Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Akıl, insana verilmiş en önemli nimettir!
Yirminci asır medeniyeti, insan aklının eseridir. Modernizmin günümüzde geldiği noktada artık bir sürü şey için “Akıllı” tabiri kullanılıyor; akıllı telefon, akıllı ev, akıllı tahta,… Halbuki elektronik aletlerin hepsinin beyni var ama akılları yok.
Cihazlar, binlerce parçadan yapılmıştır. Bu parçalar monte edilir, elektronik beyne bağlanır, o beyin makineyi çalıştırır; insan beyni elektronik beyinden üstündür. Çünkü bilgisayarı yapan, çalıştıran, programlayan insan beynidir. Makineyi imal eden de kullanan da insandır.
Akıl da kullanılış şekliyle ikiye ayrılır; akl-ı meaş, geçinme aklıdır, her canlıda vardır. Gökteki kuşların, topraktaki solucanların, denizdeki balıkların aklı var ki hayatlarını devam ettiriyorlar. Akl-ı mead ise, ilim, sanat, iyilik, din gibi şeylerde kendini gösteren akıldır, hayvanların bunda nasibi yoktur. Akılsız insan da yoktur amma akıllı olmak önemli değil, aklı nerede kullandığımız önemlidir. Eğer akılla İslamiyet beraber olursa hakikat tecelli eder. Akıl, İslamiyet’i anlamakla vazifelidir. Allah, aklı bize hakikati araştıralım diye vermiş.
Bir gün padişahın huzuruna bir adam getirmişler. Adamın bir hüneri varmış… Kırk metre öteden ipliği iğnenin deliğine geçiriyormuş… Bunu başarmak onun tam kırk yılını almış ve padişah ‘Göster bakalım hünerini!’ deyince adam iğneyi bir sehpaya saplamış, sonra kırk metre geri gitmiş ve ipliği fırlatmış, iplik iğnenin deliğinden geçmiş. Padişah tekrarlamasını istemiş, adam tekrarlamış, gene isabet. Padişah tam on kere tekrarlatmış, her seferinde iplik hedefi bulmuş. Padişah, veziri çağırmış, “Bu adama ödül olarak kırk altın verin. Sonra da kırk sopa vurun.” demiş. Adam duyduklarına inanamamış. Onun şaşkın şaşkın kendisine baktığını fark eden padişah, sözlerine devam etmiş: “Kırk altın, kimsenin yapamadığı bir işi başardığın için.” demiş. “Kırk sopaya gelince; o da yaptığın şey, hiçbir işe yaramadığı için. Yıllarca uğraşmış, emek vermişsin. Madem bu kadar çalışkan ve sabırlısın, aklını insanlara faydalı olacak bir iş için kullansaydın ya! “
Otomobil doğru kullanıldığında mesafeleri kısaltır, yolcuya rahatlık verir, eşyalarımızı taşır. Halbuki her otomobili kullanan bir insan vardır. Şoför, trafik kaidelerine dikkat etmezse çok güzel olan otomobil canavara döner, sürücüyü parçalar. Aklın direksiyonu da kişinin kendi elindedir. Çünkü otomobil ne kadar güzel olursa olsun, yönetimi şofördedir.
İnsan hamdır, bu hamlığını ilimle olgunlaştırır. Bu bakımdan akıl su gibidir; konduğu kabın rengini, şeklini alır. Mahkeme-i kübrada soracaklar: “Aklını nerede kullandın?”
Misal vereyim; çocuk sınıfını geçti, babası da ona çok kıymetli bir kalem aldı, diyelim. O çocuk, kalemi derslerinde kullanacakken, ayağının altına alıp ezerse, babası kızar, değil mi?
Aklımızı düşünelim; kalemden daha mı kıymetsiz? Beyni veren Allah, beynini yanlış ve kötü işlerde kullananlara ceza vermez mi?
Bir sürücü dikkatini trafik işaretlerine vermezse uçuruma gidecektir. İslamiyet’in trafik işaretleri Kur’an’da bildirilmiş, anlamak için de akıl verilmiş. O zaman, aklımızla trafik işaretlerine dikkat edeceğiz, yoksa ceza büyük.
Kur’an ve Peygamber sadece insan beynine hitap eder. Öyleyse insan evvela biyolojideki hayvanlık vasfını insanlığa tebdil etmeye çalışacak, aklını Kur’an’ın emrine verip, akl-ı meaştan, akl-ı meada geçecek, sonra nefsin kademelerinde ilerleyip, kemale erecek. Böylece “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.” sırrına erecek.
Akıl, bize verilmiş en önemli nimettir. Mesela ben size on bin lira versem, hemen sorarsınız: “Bu parayı bize niye veriyorsun, karşılığında ne istiyorsun?”
Peki Allah, aklı bize niye verdi, düşünmeye değmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder