Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Marifet, işi bilene tevdi etmektir!
Havada, karada, denizde binlerce motorlu araç var; ne şoförün ne pilotun ne de kaptanın ehliyetsiz araç kullandığını gördüm. Çünkü ehliyeti olmayana araç teslim edilmez. Diploması olmayan doktorluk yapamayacağı gibi, ruhsatı olmayan işyeri açamaz, ustalık belgesi olmayan berberlik yapamaz. Aynı şekilde her iş, kendi mesleğinde ehliyeti olana verilir. Ehliyet, “Bu adam bu işi iyi biliyor.” demekle aynı manaya gelir.
Ehliyet, layık ve yeterli olmaktır, sorumluluk taşımaya elverişli olmaktır, verilen işi yapabilmeye maharetli olmaktır. Nasıl ki otobüsteki yolcular şoförün, uçaktakiler pilotun sorumluluğundadır aynen öyle de hayatımız, organlarımız, malımız, servetimiz, çocuklarımız, maişetimizi kazandığımız iş, görev yerlerimiz de bizim sorumluluğumuzdadır, birer emanettir. Emanetleri ehline vermek meselesi önemlidir, yoksa o işi veren de alan da mesul demektir; işi ehline vermeyi Kur’an-ı Kerim emretmiştir.
Meşrutiyet devrinde Bediüzzaman’a “Ermeniler kaymakam, vali oluyorlar. Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Üstad, bir kişinin işine ve sanatına bakarken kişinin salahatine değil, maharetine bakılması gerektiğini söylemiştir. Yoksa hem iş hem emek zayi olur. Misal vereyim; yemek yapmasını bilmeyen aşçıya en iyi malzemeleri de verseniz, o kişi yemeğe tuzu fazla koymuşsa, eti pişireceğim derken sebzeleri yakmışsa, o yemeği kimse yiyemez, malzemeye de yazık olur. Aynı şekilde, orduda komutan ehil olmazsa askerler savaşta ekin gibi biçilir; sonu mağlubiyettir. Ehil olmayan çoban, sürüsünü kurda kaptırır, ticareti bilmeyen sermayesini batırır. Okulda ehil olmayan öğretmen öğrencileri idare edemez, lüzumsuz bilgiler öğretir, bunun sonucunda cahil bir toplum yetişir. Doktor ehil olmazsa, hastaları daha hasta eder, belki de ölümlerine sebep olur.
Bunun için adama göre iş değil, işe göre adam seçmek önemlidir. Münazarat’ta da bildirildiği gibi hamiyet ayrı, iş ayrıdır.
Bir gün beyleri Sultan Mahmut’a: “Ayaz denilen bu hizmetçinin ne mârifeti var ki, sen ona otuz kişinin ücreti kadar ücret ödüyorsun?” demişler. Sultan Mahmut bu soruya hemen cevap vermemiş. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıkmış, bakmış ki uzaktan bir kervan geçiyor. Beylerinden birine: “Git sor bakalım, bu kervan nereden geliyor?” demiş. Bey atını sürerek gitmiş, döndüğünde kervanın Rey şehrinden geldiğini söylemiş. Sultan Mahmut: “Peki, nereye gidiyormuş?” diye sorunca bey susup kalmış. Bunun üzerine hükümdar başka birini göndermiş, o da dönünce: “Efendim Yemen’e gidiyormuş.” diye cevap vermiş. Ancak Padişah: “Yükü neymiş?” deyince o da susup kalmış. Bu defa padişah bir başka beyine: Sen de git yükünü öğren.” demiş. Bey gitmiş, gelince: “Her cins mal var, fakat çoğu Rey kâseleri.” demiş. Beylerin hiçbiri istenen bilgileri tam olarak getirememiş. Padişah son olarak Ayaz’ı çağırmış: Ayaz, demiş, git bak bakalım şu kervan nereden geliyor?”
Ayaz, saygıyla pâdişahın huzurunda eğilerek konuşmaya başlamış: “Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak ederek, soracağınızı tahmin ettiğimden gidip gerekenleri öğrendim. Kervan Rey’den geliyor, Yemen’e gidiyor. Yükü şudur, şu kadar at, şu kadar deve, şu kadar katırdan oluşuyor. Kervanda şu kadar insan var, onlardan şu kadarı silâhlı…” diye başlayıp kervan hakkındaki bilgileri teferruata varıncaya kadar anlatmış. Böylece tek başına beylerin edinemediği bilgiyi almış, başaramadığı işi başarmış.
Atalarımız boşuna söylememiş; iş bilenin, kılıç kuşananındır. İşten anlamayan insan o işi yüzüne gözüne bulaştırır, fayda vereceğim derken zarar verir. Zararını da sadece kendisi değil, herkes çeker.
İslam’ın tealisi maddeten kalkınmakla mümkündür. Çünkü ittihat-ı İslam ekonomik açıdan güçlü olmayı gerektirir. Müslümanlar maddeten kalkınamazsa ekonomik manada bir adım öteye gidilemez. İş ehline verilmezse de maddeten kalkınmaktan söz edilemez.
Ehline verilmeyen işin akıbeti mağlubiyettir. Marifet, işi bilene tevdi etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder