İBRET ALMAK
‘İbret’ sözlükte, bir halden öbür hale geçmek, yüzerek veya bir araç ile suyu geçmek, eşya ve olayların derinliğine dalmak demektir.
‘İbret’, ruhun yücelmesi ve ahlâkın güzelleştirilmesi yolunda önceden yaşanmış örnekler ve ders alınabilecek olaylara denir.
İbret kelimesin zıttı ‘gaflet’tir.
Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde, sağduyu sahiplerinin, evrendeki olayları düşünüp bunlardan ‘ibret’ alınması istenmekte ve bu dersleri almayanlar sürekli kınanmaktadır:
“Kuşkusuz, hayvanlarda da sizin için ibret vardır.” [2]
“Allah, geceyi ve gündüzü birbirinin ardında getirir. Kuşkusuz gözleri olanlar için bunda bir ibret vardır.” [3]
“Göklerde ve yerde nice ayet vardır ki, onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler.” [4]
Ayet, bir şeyin varlığını gösteren işaret, belirtidir. Göklerde ve yerde Allah (c.c.)’ın pek çok ayeti, yani varlığının ve birliğinin işareti bulunmaktadır. Bütün doğa olayları, Allah (c.c.)’ın varlığının ve birliğinin açık kanıtlarıdır. Yalın gözle görülmeyen spermlerden canlıların ve şu mükemmel insanın yaratılması, ırmak, göl ve denizlerdeki suyu buharlaştırıp bulutlarda taşıyan ve sonra onu toprağa bereket yağmuru olarak indiren doğa yasaları (sünnetullah), akıl ve hayale gelmeyecek kadar çeşitli renk ve özelliklerde hayvanlar ve bitkiler hep Allah (c.c.)’ın birliğinin, evrenin O tek Yaratıcı tarafından düzenlenip yönetildiğinin belirtileridir.
Akıllı insan, bütün bunların yanından körü körüne geçmez. Bunların nasıl ve kimin tarafından yaratıldığını, hangi yasalara göre yönetildiğini, yağmurun nasıl yağdığını, bitkinin nasıl filizlendiğini, insanın nasıl yaratıldığını, kuşun nasıl uçtuğunu, denizlerin içindeki dünyayı düşünür, tabiat olaylarındaki incelikleri, kainata egemen olan yasaları keşfetmeye çalışır.
“Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara, nasıl dikildi? Yere nasıl yayılıp döşendi?” [5]
Bu sayılanları ve benzeri yaratıkları düşünen, inceleyen insanlar, bunların kendiliğinden var olamayacağını; ilim, hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcı tarafından yaratıldığını; evreni böyle ince bir denge üzerinde yaratan o Yaratıcı’nın da bunları boş yere değil, bir amaç için yarattığını; öyle ise herşeyin kısa bir ömürle bitmeyeceğini; bu dünya hayatından sonra bir hayat bulunması gerektiğini; zira yaratma amacının ancak o ikinci hayatta gerçekleşeceğini; evreni böyle büyük bir düzende yaratıp yöneten Allah (c.c.)’ın bu varlıkların benzerini ve dolayısıyla insanları yeniden yaratmaya kadir olduğunu anlar; ahiret hayatına ve sorumluluğuna inanarak Allah (c.c.)’ın gösterdiği iman ve güzel ahlâk yoluna girer.
Ayetteki bu inceleme emri, yerler, gökler ve bütün evreni incelemeyi kapsar. Yeryüzü, insanların bir süre yaşayacakları, ölüp gömülecekleri, tekrar oradan diriltilip çıkarılacakları ve Yüce Divan’da hesap vermeye gidecekleri yerdir. Onun için insanın yaşadığı dünyayı çok iyi tanıyıp hayatını boş şeylerle değil, ilim ve irfan kazanarak, güzel işler yaparak geçirmesi gerekir.
Evreni yaratan Yüce Allah’ın kudret eserleri olan varlıklara, sanatlara ve geçmiş insan topluluklarının başından geçen olaylara fikir yorup ibretle bakanlar, bilgi ve düşünce ufuklarını genişleten ışıklar edinirler. Kişisel değerlerini artırırlar.
Göklerin ve yerin servetlerinden yararlanabilmek için tabiat kanunlarını (sünnetullah) bilmek, dağlardaki madenleri işletebilecek; akıp giden ırmakların önüne barajlar yapıp bir yandan suyun enerjisini elektrik enerjisine dönüştürerek kentleri aydınlığa kavuşturmayı, fabrikalar çalıştırmayı; bir yandan da tarım arazilerini sulayıp ürünlerin verimini artırmayı; güneşin dünyamıza gönderdiği enerjiden yararlanmayı; rüzgar ve deniz dalgalarının yaydığı enerjiyi de insanlık yararına kullanabilecek teknik bilgi ve beceriye sahip olmayı gerektirir. Bilgili olan güçlü olur. Bilgi de ancak inceleme, araştırma ve deney ile elde edilir. Onun için Kur’an, bir çok ayette insanın gözünü doğa olaylarına çevirmekte, onlara dikkatle bakmasını emretmektedir. İnsan, bunları dikkatle incelemekle, Allah (c.c.)’ın kudretini ve büyüklüğünü, kendisini yaratılış amacını daha iyi anlar. [6]
İnsanların evrendeki tabiat olayları kadar daha önceki çağlarda yaşanmış tarihi olaylardan da ibret almaları, düşünmeleri, akıl yürütmeleri Allah (c.c.) tarafından emir buyurulmaktadır. Geçmiş milletlerin, ümmetlerin, başlarından geçen bazı olayların özet olarak Kur’an-ı Kerim’de anılması, ibret alınması içindir. Yoksa hikaye olsun diye değildir. Fakat gafil insan, bunları ve hatta kendi yaşadığı ömür sürecinde gözü önünde cereyan eden olayları, belaları bile kısa zamanda unutup alışkanlık edindiği kötü davranışları yenilemektedir.
Kur’an şöyle buyuruyor:
“Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Onlar, bunlardan daha çok, daha kuvvetli ve yeryüzündek eserleri bakımından daha sağlam idiler. (Yine de) kazandıkları, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. Peygamberleri onlara açık kanıtlar getirince, yanlarında bulunan bilgi ile sevindiler. (Peygamberlerin getirdiği bilgiye değer vermediler, onlarla alay ettiler.) Sonunda alay edegeldikleri şey, kendilerini kuşatıverdi. Ne zaman ki azabımızı gördüler: ‘Tek Allah’a inandık ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik’ dediler. Fakat hışmımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda sağlamadı. Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte o zaman kafirler zarara uğramışlardır.” [7]
İşte bunun için, yeryüzünde ve evrendeki büyük nizamı sürekli olarak düşünmek, bu düşünme başlangıcından onun Yaratıcısına doğru ufuk yolculuğu yapmak, sonunda aczini anlayarak huşuya dalmak, tefekkür etmek, Müslüman kişinin güzel ahlâkındandır. Bu güzel ahlâkı kazanmanın yolu, Allah (c.c.)’ın sanatını ve eserlerini gözle ve ilimle okumak suretiyle olur.
[2] Nahl sûresi, 16/21.
[3] Nur sûresi, 24/44.
[4] Yusuf sûresi, 12/105.
[5] Ğaşiye sûresi, 88/17-20.
[6] Kur’an Ansiklopedisi, S.Ateş.
[7] Mümin sûresi, 40/82-85.
http://www.islamahlaki.com/
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder