5 Ocak 2017 Perşembe

İKTİSAD

İKTİSAD
 
‘İktisad’, orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak demektir.
 
‘Kasd’ yolda en düzgün biçimde yürümek demektir ki, yolun en düzgünü, en kısa olanıdır.      
 
İslâm dini, yeme, içme, giyim, kuşam, eşya kullanımı gibi her konuda aşırılıktan kaçınmayı, orta yolu tutmayı emretmiştir. Savurganlık ve cimriliği yasaklamıştır. İşlerin hayırlısı orta olanıdır. Tutumluluk, ne cimriliktir ve ne de israftır, ikisinin ortasıdır. Tam yerli yerince hareket etmek, ayağını yorganına göre uzatmaktır.
 
Kur’an-ı Kerim’de, Lokman (a.s.)’ın oğluna iktisad için verdiği öğüt şöyle aktarılmaktadır: “Yürüyüşünde ölçülü ol (ne çok çabuk, ne de çok yavaş git, ölçülü hareket et); sesini kıs (bağıra bağıra konuşma). Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” [1] ; Diğer bir ayette: “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme; büsbütün açıp tutumsuz olma. Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın” [2] buyurulmaktadır.
 
İktisadın zıttı israftır. İsraf aşırı gitmek, gereğinden fazla yemek, içmek ve harcamaktır. Bu ise dinimizce yasaklanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; “Saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir” [3] buyurulmuştur. Tutumlu olanlar hiç kimseye muhtaç olmazlar, rahat ve huzur içinde yaşarlar. Bir hadis-i şerifte “Tutumlu olan fakir olmaz.” buyurulmuştur.
 
İslâm, insanlar arasında eşitliğe, güçsüzü korumaya özel bir önem vermiştir. Zekat ve sadaka vermek, övülen davranışlardandır. Toplum bireyleri buna teşvik edilmiştir. Servet ve refahın toplum tabanına yayılması esas alınmıştır. Servetin, çoğunluğun aleyhine bir azınlığın elinde toplanması yasaklanmıştır“Servet içinizde zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın.” [4] ayeti bunu ifade eder. İslâm dini özel mülkiyeti korur ve teşvik eder. Emeğe diğer üretim faktörleri içerisinde büyük değer verir.
 
“Gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder.”  [5] ayeti bunu ifade eder.  
 
İktisad, iki kısma ayrılır: Birincisi kesin olan güzel, diğeri oransal olarak güzeldir. Kesinlikle güzel olan iktisat, iki aşırı arasında kalan durumdur. Savurganlıkla cimrilik arasında kalan cûd (cömertlik), tehevvür (birden öfkeye kapılmak, havalanmak) ile korkaklık arasında kalan şecaat (yiğitlik), kesin güzel olan iktisad halleridir. Bunun altında kalan oransal güzel bir durum vardır ki, o da adaletle zulüm arasında, yakınlıkla uzak arasında kalan durumdur ki bu, birinci iktisadın altında ise de daha ötesinde kalan zulüm veya uzaktan iyidir. [6]
 
Peygamberimiz (s.a.v.), en kutsal kazancın el emeği ürünü olduğunu belirtmiştir. [7] Tembellik ve başkalarının sırtından geçirmek yasaklanmıştır. Bu nedenle faiz de yasak kılınmıştır. [8]
 
İsraf (savurganlık) yasağı, İslâm’ın temel ilkelerinden biridir. Ticarete önem verilmiş ve kâr haddi geniş tutulmuştur. Karaborsacılık ve haksız kazançlar yasaklanmıştır. Tüketicileri aldatacak yöntemlerden kaçınılması istenmiş, malların üreticilerinden tüketicilere en kısa yoldan ulaştırılması amaçlanmıştır.
     
İsrafçı yalnızca kendisine değil, topluma ve hatta insanlığa zarar verir. Çünkü dünyanın büyük bir bölümünde açlık çekilirken, insanlar açlıktan hastalanır, hatta ölürken küçük bir azınlığın, gıda maddelerini çöpe atmaları veya fiyatları düşürmemek için onları yok etmeleri, bir anlamda başka insanların rızkına engel olması demektir. İşte bu kapsamlı zararlarından dolayı Kur’an-ı Kerim, israfçıları şeytanın kardeşleri saymıştır.
 
İnsan vaktini de çok iyi değerlendirmeli, boş ve gereksiz şeylerle değerli vaktini israf etmemelidir. Çünkü vakit insana verilmiş ve saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri, ayları ve yılları sayılı bir sermayedir. İnsan bunu da çok iyi kullanmalıdır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadisi ne kadar anlamlıdır: “Beş şeyi beş şeyden önce fırsat bilip değerlendir: Ölümünden önce hayatının, hastalığından önce sağlığının, meşguliyetinden önce boş zamanının, ihtiyarlığından önce gençliğinin, fakir düşmeden önce zenginliğinin değerini bil.”
 
Atalarımız da vaktin kıymetini ifade etmek için ‘vakit nakittir’ sözünü kültürümüze yerleştirmişlerdir.
 


[1] Lokman sûresi,  31/19.
[2] İsra sûresi,  17/29.
[3] İsra sûresi,  17/27.
[4] Haşr sûresi,  59/7.
[5] Necm sûresi,  53/39.
[6] Rağıb, Müfredat: 404.
[7] Müsned, Ahmed b. Hanbel, III, 466 IV, 141.
[8] Bakara sûresi, 2/275-279.   
BU YAZI AŞAĞIDAKİ  WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=618
 

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder