‘Hediye’, bir kimseye karşılıksız olarak verilen şey, armağan anlamındadır. Hediyeleşmek ise, karşılıklı olarak hediye alıp vermeye denir. [1]
İslâm ahlâkının en güzel esaslarından ve mümin insanların en önemli görevlerinden biri de mümin kardeşlerini, anne-baba ve yakın akrabalarını ziyaret ettiğinde hediye olarak onlara bir şeyler götürmesidir. Bu davranış sünnet olup ve kişiler arasında sevgi ve saygının daha çok yerleşmesine ve yaşamasına neden olur. Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde :
“Size herhangi bir iyilikte bulunana karşılık veriniz. Verecek bir şey bulamazsanız ona dua ediniz ki, kendisine karşılık verdiğiniz bilinmiş olsun.” [2] buyurmuşlardır.
Enes İbn-i Malik (r.a.) şöyle derdi :
‘Yavrularım! Aranızda harcama yapın. (Hediyeleşin) ; Çünkü bu, aranızdaki ilgilerin en sıcağıdır.’ [3]
Hediyeler, helal kazanılmış maldan, güzel ve işe yarayan değerli bir şey olmalı, Allah (c.c.) rızasını ve Peygamber (s.a.v.)’in sünneti olduğunu niyet ederek karşılık beklemeden verilmelidir.
Hediyeyi alan kimse de buna daha güzeli ile karşılık vermelidir. Sevgi bağlarının her iki tarafta da güçlendirilmesi için bunun karşılıklı olması daha güzeldir. Hediye kabul edip de ona karşılık vermemek, cömertlere yakışmayan ve cimrilik ifade eden bir durumdur. Mümin, verdiği hediyenin karşılığında daha fazla bir şey beklemek veya bunu görmeyince darılmak, gücenmek gibi bir yanlışa da düşmez. Çünkü bu, Allah (c.c.) rızasını ve Resûlüllah (s.a.v.)’in sünnetini hedeflememek olur ki bu, verilen hediyeden manevi bir yarar sağlamaz. [4]
İbni Amr (r.a.) rivayet ediyor: Peygamber (s.a.v.) : “Hediye Allah’ın rızıklarından bir rızıktır. Birinize hediye verildiği zaman onu kabul etsin, ondan daha iyisini (karşı tarafa) versin.” buyurmuştur.
Ebu Hüreyye (r.a.) rivayet ediyor: Peygamber (s.a.v.) : “Hediye Allah’ın rızıklarından bir tanesidir. Onu kabul eden Allah’tan olarak kabul etmiş olur, onu geri çeviren, Allah’a geri çevirmiş olur.” buyurmuştur.
Müminin ahlâki görevlerinden biri de söz veya davranışla iyiliğini gördüğü, hediyesini aldığı mümin kardeşlerine karşı, mümkünse daha iyisi ile ona karşılık vermesidir. Şayet yapılan iyiliğin karşılığı maddi olarak verilemezse iyilik eden, hediye veren kimseye dua ve hiç olmazsa teşekkür edilmelidir. Böylelikle yapılan iyiliğe ve verilen hediyeye karşılık verilmiş sayılır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) : “Kime bir iyilik edilirse, o iyiliğe mukabele etsin. Eğer mukabele edecek bir şey bulamazsa, kendisine yapılan iyiliği övsün. Kendisine olan bu iyiliği övdüğü zaman, insan ona teşekkür etmiş olur.” [5] buyurmuşlardır.
İbn-i Ömer (r.a.)’in rivayet ettiği hadisi şerifte de : “Size herhangi bir iyilikte bulunana mukabele ediniz. Verecek bir şey bulamazsanız, ona dua ediniz ki, kendisine bir mukabelede bulunduğunuz bilinmiş olsun.” [6] buyrulmuştur.
Medine halkı Ensar-ı Kiram, Mekke’den gelen muhacir kardeşlerine kendi evlerini, mallarını vermişler ve bu kıymetli misafirlerini öz kardeşlerinden daha üstün tutmuşlardır.
Muhacirler ise gördükleri bu iyilik ve ikrama karşı, verecek bir şeyleri olmadığından ve onlara bir mukabelede bulunamadıklarından üzüntülü bir şekilde :
- Ey Allah’ın Resûlü! Ensar bütün sevapları aldı götürdü. Bizim halimiz ne olacak? Diye sordular. Bunları sakinleştirmek ve teselli etmek için Resûl-i Ekrem (s.a.v.) : “Hayır, siz onlar için Allah’a dua ettikçe ve size verdikleri şey sebebiyle onları övdükçe, size sevap vardır, yoksun kalmazsınız.” [7] buyurmuştur.
Yapılan bir iyiliğe karşılık aynı ile veya bir karşılık verilemezse ise, iyilik edene duada bulunulur ve övülür. Böyle yapıldığı sürece sevap kazanılır ve nimete şükür edilmiş olur. Nimete aracı olana teşekkürde bulunmanın sevabı olunca, Allah (c.c.)’a şükür yerine geçer. Bu vazifeyi yerine getirmeyen Allah’a şükretmiş olmaz ve sevap da elde edemez. Aynı zamanda nimeti inkar etmiş olur. Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmiş olmaz.” [8] buyurmuşlardır.
Peygamber (s.a.v.), dostlarının kendisine takdim ettiği hediyeleri kabul eder ve bunu bir muhabbet ve sevgi alameti olarak düşünürlerdi. Bazı Ashab-ı Kiram, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e her gün hediyeler gönderirlerdi. Bir kere bir kadın Peygamber (s.a.v.)’e bir parça kumaş hediye etmişti. Resûlullah (s.a.v.) böyle bir kumaşa ihtiyacı olduğu halde, huzurunda bulunanlardan biri, ‘bu kumaş ne iyi’ deyince Peygamber (s.a.v.) de derhal o kumaşı o kişiye hediye etmiştir. [9]
Bizans İmparatoru, Peygamber (s.a.v.)’e kenarları canfesli bir kürk hediye etmiş, Resûl-i Ekrem de onu sırtına aldıktan sonra Hz. Cafer-i Tayyar (r.a.)’a göndermişti. Cafer (r.a.) bunu giyerek gelince Peygamber (s.a.v.) O’na : “Ben sana bunu giymek için göndermedim; bunu dostun ve kardeşin Habeşistan hükümdarı Necaşiye takdim et!” demişti. [10]
Resûl-i Ekrem (s.a.v.), hediyelerini kabul ettiği kimselere hediye takdim ederdi. Hz. Aişe (r.a.) diyor ki : ‘Resûl-i Ekrem (s.a.v.), hediye kabul eder ve bilmukabele de hediye verirlerdi.’
Bir defa Yemen Hükümdarı Züyezen, altmış deve yükü hurma bedelle satın aldığı çok kıymetli bir hıl’ati Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e hediye olarak göndermişti. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de, yirmi deve karşılığında satın aldığı bir hil’atı Züyezen’e göndermişti. [11]
Fezara Oğullarından birisi, Peygamber (s.a.v.)’e bir deve hediye etmişti. Resûlüllah (s.a.v.) de karşılık olarak ona bir şey hediye etmek istemişse de bu adam sinirlenmişti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.), derhal minbere çıkarak “Siz bana hediye getiriyorsunuz, ben de kabul ediyorum. Fakat karşılık olarak size hediye takdim etmek istediğim zaman bundan sıkılıyorsunuz. Bu şekilde hareket ettiğiniz takdirde ben de sizin hediyelerinizi kabul etmem.” [12] buyurmuştur.
[1] Büyük Türkçe Sözlük, D.M. Doğan.
[2] Ebu Davud, Zekat, 8.
[3] Edebü’l-Müfred.
[4] İslâm Ahlâkı ve Seleften Örnekler, O. Karabulut.
[5] Ebu Davud.
[6] Ebu Davud.
[7] Ebu Davud, Nesei.
[8] Ebu Davud, Tirmizi.
[9] Buhari, Güzel ahlâk.
[10] Ebu Davud, c. 2.
[11] Ebu Davud, c. 2.
[12] Edebül-Müfred.
http://www.islamahlaki.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder