19 Aralık 2016 Pazartesi

HİKMET

HİKMET
 

‘Hikmet’, sözlükte, kötülükleri ortadan kaldırmak, iyilikleri elde etmek, gerçeği yakalama noktasında ilim ve akılla hareket etmektir. Hikmet, Allah (c.c.) açısından, eşyanın bilinmesi, tutarlı ve anlamlı bir şekilde icad edilmesi, kul açısından ise, varlıkların bilinmesi ve hayırlı iş yapılmasıdır.

 

İslâm kültüründe, bütün özel bilgi alanlarını kuşatan doğru, yararlı, kapsamlı ve derin bilgi; ilâhî gerçekleri, özellikle Kur’an’ın yüksek anlamını kavramaktan doğan bilgi; İslâm dininin ilkelerine inanmak ve bunlara uygun yaşamakla gerçekleşen üstün hayat tarzı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in müslümanlar için doğru bilgi ve erdemli yaşayış kaynağı olma değeri taşıyan sünneti, gibi anlamlarda kullanılan Hikmet kavramı, Kur’an-ı Kerim’de, ‘çok hayır’ diye nitelenir. Ayrıca on bir âyette ‘kitap’ ile birlikte kullanılarak hikmetin, ‘ilâhî kitaplar’ veya ‘bu kitaplarda vahiy ile gönderilen derin bilgiler’ anlamı taşıdığına işaret edilir.

 

Hikmet, insanı öteki canlılardan ayıran düşünme veya bilme gücünün ürünüdür. Bu nedenle İslâm kültüründe düşünür karşılığında “hakîm” kelimesi kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de ve diğer İslâmî kaynaklarda ilim, irfan, fikir, tefekkür, tedebbür, taakkul, nazar, re’y, zikir ve itibar gibi çok çeşitli kelimelerle insan için düşünme faaliyetinin önemi vurgulanmış; insanın ancak bu şekildeki düşünce zenginliği ile insanlık değerini koruyup geliştireceğine işaret edilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de, bilmek, akıl sahibi olmak ve bildikleri üzerinde düşünüp sonuçlar elde etmek ve bunları uygulamak insana özgü bir ayrıcalık olarak anlatılmaktadır:

 

“Bu kitap, güçlü ve hikmet sahibi Allah tarafından indiriliyor.” [1]

 

“O kâfirlerin durumu, sadece bağırıp çağıran ve başka bir şey duymayan hayvanın haline benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da erdiremezler.” [2]

 

“Yeryüzünde gezinen canlıların Allah katında en kötüsü, o sağırlar ve o dilsizlerdir ki, hakkı akıllarına getirmezler.” [3]

 

Peygamber (s.a.v.) “Bir saatlik tefekkür, bir senelik ibadetten daha hayırlıdır.” [4] buyurmuştur.

 

Düşünme ve onun ürünü olan bilgi ve dolayısıyla bilim, yer yüzünde yalnızca insana özgü bir özelliktir. Kur’an, Hz. Adem (a.s.)’in meleklerden daha üstün olma sebebini, ona verilen, fakat meleklerin bilmediği bilgilerle açıklar. Çünkü ilim Allah’ın (c.c.) sıfatıdır. Bu nedenle ilim ve hikmetten yoksun kalarak, kendisini ilâhi bir nitelikten de yoksun bırakan insan, kendi şahsına karşı en büyük zararı vermiş sayılır. Ayrıca en değerli nimet olan aklı bağışlayan Allah’a (c.c.) karşı da nankörlük etmiş olur.

   

Elmalılı Hamdi Yazır, Hikmet kelimesine verilen anlamlardan yirmiüç tanesini sıralamaktadır:  Bunlardan en önemlileri şunlardır:

 

Söz ve fiilde doğruyu tutturma,

Bir şeyin özünü kavrayan sağlam ilim ve bununla amel etmek,

İlim ve o ilmin amacını kavramak,

Varlıkların özündeki manaları kavramak,

Allah’ın (c.c.) emirlerini anlamak,

İcad etmek (Allah’ın varlıkları yaratması hikmettir)

Varlık düzeninde her şeyi yerli yerinde koymak,

Doğru ve güzel işlere yönelmek,

Siyasette, Yaratıcı’ya benzemeye çalışmak. Hakim olunan kimselere adaletli ve iyi davranmak, icraatı zulümden, ikramı cimrilikten, ilmi bilgisizlikten, hoşgörüyü bunaklıktan ayırmak,

Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak,

Allah’ın emirlerini düşünüp onlara uymak.

 

Hikmet, yukarıdaki tanımlamalardan anlaşılacağı üzere, hem ilimdir, hem de isabetli, tutarlı iş ve eylem yapmadır. Buradan hareketle ona ahlâkî bir anlam yüklenerek, hikmetin bilgi ve eylem olduğu ve  bilgi-amel bütünlüğünü de kapsadığı kabul edilmektedir. Ahlâkın meşru temeli doğru ve kesin bilgidir. Bu bilgiye sahip olan kişi de ‘hikmet’e sahip demektir. Yeterli ve doğru bir araştırma ve tefekkür, kişiyi doğru bir hükme varmaya, dolayısıyla hikmete göre iş yapmaya götürür. Çünkü ahlâk gibi uygulamalı bir alana ilişkin bilgiler, ancak hayata geçirilerek anlam ve değer kazanır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de bildiklerine uygun şekilde davranmayanlar ağır bir dille eleştirilmiştir: “Kendilerine Tevrat’a uyma yükümlülüğü verilen, sonra onu taşıyamayan kişilerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin haline benzer.” [5]

 

Hz. Peygamber (s.a.v.): “Yararı olmayan ilimden Allah’a sığınırım” [6] buyurmuştur.

 

 


                                     Hikmet, Müminin Yitik Malı


 

Hikmet, yerli yerinde yapılan iş, söylenilen söz, hakk’a uyan bilgi ve davranış, faydalı ve tutarlı bir şey ise; bu, nerede üretilirse üretilsin, nereden gelirse  gelsin, kabul edilir ve alınır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Yalnız iki kişiye gıpta edilebilir. Bir adam ki Allah (c.c.) kendisine hikmet vermiştir, o adam bu hikmet gereğince hareket ediyor ve onu başkalarına öğretiyor ve bir adam ki Allah (c.c.) kendisine mal vermiştir, o da bu malı Hakk yolunda harcamaya koyulmuştur.” [7]

 

Kimileri de “Hikmetin başı Allah korkusudur” hadisinden hareketle hikmeti, Allah korkusu olarak almışlardır. Kur’an’ın övdüğü bilgi, kuşkusuz ki kişiyi Rabbine götüren, ona doğruyu gösteren ve isabetli hareket etmesini sağlayan bilgidir. Ruhsuz, köksüz, kuru maddecilikle oyalanan, insanı Rabbinden uzaklaştıran bilgi neye yarar? Böyle bir bilgide ne hikmet vardır, ne de kalbi tatmin eden bir özellik vardır. İşte bilgi ve hikmeti değerli kılan, onlara sahip olan insanın Rabbinin makamından kula yaraşacak şekilde korkmasıdır.

 

                                      Hikmet olan Bir Kitap (Kur’an)

 

Kur’an, ‘Hakîm’ bir kitaptır. [8] Her işi ‘Hikmet’li olan ‘Hakîm’ bir Allah (c.c.)’ın hikmet sergileyen, her şeyi hikmet olan kitabıdır. Kur’an’ın bütün âyetleri, sağlamlaştırılmış bir şekilde hikmeti öğretirler. Kur’an, Allah (c.c.)’ın ‘Hak’im’ sıfatını, Alîm, Habîr, Aziz gibi bilgi ve bilmekle ilgili sıfatlarıyla birlikte kullanıyor. Bu da hikmet’in bilgi, marifet ve bunlara bağlı olarak, hayır üretmek, hayırlı olanı yapmak olan anlamlarına işarettir. [9]

 

Peygamberler (a.s.), kendilerine bildirilen vahyi öğrettikleri gibi, insanlara, vahyin sunduğu mantık ve imkanlarla yeni ve hayırlı değerler üreten hikmeti de öğretirler. “Öyle ki içinizde kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek Elçi gönderdik.” [10]

 

Hikmetin en yücesi, doruğa ulaşmış şekli, Allah’tan gelen âyetlerdir. Kendilerine ilimden nasip verilmemiş olanlar bu hikmeti anlamadıkları gibi hikmetle iş de yapmazlar. [11] Peygamberlerin tebliğ ettiği vahye inanmış ve onu kendisine rehber edinmiş kimseler ‘hikmet’ten pay alırlar, ‘hikmet’le iş yapmanıni hikmetli düşünmenin yollarını bulurlar.

 

                                 Allah Yoluna Hikmet ile Çağırmak

      

Kur’an-ı Kerim buyuruyor: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel biçimde mücadele et. Kuşkusuz Rabbin, hidayet üzere olanları en iyi bilendir.” [12]  

 

Bu ayette Peygamber (s.a.v.)’e, insanları Rabbinin yoluna hikmetle davet etmesi ve karşıt görüş ve inanışta olanlarla en güzel biçimde tartışması emrediliyor. Ayet, insanların İslâm’a nasıl davet edileceğinin esasını öğretmektedir. Konu itibariyle, insanların, kendiliklerinden helal ve haram hükümler koymalarını kınayan ayetlere bağlıdır. Bu tür yasaklar koyan müşrikleri, Allah yoluna, yani yalnızca O’nun koyduğu helal ve haram hükümlere uymaya çağırırken hikmet ve güzel çağırmayı emretmektedir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet ve tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkmışları yola getirir.

 

Burada dikkat edilecek husus şudur: Allah (c.c.) yoluna yalnızca hikmetle, güzel öğütle davet edilmesi emredilmiştir. Çünkü mücadele davet metodu değildir. Mücadelenin amacı karşısındakini susturmak ve yenmektir. Karşıdaki insan cevap vermeyip susabilir ama gönlü kabul etmez. Onun için ayette mücadele, yani cedel, davet metodu yapılmamış, Allah yoluna sadece hikmetle ve güzel öğütle çağırılması ve en güzel biçimde mücadele edilmesi buyurulmuştur.



[1] Zümer sûresi,  39/1.
[2] Bakara sûresi, 2/171.
[3] Enfal sûresi,  8/22.
[4] İhya, İmam Gazali.
[5] Cum’a sûresi,  62/5.
[6] Müslim.
[7] Buhari, Müslim, Nesâî.
[8] Yasin sûresi,  36/2.
[9] Bakara sûresi,  2/129; Al-i İmran sûresi,  3/18.
[10] Bakara sûresi,  2/151.
[11] Kamer sûresi,  54/5.
[12] Nahl sûresi,  16/125.
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=598

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder