4 Ocak 2017 Çarşamba

İKRAM

İKRAM

 

‘İkram’, başkasına değer vermek, ona nimet sunmak ve onu yüceltmektir.

 

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim (a.s.) ile ilgili şu olay anlatılırken buyuruluyor:

“Elçilerimiz, İbrahim’e müjde getirdikleri zaman: ‘Selam’ dediler. O da ‘Selam’ dedi; çok geçmeden hemen elçilere kızarmış bir buzağı getirdi. Onların ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve içine bir korku düştü. ‘korkma, dediler, biz Lut kavmine gönderildik.’ Ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak’ı müjdeledik. İshak’ın ardından da (torunu) Yakup’u.” [1]

 

Bu ayetlerde Allah (c.c.)’ın, meleklerini, mesajını iletmek üzere Hz İbrahim (a.s.)’e gönderdiği anlatılmaktadır. Hz İbrahim (a.s.), insan kılığında kendisine gelen melekleri, konuk sanarak yemek hazırlar, önlerine kızartılmış buzağı koyar. Fakat gelen konukların ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce içine korku düşer. Çünkü gelen kişinin, önüne konan yemeği yememesi, genellikle düşmanlık anlamına gelir. Tanımadığı kişilerin bu tutumlarından dolayı acaba bir kötülük yapmak için mi geldiler, diye düşünmüştür. Melekler İbrahim (a.s.)’e tasalanmamasını ve kendilerinin Lut (a.s.) kavmini helak etmek için gönderildiklerini bildirmişlerdir.

 

Ayetlerde konuklara ikram etmenin adabı da öğretilmektedir. Hz İbrahim (a.s.) konukların selamını almış, onlar farkına varmadan evindeki en değerli ikramı hazırlamış ve nezaketle ‘Buyurmaz mısınız?’ demiştir. İkramdan sonra konukların ziyaretlerinin sebebini sormuştur.

"Zü'l-Celâl-i ve'l-ikram" [2] Büyüklük ve ikram sahibi anlamında olup Allah (c.c.)'ın güzel isimlerindendir.

Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Misafiri gece yatırmak ve onu ağırlamak her müslümana farzdır. Eğer misafir, adamın evinin çevresinde (yemek ve yataktan) yoksun olarak sabahlarsa, ev sahibinin üzerinde alacaklı olur. Dilerse alacağını tahsil eder, dilerse etmez.” [3]

 

Yine Resûlullah (s.a.v.) bir hadisinde: "Allah'a ve ahiret gününe inanan misâfirine ikram etsin." buyurmuştur. [4]

 

 

İlk Müslümanlar evlerini ve mallarını Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret ettiklerinde, Medine'deki müslümanlar (Ensar) onlara kucaklarını açtı, evlerini ve mallarını onlarla bölüştüler. Böylece Kur'an'da övülen seçkin kişiler oldular:

"Ve onlardan önce o yurda (Medine'ye) yerleşen, imana sarılanlar (yani daha önce Medine'yi yurd edinenler veya ilkönce hicret edip Medine'ye yerleşen müslümanlar) kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen (ganimet)lerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç (eğilimi) duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi (göç eden yoksul kardeşlerin) öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar umduklarına erenlerdir." [5]

Hz. Peygamber (s.a.v) hicretten sonra muhacirlerle Ensar arasında kardeşlik oluşturdu. Bunlardan birini bir diğerine kardeş ilan etti. Ayette bildirildiği gibi, Ensar, Mekkeli kardeşlerini canlarından daha çok seviyordu: Ensar, muhacir kardeşlerine büyük fedakârlıklar gösterip aşırı derecede ikramda bulunuyorlardı. Hatta muhacirleri paylaşamıyor, aralarında kur'a çekiyorlar, kur'a kime çıkarsa muhacir ona gidiyordu. Muhacirler de bu samimi çabaları takdir edip istismar etmeyi bu tür yardımları ihtiyaçları oranında kabul ettiler.

Cömertliğin üstünlüğü ve cimriliğin kötülüğü hakkında birçok hadis-i şerif vardır: "Rasûlullah (s.a.s) insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi." "Kendisinden bir şey istendiği zaman kesinlikle hayır demezdi. " O, şöyle buyurmuştur: "Cömert Allah'a yakın, Cennete yakın, insanlara yakın, Cehennemden uzaktır. Cimri, Allah'tan uzak, Cennetten uzak, insanlardan uzak, cehenneme yakındır. Cömert câhil, cimri abidden Allah'a daha sevgilidir" [6]

                                                      İkram ve İyilikte Öncelik Hakkı

Dinimiz, ikram, hürmet ve yardım edilecek kimseleri sıraya koymuş, bu sıraya uyulmasını istemiştir: "Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanında bulunan arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin, Allah, kurumlu, böbürlenen insanları sevmez." [7]

Özellikle anne-babaya "yumuşak, güzel söz" söylenmesi emredilmiştir. [8] 

1. İnsanlara toplum içindeki durumlarına göre davranmak, onlara ikram ve hürmet konusunda da peygamberimiz ve onun temiz zevceleri en güzel örnektir: Hz. Aişe (r.a) bir seferde bir yere konakladı. Ortaya yiyecek bir şeyler koydu. Bu sırada bir dilenci geldi. Hz. Aişe (r.a.) ‘şu fakire bir ekmek verin’ dedi. Sonra binek üzerinde bir adam geldi. Hz. Aişe (r.a.) ‘Onu yemeğe davet edin’ dedi. Ona ‘Fakire ekmek veriyorsun, zengini ise davet ediyorsun?’ denildi. Hz. Aişe şöyle dedi: ‘Şüphesiz Allah Teala insanlara bazı dereceler tayin etti. Bizim de bu derecelere uymamız lazımdır. O fakir bir ekmeğe razı olur. Halbuki bu zengine, ona verdiğimiz gibi, ekmek vermek bize yakışmaz.’

2. Hz. Peygamber (s.a.v.) evlerinden birine girdi. Ashabı da girdi. Evi doldurdu. Sonra Cerir b. Abdullah el-Becelî geldi, yer bulamadı. Kapıda oturdu. Resûlullah (s.a.v.) hırkasını çıkardı ona verdi ve "bunun üzerine otur" buyurdu. Cerir (r.a.) onu aldı yüzüne sürdü, öpüp ağlamağa başladı. Sonra katlayıp Peygamber (s.a.v.)'e verdi ve şöyle dedi: "Senin elbisen üzerine katiyen oturmam. Bana ikram ettiğin gibi Allah da sana ikram etsin." Peygamber (s.a.v.) sağına, soluna baktı ve şöyle dedi: "Size bir toplumun büyüğü gelince ona ikram ediniz. "

3. "Süt annesi geldiğinde peygamberimiz (s.a.v) ona hırkasını serdi: 'Merhaba ey anne' diyerek onu hırka üzerine oturttu ve şöyle dedi: 'İste, istediğin verilecek, yardım talebin kabul edilecek.' O, 'kavmimi istiyorum' dedi. Resûlullah (s.a.v) "Benim hakkım ve Haşimoğullarının hakkı senindir" buyurunca diğer insanlar da kalkarak: 'Bizim hakkımız da (onun olsun) ya Resûlallah' dediler. Peygamber (s.a.v.) bundan sonra süt annesini ziyaret etti, ona hizmetçi verdi, Huneyn'deki iki hissesini ona bağışladı." [9]

Fakirleri doyurmak, yoksullara yardım etmek müminlerin en başta gelen özelliklerindendir. Münafıklar ve inkârcılar fakire yardım elini uzatmadıkları gibi onu hor görürler: "Dini yalanlayan (adam)'ı gördün mü? İşte o öksüzü iter, kakar. Yoksulu doyurmağa ön ayak olmaz" [10]

 

 

 



[1] Hud sûresi,  11/69-70.
[2] Rahman sûresi,  55/27, 28.
[3] Ebu Davud, Edeb.
[4] Riyâzü’s-Salihin, Nevevi, Terc. H.H. Erdem, II, 119.
[5] Haşr sûresi,  69/9.
[6] Tirmizi, Birr, 40.
[7] Nisâ sûresi,  4/36.
[8] İsrâ sûresi, 17/23.
[9] İhya, Gazali.
[10] Mâun sûresi, 107/1-3.
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ  WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR:
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder