‘İbadet’ sözlükte, tapmak, kulluk yapmak, itaat etmek veya boyun eğmek demektir. [1]
İbadet, niyete bağlı olarak yapılması sevap olan, özel bir şekilde yapılan itaat ve fiillerden meydana gelir. İnsanı yaratan ve ona her türlü nimeti veren Allah’a (c.c.) karşı bir ta’zim (O’nu büyük görme)’dir.
İbadet, kendini kul olarak kabul eden insanın Rabbine karşı teslim oluşu ve Rabbine itaat edişidir. Kul ibadetle, Allah (c.c.)’a karşı en büyük ahlâki görevini yerine getirmiş olur.
İbadet, Yüce Yaratıcı karşısında kişinin benliğinin derinliğinden gelen bir saygı ile boyun eğmesidir.
İbadet, Allah (c.c.)’a karşı duyulan saygı ve azamet duygularının en yücesidir. Kul bu duyguyu, Allah (c.c.)’ın emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak yerine getirir.
Allah (c.c.)’ın razı olduğu bütün ameller ibadet kapsamına girer. Bir diğer tanımla salih (doğru ve güzel) kabul edilen bütün amellerin (filler) yapılması ibadettir. Çünkü Allah (c.c.), insanlardan güzel davranışlar ve onların kendi hükümlerine uymalarını istemektedir. Yani Allah (c.c.)’a itaat anlamı taşıyan her hareket ibadettir.
İbadet, ‘abd’ kelimesinden türetilmiştir. Bu da; en yüce bilinen varlığa itiraz etmeksizin, karşı gelmeksizin itaat etmek ve boyun eğmek, demektir.
Eskiden kölelere de ‘abd’ denirdi. Onlar, sahiplerine karşı gelmeksizin itaat ederlerdi. Çünkü onlar, efendilerinin malı sayılırlardı.
İnsanın Allah (c.c.) karşısındaki durumu, kölenin efendisi karşısındaki durumu gibi değildir. İnsanlar Allah (c.c.)’ın köleleri değildirler. Ancak insanlar mutlak itaati, boyun eğmeyi ve en yüksek tazimi Allah (c.c.)’a yapmak zorundadırlar. Bunun adı kulluktur, yani ibadettir.
İslâm inancında, Allah (c.c.)’tan başkasına tapma, tevhid inancı ile çelişir ve kişiyi niyetine göre dinden çıkarabilir. [2]
Kur’an-ı Kerim’de ibadet birkaç anlamda kullanılmaktadır:
“Ey iman edenler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yiyin, Allah’a şükredin, eğer hakikaten O’na kulluk (ibadet) ediyorsanız” [3]
Kulluğu yalnızca Allah (c.c.)’a yapan insan, helâl ve haram konusunda da yalnızca O’na itaat eder.
“Ey Ademoğulları, şeytana itaat (ibadet) etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” [4]
İnsanlar şeytana ilâh diye inanmazlar ama onun sözünü dinlerler. Yani ona itaat ederler. Halbuki Allah (c.c.), şeytana itaat etmeyi yasaklıyor.
“Allah’ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar sevap veremeyecek kişiye (şeye) tapmakta (ibadet etmekte) olan kimseden daha sapık kimdir? Halbuki, (o taptıkları şeyler) bunların duasından habersizdirler.” [5]
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne bir zarar, ne bir fayda vermeyecek olan şeylere ibadet ederler. Bir de: ‘Biz bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz’ derler.” [6]
“De ki: ‘Bana dini yalnız Allah’a halis kılarak, O’na kulluk etmem emredildi.” [7]
Bunun gibi bir çok âyette ibadet, Allah (c.c.)’a ve O’nun dışında ilâh (tanrı) zannedilen şeylere yapılan itaat, kulluk ve tazim gibi şeyler anlamında kullanılmaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken anlam da budur.
İbadet, kişinin benliğini inkâr etmesi, kendini bir hiç yerine koyması değil, Allah(c.c.)’ın yüceliği yani büyüklüğü karşısında duyulan saygıdan dolayı bir ürperiş, bir teslimiyet, bir sığınma ve bir söz dinlemedir. Bu yönüyle ibadet, insanın Allah (c.c.)’a karşı yerine getirmesi gereken dînî ve ahlâkî bir görevdir.
Yaratanla yaratılan arasındaki diyalog, karşılıklı ilişki; Allah (c.c.)’tan insana vahiy şeklinde, insandan Allah (c.c.)’a doğru ‘dua ve ibadet’ şeklinde olur.
İbadet, aynı zamanda dünyadaki sayısız nimetleri insana veren Yüce Makam’a karşı bir şükür işaretidir. İnsana verilen en büyük nimet hayat nimetidir. Öyleyse ibadet, hayatı var eden, bütün yaratılmışların hayatını elinde tutan Allah (c.c.)’a yapılır.
İslâm’daki ibadet anlayışı, bir takım batıl dinlerde olduğu gibi yalnızca bir tapınma eylemi değil, Allah (c.c.)’a karşı olan sevginin, saygının, büyüklüğüne teslim oluşun, O’nun Rab oluşunu tasdik edişin dua, itaat, maldan verme ve belli hareketlerle ortaya konmasıdır.
İbadetin amacı, Allah (c.c.)’ın rızasına ulaşmak, bir anlamda takva sahibi olmak, bununla dünya hayatını düzene koymak, iyi bir insan olabilmek ve öldükten sonra da Cenneti kazanmaktır.
Yeryüzünde ibadetsiz insan yoktur. Ancak niyet ve şekilleri farklıdır.
İbadet, yaratılıştan gelen bir ihtiyaçtır. İnsanlar Yüce Allah’a ibadet için yaratılmışlardır. [8]
Allah (c.c.)’ı unutanlar ise tarihte ve günümüzde ibadet edecek başka ilâhlar bulmuşlardır. Günümüzde hala bir kısım totemlere, güneşe ve ineğe tapan bir milyar hindu ve komünizme inanan bir milyar Çin’li insanın varlığı insanlık için gerçekten ibret ve dehşet vericidir. Bu durum, ayrıca İslâm davetçileri için de son derece önemli ve acil bir görevin kendilerini beklediğini göstermektedir.
İbadetin ilk basamağı inanmak ve imanın gereklerini yapmaktır. Bu anlamda ibadet gizli olmaz. İnsan hayatı gizli değildir ki, hayatı Allah (c.c.) rızası için yaşamak, yani ibadet de gizli olsun.
Bütün peygamberler, insanları Allah (c.c.)’a ibadete çağırmışlardır. Bütün peygamberlerin (a.s.) davetlerinin temeli bir çok sûrede yinelenen şu ayette açıkça belirtilmiştir. “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka tanrınız yoktur.” [9]
[1] Büyük Türkçe Sözlük, D. M. Doğan.
[2] Şamil İslâm Ansiklopedisi.
[3] Bakara sûresi, 2/172.
[4] Yasin sûresi, 36/60.
[5] Ahkaf sûresi, 46/5.
[6] Yunus sûresi, 10/8.
[7] Zümer sûresi, 39/11.
[8] Zariyat sûresi, 51/56.
[9] A’raf sûresi, 7/59, 65, 73; Nuh sûresi, 71/3.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder