HZ. PEYGAMBER (s.a.v.)'İN AHLÂK EĞİTİMİ -3
Yüze Vurmadan Düzeltme
Beğenmediği bir hareketi yapsalar bile, Peygamber Efendimiz, yine de ashabının onurunu kırmaz, hatalarını yüzlerine vurarak utandırmazdı. Hele birinin, kusuru sebebiyle başkalarının yanında küçük düşmesini hiç istemezdi. Bu durumda genel bir tarzda konuşarak:
'Bazıları neden böyle yapıyor?' diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır takınırdı. (1)
Bu durumu bildiren eden Enes İbni Malik (r.a.) diyor ki, bir gün yüzüne zaferan sürmüş bir adam Resûl-i Ekrem (s.a)’in huzuruna girdi. Biraz oturduktan sonra kalkıp gitti. Onu kırmamak için yanında bir şey söylemeyen Resûlullah (s.a.v.) sahabelerine: “Şuna söyleseniz de yüzündekileri yıkayıverse!” buyurdu.
Babanzade Ahmet Naim Bey diyor ki:
‘Bir şeyden sakındırıp korkuturken ‘bir takım kimselere de ne oluyor ki?’ tarzında belirli kişileri hedef almadan hatayı düzeltmek Peygamber Efendimizin sünnetidir. İsimlerini söylemiş olsa, azarlanan kimseler perişan olurdu. Buna ise Efendimizin yüce yaratılışı, aşırı merhameti ve üstün sevgisi elvermezdi. İslâm davetçilerinin de Peygamberimizin bu hikmet dolu yolunda gitmesi gerekir.
Onlar da birinin bir kusurunu öğrenerek ihtar edip azarlayacak olurlarsa, kişiyi hedef almaktan kaçınarak ‘bazıları şöyle böyle derler’, hatta daha alçakgönüllü bir tarz ile ‘biz şöyle, böyle ederiz’ şeklinde nasihat etmek gerekir. Zira bu yumuşak ve şefkatli sözler ile hem sözleri etkili olmuş, hem de hiçbir kimse gücendirilecek, insanın zayıf noktaları gereği nefsine uyup ters yöne sevk edilmemiş olur.’
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Zeynep (r.a.) anamızla evlendiği zaman arkadaşlarına düğün yemeği vermişti. Ziyafetten sonra sahabeler oturup konuşmaya başladılar. Vakit hayli ilerlediği halde davetliler kalkıp gitmiyordu. Resûl-i Ekrem, ashabının dağılmasını istediği için kalkıp gidecekmiş gibi davrandı. Fakat kimse bundan bir şey anlamadı. Evrenin en güzel ahlâklı insanının nezaketi, arkadaşlarının kalkıp gitmelerini söylemeye izin vermiyordu.
Bunun üzerine Efendimiz kalkıp dışarı çıktı. Onunla birlikte ashabın bir kısmı da kalkıp evlerine gittiler. Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe (r.a.)’nin odasına kadar gidip geri döndü.
Baktı ki davetlilerden hala üç kişi oturuyor. Biraz sonra ne demek istediğini anlayıp kavrayıp giderler düşüncesiyle tekrar dışarı çıktı. Sonunda onlar da kalkıp gittiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bu anlayışsızlığa üzüldüğü halde yine de onları gücendirecek bir şey söylemedi. (2)
Yahudiler, adet gördüğü zaman kadınlarını evden dışarı çıkarır, onlarla bir arada oturmazlardı. Müslümanlar bu konuyu Efendimiz (s.a.v.)’e sordular. Bunun üzerine, adet gördükleri sırada kadınlarla yalnız cinsel ilişkinin haram olduğunu, onun dışında kadınlarla birlikte oturmanın, yiyip içmenin yasak olmadığını belirten ayetler geldi. Bu durumu öğrenen Yahudiler: “Biz ne yapıyorsak, Muhammed bize inat olsun diye tersini yapıyor” demeye başladılar.
Sahabelerden bir iki kişi Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek, “Madem ki Yahudiler bizim için böyle diyorlar, biz de onların aksine adet zamanlarında kadınlarla cinsel ilişkide bulunalım.” diye teklif ettiler. Bu söz Efendimizi çok gücendirdi. Bir şey söylemiyordu ama üzüldüğü halinden belliydi. Teklif sahipleri Rasûlallah’ı darılttıklarını anladılar ve kalkıp gittiler.
Onların üzülmesine gönlü razı olmayan Peygamber (s.a.v.), evlerine yiyecek bir şey göndererek kötü düşünmediğini anlatmak istedi.
------------------------------ ---
(1) Ebu Davud, Edep, 6.
(2) Müslim, Nikah, 92-93.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder