‘İzzet’, kuvvet, üstünlük, aziz olma, şeref ve değerlilik anlamındadır.
Aynı kökten türemiş ‘Aziz ‘ kavramı ise, her türlü üstünlüğü, galibiyeti, güçlü olmayı ve en üstün şerefi ifade eder. Bu sıfat Kur’an-ı Kerim’de hemen hemen tamamen Allah (c.c.) hakkında kullanılmaktadır. Aziz, yani en üstün, en yüce, en mutlak ‘izzet’ sahibi yalnızca Allah (c.c.)’tır.
İzzetin karşıtı ‘zillet’tir.
Peygamber ve müminler de Allah’ın (c.c.) emrine itaat ettikleri için, O’nun yanında üstünlük ve şeref kazanırlar, İslâm’ı yaşadıkları için de izzet yani üstünlük elde etme imkânına kavuşurlar. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“İzzet (yalnızca) Allah’ındır, Rasûlünündür ve Müminlerindir.” [1]
Bu ayet, Müslümanlara tepeden bakan, onlarla alay eden iki kimlikli münafıklara cevap vermektedir. Peygamber (s.a.v.) zamanında bir kısım insanlar Müslümanlara tepeden bakıyorlar, onları mal, dünyalık, makam açısından, kuvvet yönünden ‘zelil’ (aşağı) görüyorlardı. Kur’an onlara ve kıyamete kadar onlar gibi düşünen bütün insanlara bu âyetle kesin bir cevap veriyor ve izzet’in kime ait olduğunu söylüyor.
İslâm, insan yaratılışına aykırı olan ve insanın değerini düşürecek bütün davranışları yasaklamaktadır. İçki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak gibi. Bunlar ve bunlara benzer bütün kötü işler insanın kalitesini düşürür. İşte bu günahlardan sakınanlar ‘izzet’, şeref ve haysiyet sahibidirler. Bunları yapanlar ise şereflerini kaybederler, zelil ve değersiz olurlar.
İnsana ‘izzet’ kazandıran birkaç önemli davranış vardır: Bunlardan biri, Allah (c.c.)’ın adını zikretmektir. Bu da Allah (c.c.)’ın sevgisi ve rızası için yapılan kulluktur; O’nun adına amel işlemektir, O’nun korkusundan haramları terk etmektir, O’nu ve O’nun vereceği cezayı ve mükâfatı düşünmek ve sürekli Allah’ı (c.c.) hatırlamaktır. Bu şekilde Allah (c.c.)’ı hatırlayanlar ve O’nu aklından çıkarmayanlar izzete ulaşırlar.
Bir diğeri Allah (c.c.) yolunda ‘infak’ etmektir. Veren el, alan elden her zaman üstündür. Dilenen, başkalarına muhtaç yaşayan, sürekli borç içinde sürünen, maddi imkânsızlıktan dolayı perişan olan, bu yüzden başkalarına el açan izzetini kaybeder. Ama çalışır, maddi açıdan kuvvetli olur ve Allah (c.c.) yolunda infak ederse izzet sahibi olur, şerefi ve değeri artar.
Bir diğeri ilimdir. Bilenlerin sorumlulukları büyük olduğu gibi, ilimlerinin gereğini yaptıkları sürece dereceleri daha da artar. İlmi olduğu halde ilmiyle amil olmayanlar, bilgilerini gerçek uğruna ve Allah’a (c.c.) kulluk yolunda kullanmayanlar ile ilimleriyle zalimlere ve kötü yöneticilere destek olanların kazancı zillettir. Ve aşağılayıcı azaptır. İlim güçtür, zenginliktir ve izzettir. Allah (c.c.)’ın kulları içinde O’ndan en çok ilim sahipleri korkarlar. Çünkü onlar Allah (c.c.)’ın azametini idrak ederler.
Gerçek mümin, şeref ve izzetini kaybetmemek için bütün küçültücü davranışlardan uzak kalır. Küçük ve boş işlerin peşinden gitmez, yalan ve çirkin sözlere aldırmaz, ufak çıkarlar peşinde koşmaz. O küçük değil büyük hedeflerin adamıdır. O, çıkarının karşısında eğilmez. O, ucuz kazançların arkasına düşmez. O, kimsenin karşısında iki büklüm olmaz. Hele hele inançsızların yanında başı dik ve onurludur. Kimseye yağcılık yapmaz, yağdanlık olmaz. Bir makama çıkmak için aşağılık yollara başvurmaz. O’nun davranışları orta halli, sözleri doğru ve oturaklı, ahlâkı güzel, duruşu ağır başlı, hedefi yücedir.
“Allah, dilediğini aziz (izzet sahibi) kılar, dilediğini zelil (zillet sahibi) eder. [2]
Kur’an-ı Kerim gerçek izzetin kime ait olduğunu şu âyetlerle açıklıyor:
“Bir kısım insanlar, Allah’ı (c.c.) bırakıp putları ‘ilah’ edindiler. Onlar bu yalancı, işe yaramaz, bir yararını görmedikleri, hayali tanrılarının yanında bir ‘izzet’ bulacaklarını zannederler. Bu elbette mümkün değildir.” [3]
“Bir takımlarına ‘Allah’tan ittika et (sakın ve hakkıyla kork)’ denildiği zaman, o bu davete karşı kibirlenir. Bu gibi çağrılara kulak asmaz ve günah işlemekle ‘izzet’ kazanacağını zanneder.” [4]
“Allah, bazı cahillerin ve heveslerini ilâh haline getirip de O’nun hakkında kısır düşünenlerin niteledikleri, ya da kendi uyduruk tanrıları gibi değildir; O Sübhan’dır (çok yücedir) ve O gerçek izzetin de sahibidir.” [5]
“ Mü’minler, kendi kardeşleri olan Müslümanlara karşı gayet alçak gönüllü (zelil), mütevazı ve merhametli, ama düşmanlarına karşı ‘izzet’ (güç ve şeref) sahibidirler. Onların karşısında pısırık, sünepe, teslimiyetçi ve hakkını savunamayacak kadar korkak değildirler.” [6]
“ Zalim sultanlar (yöneticiler) bir ülkeye zorla girdikleri zaman orasının huzurunu bozarlar (ifsat ederler), mallarına ve onları ayakta tutan değerlerine saldırırlar. Şerefli insanları (izzetli kimseleri) zelil hale getirirler, onları aşağı bir duruma düşürürler.”[7]
Kur’an, gerçek izzetin iman etme ile elde edilebileceğini müjdeliyor. Bir başka ifadeyle Allah (c.c.), Kur’an’ın davetine uyarak iman edenlere, iki dünyada da, saadetin yanında izzet de vereceğini duyuruyor. Müminler gerçek izzet sahibidirler ve onlar her bakımdan bütün insanlardan üstün ve şereflidirler.
Buna rağmen, dünya ölçülerini esas alan Müslümanlar arasından çıkan kimi zavallılar, kendilerini ve taşıdıkları değerleri aşağı ve zelil, buna karşın Kur’an’ın müşrik, müfsit ve zalim dediği kimseleri üstün görebiliyorlar. Onların bu zayıf tarafını bilenler de onlara tepeden bakıyor, onlara karşı kibirleniyor ve onları kullanabiliyorlar. Bu zilletin, Müslüman izzeti ile bağdaşmadığı kesindir.
Kimileri de kâfir, münafık tavrı ile Müslümanlara karşı kibirleniyorlar. Kendilerini izzetli, müminleri zelil ve aşağı kabul ediyorlar. Onlara gerici, çağdışı, çember sakallı, fundamantalist gibi çirkin şeyler söylüyorlar. Halbuki Kur’an’a göre üstünlük, şeref ve izzet soyla, zenginlikle, belli bir renk veya ülkeye mensup olmakla, makam, mevki veya zenginlik ile değil; iman ve imanın getirdiği ahlâkla kazanılır. Bunun dışındakilerin hepsi geçici bir aldanma, dünyaya ait bir oyalanma ve eğlenceden ibarettir.
Müslüman kimse kendisinin yeryüzünün en değerli varlığı ve izzetin de kendisine ait olduğunu her ortamda düşünmeli ve davranışlarını ona göre ayarlamalıdır. Vakar ahlâkı da izzet ahlâkının tezahürlerindendir.
[2] Âl-i İmran sûresi, 3/26.
[3] Meryem sûresi, 19/81.
[4] Bakara sûresi, 2/206.
[5] Saffat sûresi, 37/180.
[6] Maide sûresi, 5/54.
[7] Neml sûresi, 27/34.
http://www.islamahlaki.com/
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder