5 Ocak 2017 Perşembe

BU BEHLÜL VAR YA

BU BEHLÜL VAR YA

Ama fitneciler boş durmazlar.

Beyler bu kez, Behlül'ün yanına uğrayan dervişlerden rahatsız olurlar.
Bir yolunu bulup yine Sultanı sıkıştırırlar.

-Efendim geleni gideni Bağdat'a sığmaz oldu. Onun böyle elini kolunu sallayarak dolanması memleketin dirlik ve düzeni açısından çok mahsurlu. Birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz böylesi bir dönemde...

-Eee?

-Behlül'ün içeride tutulmasında fayda var.

-İyi ama buna hakkımız olduğunu sanmıyorum.

-Zaten dışarıda aç bi ilaç dolanıyor. Onun istediği bir ibrik, bir seccade. Hapishanede yesin, içsin, yatsın, keyfine baksın. Hem mahkumlara nasihat etse fena mı? Bakarsınız onların da ıslahına vesile olur.

-İyi ama onu hangi gerekçe ile içeri alabiliriz? Hiçbir suçu yok ki?

-Suçu yoksa işletiriz sultanım, siz merak etmeyin.

-Nasıl işletir mişiz?

-Bakın şimdi hep beraber evine gideceğiz. Elinde nasıl olsa bir tas ekşi ayran ve bir parça kuru somundan başka şeyi yoktur.


Önümüze bunları koyunca mahçup olacak. Gayri ihtiyari "size lâyık değil ama" diyecek. İşte tam burada ayağa kalkacağız

"Ne demek size lâyık değil, sen nimete küfran mı ediyorsun bre?" deyip tutuklayacağız. Sonrası kolay. Ayaküstü yargılayıp içeri tıkarız.

-Beni karıştırmayın, varın siz bildiğiniz gibi yapın.

Dedikleri gibi yaparlar. Önde vezirler ve nedimler, ardında muhafızlar, askerler... Hazret-i Behlül kulubesini şereflendiren hatırlı misafirlerden memnun görünür. Telaşla içeri koşar.


Döndüğünde elinde hakikaten bir kuru ekmekle bir tas ayran vardır. Devletlüler nefeslerini tutar, beklenen cümleyi yakalamaya hazırlanırlar.

Mübârek mânâlı mânâlı güler ;

"Rabbim çok cömert" der,
"biz bunlara lâyık değiliz, ama yine de veriyor..."
 

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder