretleri, “Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir.” demiş. Millet, Kur’ani bir terimdir, müminlerin ortak adıdır. Yani İslam öyle bir iksir-i manevidir ki bütün ümmeti bir mümin, bir mümini de ümmet gibi güçlü ve kuvvetli kılmış. Bu ruh ve bu mefkure ile tarihte çok az olan İslam orduları dev küffar ordularına galip gelmiştir.
Ümmeti oluşturan fertlerdir. İşte o fertler, güçlerini kaba kuvvete ve nefsani arzulara harcamak yerine yüzlerini Hakk’a çevirirlerse, o neslin toplumu parlak bir istikbale sahip olur. Cehalete, zulme, haramlara, adaletsizliğe ram olmuş bir milletin geleceği de karanlık demektir.
Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes’in, Bergama’nın neden virane olduğunu o bölgelerin tarihçeleri yazar, resimleri vardır. Yapılan kazılardan anlıyoruz ki, tâ o devirlerde kanalizasyon teşkilatı, hamam, mermer kazan ve künkler… Beri yanda binlerce kişiyi alacak açık hava tiyatrosu, kütüphane, adliye var… Hele de mezarlar ve buralarda bulunan eşyalar, o devirlerde yaşayan insanların boş durmadıklarını ispat ediyor. Mesela Efes’te kıymetli alimler yetişmiş. Ne zaman ki adalet devlet adamlarına dost, halka düşman olmuş, ne zaman ki adalet batılın yanına, hakkın karşısına geçmiş ve ne zaman ki adalet alınır-satılır bir meta sayılmış; işte o zaman Efes’in mermer kazanlı hamamı, Efes devlet adamlarının kirlerini temizlemeye yetmemiş. O kirler büyümüş, büyümüş sarayları yıkmış.
“Bana ne!” diyor şimdi insanlar. “Kendi işine bak, kimseye karışma!” “Her koyun kendi bacağından asılır.” diyenler de var. Evet, her koyun kendi bacağından asılır amma kokuşunca etrafındaki herkes şikayetçi olur. Dünyanın süper gücü, İslam milletidir. “Bana ne” diyen insan hem kendini hem de milletini viran olmaya mahkum etmiştir. Hadis-i şerifte buyurulmuş; “Komşusunun aç olduğunu bilip, karnını doyurup yatan bizden değildir.” Zalimin zulmüne karşı çıkmayan aynı zulme uğrayacaktır. Dinimizi seviyorsak, imanımızı korumak istiyorsak, şanlı milletimizin şerefi ve izzeti olan bayrağın dalgalanmasını arzu ediyorsak, “bana ne” demeyen bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Tarih kaydeder ki, asırlar boyunca kıtalara hükmeden Osmanlı imparatorluğu da bu minval üzere hüküm sürmüş, ‘Bu Millet ölmez!’ dedirten nice hikayelere konu olmuştur.
Nitekim bir gün Kânûnî Sultan Süleymân Han, Yahyâ Efendi Hazretleri’ne “Kerem eyle de bize Osmanoğulları’nın âkıbetinin ne olacağını haber ver.” diye sorduğunda, Yahyâ Efendi eline kalem kâğıt alıp “Kardeşim! Neme gerek.” diye iri harflerle yazmış, Kânûnî’ye göndermiş. Kânûnî, Yahyâ Efendi’den gelen mektubu okuduğunda hayretler içinde kalmış, bu sözün mânâsını anlamak için Yahyâ Efendi’nin dergâhına gittiğinde Yahyâ Efendi; “Biz cevap verdik. Bu sözümüzü anlayamamana şaşarız.” demiş ve o tarihî açıklamayı yapmış; “Zulüm, haksızlık yayılsa, işitenler de; ‘Neme gerek!’ dese ve onu önlemeye çalışmasalar, sonra koyunu kurt değil de çoban yese, bilenler de bunu söylemeyip gizlese, fakirlerin, muhtaçların, gariplerin feryadı göklere çıkıp bunları taşlardan başkası işitmese, işte o zaman felâkettir. Neslinin o zaman yok olmasından korkulur. Hazinelerin boşalır. Askerin itaat etmez olur ve yolundan gitmezler. Yok olmak mukadderdir.”
Bir milletin tarihi âlimlerin mürekkebiyle, sanatkârların teriyle, askerin kanıyla yazılır. Yüzlerini Hakk’a çeviren fertlerden oluşan milletler huzur ve saadet içindedir. Hakk’a inanan, Hakk’ın emrinde olmalıdır. O zaman cehennem yolları bağlanır, cennete giden yollar ardına kadar açılır.
Devlet ve milletlerin devamını, bekasını sağlayanlar, Hakk’ın emrinde olanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder