13 Şubat 2017 Pazartesi

İSTİ’ZAN

İSTİ’ZAN 

 

‘İsti’zan’, içeri girmek veya çıkmak için ilgili kişiden izin istemek demektir.

      

İslâm dini, müminlerin kendi aralarındaki bütün sosyal davranışlarını en güzel kurallara bağlamıştır. İslâm inanç ve ahlâkına göre, kapı çalmanın, bir eve veya bir topluluğun içine girmenin de belirli bir kuralları vardır.  

 

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadan ve onlara selâm vermeden girmeyiniz. Eğer iyice düşünürseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer o evde kimseyi bulamazsanız, size izin verinceye kadar girmeyin. Eğer size geri dönün, denilirse geri dönüp gidin. Bu, sizin için daha temiz (bir davranış)tır. Allah yaptıklarınızı bilendir.” [1]

 

Bir hadis-i şerifte de, “Sizden biriniz (başkasının evine girmek isterken) üç defa izin istesin, kendisine izin verilmezse geri dönsün.” [2] buyurulmaktadır.

 

Yukarıdaki ayet ve hadislerde, başka bir kimsenin evine kesinlikle izinsiz girilemeyeceği açıklanmaktadır. Önce üç kez kapı vurulacak, ses verilmezse dönülüp gidilecektir. Kapı (zili) çalan kimsenin eve girmesine izin verilmemişse yine dönüp gidecektir. İçeri girmek için ev sahibi rahatsız edilmeyecektir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaşadığı sünnetinden şu uygulama örneğini verebiliriz:

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün ziyaret amacıyla Sa’d  b. Ubade (r.a.)’in evine gitmişti. Kapıya geldiklerinde izin istedi ve : “Esselamu aleyküm ve rahmetullah (Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun).” dedi. Sa’d: “Ve aleyke s-selâm ve rahmetullah” diye cevap verdi, fakat sesini Rasûlullah’a işittirmedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) selâmı üç kez yineledi. Sa’d (r.a.) da selâmları aldı, fakat O’na işittirmedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) dönüp giderken, Sa’d onu izledi ve  “Ey Allah’ın Rasûlü! Anam ve babam sana feda olsun. Sen ilk selâmı verince, ben izin verdim ve selamınıza cevap da verdim, fakat duyamayacağınız kadar yavaş konuştum. Çünkü benim için selâm, rahmet ve bereket duanızı artırmanızı arzu etmiştim.” dedi. Sonra O’nu eve davet etti, kuru üzüm ikram etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunlardan yedikten sonra şöyle bir dua buyurdu: “Yemeğinizi iyi insanlar yesin, melekler size salatü selâm (dua) etsin ve evinizde oruçlular iftar yapsın.” [3]

 

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından Ebu Musa el-Eş’ari, Hz. Ömer (r.a.)’in huzuruna çıkmak için üç kez izin istedi, izin verilmeyince ayrılıp gitti. Hz. Ömer: Abdullah b. Kays’ın izin isteyen sesini işitmemiştim. İzin verin gelsin, dedi. Baktılar, Ebu Musa (r.a.) gitmişti. Sonra yeniden gelince Hz. Ömer (r.a.) dönüp gitmesinin sebebini sordu. Ebu Musa (r.a.) şöyle cevap verdi: “Üç defa izin istedim, verilmedi.

 

Ben Rasûlüllah (s.a.v.)’i şöyle derken işittim: “Sizden biriniz üç defa izin istediği halde, izin verlmezse, dönüp gitsin”. Hz. Ömer (r.a.) bu hadis için bir delil getirmesini aksi halde dayak vurduracağını söyledi. Sonra Ebu Musa r.a.), ensardan bir topluluğa giderek durumu anlattı. Onlar “En küçüğümüz sana tanıklık etsin” dediler. Ebu Sa’id el-Hudri (r.a.) topluluğun en küçüğü idi. O, Ebu Musa ile birlikte, Hz. Ömer’in yanına gitti ve O’na Hz. Peygamberin böyle bir uygulaması olduğunu anlattı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi: “Demek ki, ticaret ve çarşı-pazar işleri, beni bu hadisi öğrenmekten alıkoymuştur.” [4]

 

Bir evin kapısını çalıp izin isterken yapılması uygun olan, izin istendikten sonra kapının yan tarafına çekilmektir. Çünkü dış kapı doğrudan doğruya evin içine açılabilir. Evin içinde başkasının görmesi uygun olmayan bir durum bulunabilir. Bu kuralların amacı, ev sahibinin arzu etmediği bir gizliliğin evin dışına çıkmasını önlemek ve tesettürle ilgili hükümlerin uygulanmasını sağlamaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir yere girmek için izin istemenin  ‘görmek ve bakmak’la ilgili bulunduğunu açıkça ifade buyurmuştur. İzinsiz girilebilecek evler de vardır. İnsan kendi evine izinsiz girebildiği gibi, meskûn olmayan evlere girebilir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “İçinde eşyanız bulunan boş binalara izinsiz girmenizde bir sakınca yoktır. Allah sizin açığa vurduğunuzu da bilir gizlediğinizi de Allah bilir.” [5]

 

Kapıyı vuran kişinin kendisini tanıtması hem ev sahibi, hem de kendisi için yararlıdır.

 

Ev sahibinin ‘Kim o? Sözüne karşılık olarak yalnızca ‘ben’ yahut ‘benim’ denilmesi uygun değildir. Çünkü sesi tanınmayan bir kimsenin bu şekilde cevap vermesi hiçbir anlam ifade etmez. Bunun için kişi, kendisini en kısa olarak nasıl daha iyi tanıtacaksa o şekilde tanıtmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak Cabir b. Abdullah şöyle bir olay anlatmaktadır: ‘Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gittim, içeri girmek için izin istedim. ‘Kim o’? diye sordu. ‘Ben’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) benim böyle dememi yadırgadı. ‘Ben, ben’ dedi.           

 

 

                                                Toplantıdan Ayrılırken İzin Almak


 

Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor: “Müminler o kimselerdir ki Allah’a ve elçisine gönülden inanmışlardır. Toplumsal bir iş (görüşmek) üzere Allah’ın elçisi ile beraber bulundukları zaman ondan izin almadan (oradan) gitmezler. (Ey Muhammed) Senden izin alanlar, işte Allah’a ve elçisine inananlar onlardır. Bundan dolayı bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğine izin ver ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Peygamberin sizi çağırmasını, aranızda herhangi birinizin diğerini çağırmasıyla bir tutmayın. Allah sizden, birbirinin arkasına gizlenerek gizlice gidenleri bilir. Elçinin emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından yahut onlara acıklı bir azabın uğramasından sakınsınlar.” [6]

 

Bu ayetten, toplumun bir konusunu görüşürken müminlerin, Peygamber (s.a.v.)’den izin almadan toplantıyı terk etmemeleri gerektiği, böyle izin alarak gidenleri de Allah (c.c.)’ın bağışlayacağı anlatılmaktadır. Peygamber (s.a.v.)’in yönettiği toplantılar için getirilen bu kural, sadece O’nun devri için değil, her devirde geçerlidir. Önemli kamu sorunlarının görüşüldüğü toplantılarda bulunanlar, oturum başkanından izin almadan toplantıyı terk etmemelidir. Eğer toplantıdan çıkmayı gerektiren bir konu varsa toplantıdan önce mazeretini bildirerek toplantıya katılamayacağını veya toplantının bir yerinde ayrılacağını söylemeli veya aniden ortaya çıkan durumlarda usulüne uygun olarak oturum başkanından izin alıp çıkmalıdır. Çünkü herşeyin bir usul ve adabı olduğu gibi toplantının da usul ve adabı vardır. Her isteyen istediği zaman toplantıyı terk ederse, diğer insanlar bu çıkışlardan rahatsız olur ve toplantının huzuru bozulur. Ayrıca toplantıyı yöneten kişi de, bu çıkışlardan etkilenir, kendisini anlatacağı konuya tam olarak yoğunlaştıramaz, söyleyeceklerini unutur ve bundan üzülür. Her yerde usulüne uygun olarak seçilen toplantı yöneticilerine saygı göstermek gerekir.

 

Peygamber (s.a.v.)’in huzurunda bulunanların, izin almadan toplantıyı terk etmeleri doğru değildir. Peygamber (s.a.v.)’in çağırması da sıradan bir insanın çağırması gibi değildir. O’nun çağrısına hemen koşmak ve huzurundaki toplantıdan da izinsiz ayrılmamak gerekir. İzin alıp gidenler için de “onlar için Allah’tan mağfiret dile” buyurulmakta ve esas olanın “Peygamber (s.a.v.)’in çağrısına koşmak ve toplantıyı sonuna kadar terk etmemek olduğu” vurgulanmaktadır. Bu da çok önemli bir toplumsal disiplin ve nezaket kuralıdır.



[1] Nûr sûresi, 24/27,28.
[2] Buhari, İsti’zan,13.
[3] Müsned, 3/138.
[4] Buhari, İsti’zan, 13.
[5] Nur sûresi, 24/29.
[6] Nur sûresi,  24/62-63.
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=635

--
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder