3 Şubat 2017 Cuma

İSÂR

İSÂR

 

‘İsar’, kendisinin ihtiyacı olduğu halde, malı veya muhtaç olduğu herhangi bir maddi değeri fedakârlık yaparak başkasına vermektir. Yani başkalarını kendi nefsine tercih etmektir.

 

İsar’ın zıttı, ‘eşere’dir ki, ihtiyacı olduğu şeyde, kendisini başkasına tercih etmektir.

 

Cömertliğin en yüksek derecesi İsâr’dır. Çünkü isâr, insanın kendi ihtiyacı olduğu halde vermektir ki, bu oldukça zor bir özveridir. Herkesin yapabileceği bir fazilet ve erdem değildir. Nitekim Allah (c.c.), Medinelileri, mallarını Mekke’den gelen Ashab-ı Kirâm’a dağıtmalarından dolayı şu âyet-i kerimede övdü: “Ve onlardan önce o yurda (Medine’ye) yerleşen, imana sarılanlar (Medine yerlileri) kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen (ganimetler)den ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç (eğilim) duymazlar.  Kendilerinin ihtiyacı olsa da, başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.” [1]

 

Peygamber (s.a.v.) buyurdu: “Bir kimse, arzu ettiği bir şeyi elde etse ve kendi arzusunu bir kenara bırakarak onu sadaka olarak verse, Allah (c.c.) o kişiyi bağışlar.”

 

Hz. Musa (a.s.) bir duasında: “Ya Rabbi, Muhammed Mustafa’nın makamını bana göster” dedi. Allah Teâlâ da: “Ya Musa, ona bakmaya dayanamazsın, ama O’nun derecelerinden birini sana göstereyim.” buyurdu. Cenâb-ı Hak bu dereceyi Musa (a.s.)’a gösterince O korktu. O derecenin nurundan ve yüceliğinden hayrete düştü. Hz. Musa (a.s.): ‘Ya Rabbi, Muhammed bu dereceye nasıl erişti? diye sordu. Allah Teâlâ: “Elindekini dağıtmakla, muhtaç olduğu şeyi başkalarına sadaka vermekle.” buyurdu. Sonra ekledi: “Ya Musa! Bir kul ömründe bir defa da olsa, isar ederse (yani kendi ihtiyacı olduğu halde malını başkalarına sadaka verirse) ben ona hesap sormaya utanırım. Nerede bulunursa bulunsun onun yeri Cennettir.” buyurdu.

 

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: ‘Rasûlullah’ın (s.a.v.) evinde üç gün üst üste doyuncaya kadar yemek yemedik, diyebilirim. Ama tasadduk ederdik. Bir gün Rasûlullah’a bir konuk gelmişti. Evde hiçbir şeyimiz yoktu. Ensar’dan bir kişi geldi ve o konuğu evine götürdü. Onun da yiyeceği azdı. Zorlukla konuklarını ağırladılar. Ertesi sabah Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ sizin ahlâkınızı ve konuklara karşı halleriniz beğendi ve şu âyeti indirdi: “Her kim nefsinin tamahkârlığından korunursa, işte onlar kurtulanlardır.”

 

Ashab-ı kiramdan Huzeyfetü’l-Adevi (r.a.) Yermük savaşında hasta ve yaralılara yardımda bulunmak üzere savaş meydanına gitmişti. Önce amcasının oğlunu yaralı olarak bulmuş ve ona biraz su ikram etmek istediği sırada, yakınlarından duyulan bir iniltiye işaret amcasının oğlu, o sesin sahibinin yanına koşmasını istemişti. Huzeyfe (r.a.) diyor ki: Gittim, gördüm. Hişam İbni As yaralı yatıyor. Ona ‘sana su getirdim’ dediğim sırada, yanı başından bir ‘ah’ sesi geldi. Bunu işiten Hişam onun yardımına koşmamı istedi. Gittim, bir de ne göreyim? O Müslüman rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Hiç olmazsa Hişam’ın imdadına yetişeyim diye geri döndüm ve gördüm ki o da Mevlâ’sına kavuşmuştu. Hemen amcamın oğluna koştum. Ama o da rahmetlik olmuştu.

 

Şehrinin zenginlerinden olan Abdullah bin Cafer (r.a.) bir yolculukta bir hurmalığa uğradı. Orada zenci bir bekçi bulunuyordu. Bekçiye yemesi için üç tane ekmek getirdiler. Biraz sonra o bekçinin yanına bir köpek geldi. Bekçi kendisine getirilen ekmeğin birisini köpeğe attı. Köpek ekmeği tamamen yedi. Bekçi ekmeğin ikincisini de attı. Köpek onu da yedi. Üçüncüsünü de attı. Köpek üçüncü ekmeği de yiyince o zaman Abdullah bekçiye sordu:

- Senin her gün yiyecek ekmeğin ne kadardır? Bekçi:

- Gördüğün kadardır, dedi. Abdullah:

- Peki, niçin günlük yiyeceğinin hepsini köpeğe verdin? Dedi. Bekçi şu cevabı verdi:

 

- Bu yörelerde köpek yoktur. Bu köpeğin uzak yerden geldiğini anladım. Aç olarak buradan dönüp gitmesine gönlüm razı olmadı. Onun için kendi nafakamı ona verdim, dedi. Abdullah:

- Peki sen bugün ne yiyeceksin? Diye sordu. Bekçi:

- Sabrederim, diye cevap verdi.

 

O zaman Abdullah şöyle dedi: Herkes benim cömertliğimden bahseder, adım en cömert insan diye dillerde dolaşır durur. Halbuki bu bekçi benden daha cömertmiş! Abdullah bunun üzerine o hurmalığı satın aldı ve o bekçiye bağışladı. 

 

İslâm tarihi, Müslümanların isar ahlâkını yaşadıklarını gösteren binlerce ibret tablosu ile doludur. Ne mutlu isar ahlâkını bilen ve hayatlarında yaşayanlara…..

Ne mutlu isar ahlâkını nesillerine öğretenlere!



[1] Haşr sûresi,  59/9.


 
BU YAZI  AŞAĞIDAKİ  SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=625

--
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder