‘İstikamet’, kelime anlamı olarak düzgün bir yolda olmak, demektir. Bir anlamda Hakk yolda olmak, Hakk yola girmek demektir.
Bu mastar kelimenin fail (özne) ismi olan ‘müstakim’ ise, düzgün olan, doğru olan, eğrisi büğrüsü olmayan, Hakk olan anlamındadır.
‘Sırat-ı müstakim’, Allah’ın dosdoğru yolu anlamına gelir. İslâm’ın diğer adı ‘Sırat-ı müstakim’dir. Çünkü bu yol dosdoğrudur, sağlamdır, eğrisi yoktur.
İstikamet, doğruluk, her çeşit işte denge anlayışı üzerinde olma, dürüst olma, işlerde din ve aklın sınırları içerisinde hareket etme demektir.
İstikamet, verilen söze bağlılık, din ve dünya işlerinde orta yolu takip etmektir, şeklinde de tanımlanmıştır.
Bu kavramın türediği (kıyam), dik ve düzgün durmak, (kıvam) ise, düzgün, ahenkli ve güzel olmak anlamlarına gelir. Öyleyse ‘istikamet’, kıyam ve kıvam halini yani düzgünlük, doğruluk, güzel olma halini sürdürmek anlamına gelir.
İstikamet sahibi olmak, takip edilen yolun dosdoğru olması, davranışların da düzgün ve dengeli olmasını gerektirir.
Allah (c.c.) hem evreni hem de insanı düzgün ve sağlam bir şekilde yaratmıştır. Onun yaratılışında bir eğrilik, bir dengesizlik yoktur. [1] İnsanoğlu, kendisini düzgün olarak yaratan Rabbinin gösterdiği dosdoğru yolu izlemek durumundadır. Böylece yaratılışındaki düzgünlüğe özel hayatında da kavuşma fırsatını elde eder.
İnsan için en zor işlerden biri de ‘istikamet’ üzere olmaktır.
Allah (c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.)’e şöyle buyurmaktadır:
“Bundan dolayı emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.” [2]
İstikamet, Müslümanların önemli bir ahlâkî özelliği olarak Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette ifade edilmektedir:
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır, deyip de ondan sonra da doğru yolda sebat edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve onlara, korkmayın, üzülmeyin ve size vad edilen cennetle sevinin, derler.” [3]
Başta Peygamberimiz (s.a.v.) olmak üzere, mümin olanlar emredildiği, Allah (c.c.)’ın istediği gibi dosdoğru, istikamet üzere olmaları gerekir. İstikamet üzere olmak, Kur’an’ın gösterdiği ve tanımladığı gibi, düşüncede; davranışlarda ve ibadetlerde dosdoğru olmaktır. Emredileni, istenildiği kadar yapmak, Allah (c.c.)’ın hükmünü O’nun razı olacağı şekilde yerine getirmektir. Bunun başlangıcı da Allah (c.c.)’tan gelen vahye ve hiçbir kuşkuya yer bırakmadan teslim olmaktır. Sonra da Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak ve onun hükümlerine uygun yaşayarak onun canlı bir tanığı olarak doğruluk örneği olmaktır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in istikamet üzere olması; O’nun başarısının ve peygamberliğinin delilidir. O, örnek bir insan olarak hem özel hayatında, hem de peygamberlik görevinde dosdoğruydu ve bütün hayatı bir istikamet üzerinde geçmişti.
Hak yola ulaşmak için istikametten başka bir yol yoktur. Bu bakımdan o yüksek bir makamdır; aynı zamanda zor bir görevdir. Bir başarıya ulaşmak doğrululukla olduğu gibi, dinde ihlaslı olmak da doğrululukla (istikametle) olabilir. Bir hedefe ulaştıktan sonra, orada kararlı bir şekilde sebat etmek, eğilmeden, tökezlemeden, devam etmek de kolay değildir. Bu görevi yerine getirmek, İslâm’ın tavsiye ettiği ilkelere, gösterdiği ölçülere ve emirlere uymak; bunun yanında Allah (c.c.)’ın dininden yüz çevirenlerin hevasından (istek ve tutkularından) yüz çevirmek insanı bu doğru yola götürür.
“Şu halde, sen (insanları) bundan dolayı İslâm’a davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku) larına uyma. Ve de ki; ‘Ben Allah’ın indirdiği Kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum.” [4]
Müslüman insan istikamet sahibidir. Müslüman her gün namazında Fatiha sûresini okuyarak, “Allah’ım bizi doğru yola ilet!” diye dua eder. Takva üzere yaşayanlara ‘istikameti doğru insan’ derler. O, sözünde, işinde, davranışında ve fikrinde doğrudur. Müslüman, Peygamberini kendisine örnek alır. Peygamber (s.a.v.) ise doğruluğun örneği idi.
İstikametin karşıtları; hıyanet, sahtekârlık, yalancılık ve sapıklıktır.
İstikamette herkese örnek olan Hz Muhammed (s.a.v.) “Hud sûresi beni yaşlandırdı.” buyurdular. Çünkü Hud suresinde bir ayet vardı ki o ayet hem Allah elçisine ve hem de bütün Müslümanlara kesin bir dil ile şöyle diyordu : “Emir olunduğun gibi dosdoğru ol!” [5]
O, dosdoğru bir peygamber, dosdoğru bir insan ve dosdoğru bir önderdi. Ama istikamet üzere olmanın önemini bir kez daha vurgulamak için Allah (c.c.) bu ayeti gönderdi.
Rasûlullah’ın yanına bir sahabî geldi ve kendisine, dünya ve ahiret mutluluğu için bir tavsiyede bulunmasını istedi. Rasûlullah (s.a.v.), bütün itikat ve amel esaslarını içine alan üç kelimelik veciz bir ifade ile şöyle buyurdu: “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” [6]
Bayezid-i Bestami’ye: ‘Falan kimse karada yürür gibi suda yürüyor, havada uçuyor’ dediklerinde, o büyük Allah dostu diyor ki: ‘Balıklar ve kurbağalar da suda yüzüyor... Sinekler ve kuşlar da havada uçuyor... Görseniz ki bir adam seccadesini suya sermiş yüzüyor veya havada bağdaş kurmuş oturuyor; sakın ona iltifat etmeyiniz! Onun hal ve hareketlerindeki istikamete ve onların da sünnete uygunluğuna bakınız.’
Yine Efendimiz (s.a.v.) “Kulun kalbi istikamet üzere olmadıkça imanı istikamet üzere olamaz. Dili dosdoğru olmayınca da kalbi istikamet üzere olamaz.” fermanı ile kalp, dil ve iman istikametini birbirine bağlamıştır.
Bir Hadis-i şerifte yine buyurulur: “Her sabah insanoğlunun vücut organları dile karşı: “Bizim hakkımızda Allah’tan kork; çünkü sen istikamet üzere (müstakim) olursan biz de istikamet üzere oluruz. Sen eğri-büğrü olursan biz de eğiliriz.” derler.” [7]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder