Muhterem H. Nur Artıran Hanımefendi’nin Aşk Bir Davaya Benzer
isimli kitabından yapılmış olan alıntılardır…
AZ KONUŞMANIN HİKMET ve FAZİLETİ
Sabır, sükût ve teslimiyetin
insanlara bahşettiği en mümtaz değerlerden biri olan az konuşma, dünyevî ve
uhrevî yaşantımızın en önemli hasletlerinden biridir. Tasavvufî temel
prensiplerden biri olan sükût, az yeme ve az uyumadan çok daha önemli bir yere
sahiptir. Çünkü ancak az yiyen ve az uyuyan kişi, az konuşmayı da başarabilir.
Aşağıda arz edilen birkaç hadis-i şerîften de sükût etmenin ne denli önemli
olduğu çok açık bir şekilde görülecektir.
“Dili korumak imanın
esasıdır. Kişi dilini korumadıkça imanın hakikatini bulamaz.”
“İnsanın selameti, dilini
tutmasındadır. Ya hayır söyle ya da sus.”
“Dil, belki diğer uzuvlardan
daha küçüktür ama işlediği suç, hepsinden çok daha büyüktür.”
“Kim sükût ederse her türlü
beladan kurtulur.”
“Dilin sükûtu çok mümtaz bir
hikmettir, fakat çok az kişiye bu hikmet nasip olur.”
“Az konuşmak imandan, çok söz
nifaktan gelir.”
Peygamber Efendimizden(sav) bu hadis-i
şerîfleri işiten Hz. Ebubekir, ağzının içine küçük bir taş parçası saklayarak,
fazla ve boş konuşmaktan kendisini korumaya çalışmıştır. Çıplak ayakla diken
üstünde yürür gibi diline de aynı dikkat ve hassasiyeti göstermeyen
kişinin, bu âlemde huzur ve
selamette olması beklenemez. İki göz, iki kulak, iki burun deliğine karşılık
bir tek ağza sahip olmak, az konuşmaya işaret sayılmıştır. Ayrıca insan-ı
kâmili sembolize eden ‘ney’in üzerinde de insan cemalinde olduğu gibi yedi
delik bulunmaktadır. Ağzın sembolü olan delik, başparmakla kapatılarak,
diğerlerine nazaran çok daha az açılmak sûretiyle nağmeler üflenir. Bunların
tümü, çok gerekli olmadıkça ağzımızı açmamanın remzi kabul edilmiştir.
Az konuşmayı bu denli önemli ve elzem kılan
nedir?
Mesnevî, cilt 6, 3482: “Sözü, sırlar sarayının kapısı bil. Güzel bir söz işitince düşün
bakalım, Cennetin hangi kapısı açıldı… Kötü bir ses mi geldi, bed bir söz mü
işittin? Dikkat et bakalım, Cehennemin hangi kapısı sana açıldı…”
Bir kudsî hadiste şöyle
buyurulur: “Ey âdemoğlu, kalbinde bir katılık, bedeninde bir hastalık ve
rızkında bir eksiklik gördüğün zaman, bil ki boş şeyler konuştun. Ey âdemoğlu,
çok konuşmakla
hikmet ve inceliği nasıl arzu
edersin? Hikmeti dilinin ve kalbinin sükûtunda ara bul.”
Hadis-i şerîfin ifade ettiği
mânâ gereğince sadece dilin sükûtu yetmez, bir de kalbin sükûtu söz konusudur.
Az konuşmayı daha iyi anlayabilmek için susmayı üçe ayırmak faydalı olacaktır.
1. Cenâb-ı Allah’ın ilâhî
takdirine karşı susmak
2. Peygamber varisi olan
Allah dostlarına karşı sükût içinde olmak
3. Avama, yani cahil
insanlara karşı susmak.
İlâhî takdire karşı susmak,
yukarıda da beyan edildiği üzere, dil ile birlikte kalbin sükûtunu da elzem
kılar.
Mesnevî, cilt 3, 452: “Yeryüzü, Eyyüb Aleyhisselam
gibi gökyüzüne teslim olmuştur. Cenâb-ı Allah’a,‘Ben Senin esirinim, ne
dilersen üzerime onu yağdır’ deyip, susup beklemektedir.
Ey
insanoğlu, sen de yeryüzünün bir parçasısın. Onun üzerinde yaşıyorsun. Sen de
Allah’ın buyruğuna, kaza ve kaderine karşı gelme, toprak gibi sus, sessiz ol.
‘Sizi topraktan yarattık’ (Taha sûresi, 55) ayetini işittin. Bu ayeti
biliyorsun. Demek ki Cenâb-ı Allah, senin de toprak gibi olmanı istiyor. O
zaman sen de ilâhî takdire karşı gelme, sen de toprak gibi sus ve sessiz ol.
Cenâb-ı Allah buyurdu ki: Ey
insan, dikkatle bak da gör, senin topraktan yaratılmış bedenine ruhumdan bir
tohum ektim. Böylece seni yücelttim. Sen bu toprağın bir tozu iken, seni üstün
bir varlık yaptım. Sana akıl ve aşk verdim.
Sen, sadece bir hamle daha
yap, toprak olmayı kendine huy edin. Ben de seni bütün yarattıklarımın üstüne
emir kılayım.
Toprak olmaktan korkma! Su önce yüksekten aşağı
akar, sonra yukarılara yükselir. Buğday, çiftçi tarafından önce yere, toprağa
atılır. Daha sonra toprağın altından baş çıkarır da gökyüzüne doğru yükselir.
Dik, kuvvetli bir başak haline gelir. Her meyvenin tohumu önce yerdedir,
toprağa karışır. Ondan sonra yerden baş kaldırır da yücelere yükselir.
Mesnevî, cilt 3, 21: “Allah’ın büyüklüğünü, kudretini, yaratma gücünün sırlarını, ancak
susam çiçeği gibi yüzlerce dili olduğu hâlde susan, sessiz kalan, konuşmayan
kişi duyabilir.”
Mesnevî, cilt 3, 2725: “Sabır ve sükût, ilâhî rahmete sebep olur. Belirti ve şahit
arayışın, aceleci davranışın, sendeki manevi hastalığın eseridir. ‘Susun’
ayetindeki emri kabul et ki susmanın karşılığında senin de canına sevgiliden
ilâhî bir lütuf gelsin.”
Peygamber Varisi Olan Allah
Dostlarına Karşı, Suskun ve Sessiz Olmanın Hikmetleri Nelerdir?
İlâhî takdire karşı susmak
gibi, manevi büyüklerimiz karşısında sükût içerisinde olmak da en önemli insani
değerlerden biridir.
A’raf sûresi 204: “Kur’ân okunduğu vakit onu dinleyin, susun ki size rahmet
edilsin.”
Hucurât sûresi, 1, 2, 3, 4, 5: “Ey iman edenler, Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin.
Seslerinizi O peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Kiminizin kiminize
bağırarak konuştuğu gibi Onun huzurunda sözü yükseltmeyin. Yoksa hiç farkında
olmadan amelleriniz eriyip gider.
Allah
Resulünün huzurunda seslerini alçaltanlar var ya, onlar Allah’ın, gönüllerini
takva için imtihan ettiği kişilerdir.
Hücrelerin
arkasından Sana seslenenlere gelince, onların çoğu akıllarını
çalıştırmamaktadır.
Eğer onlar
Sen yanlarına gelinceye kadar sabretmiş olsalardı. Kendileri için elbette daha
hayırlı olurdu.”
Mesnevî,
cilt 4, 3348: “Ey insanlar, Allah’ın ve Resûlullah’ın önüne geçmeyin” ayetinin
yorumu:
“Mademki
Peygamber değilsin, ümmetten ol. Mademki padişah değilsin tebaasından ol.
Susarak yürüyen âriflerin izine düş ve sen de sus, kendiliğinden bir karara
varma, zahmete düşmeye kalkışma.
Bir mürşidin, bir üstadın
gölgesi altın altında, onun emirlerine uyarak, ses çıkarmadan, susarak yürü.
Yoksa nice istidat sahibi de
olsan, nice kabiliyetin de bulunsa olgunluk davasına girişir, bilgiçlik
taslamaya kalkışırsan değişir, çarpılır gidersin.
Sır bilen, her şeyden haberi
olan üstaddan baş çeker, ona kafa tutmaya kalkarsan, körleşirsin; istidattan da
mahrum kalırsın, kabiliyetten de.
Hz. Nuh’un imansız oğlu gibi
aklına güvenerek, dağa çıkıp kurtulurum deme. Sonra sen de nefs çukurunda
boğulur gidersin.”
Mesnevî,
cilt 2, 28: “Ey hakikati arayan kişi, Hakk dostu olan mürşid senin gözün
gibidir. Onu çer çöpten, tozdan temiz tut. Aklını başına al da dil süpürgesi
ile toz kondurma. Gözün gibi olan mürşidine çer çöp ve toz armağan etme. Toz,
belki çok küçüktür ama gözüne kaçınca seni çok rahatsız eder.”
Mesnevî,
cilt 8, 1033: “Mürşidin yanında çan çan konuşan kişiyi Hz. Pir’imiz, namazda
yellenerek abdesti bozulan kişiye benzetir.
Seccadede
ikide bir yellenen adamın haliyle mürşid karşısında gereksiz konuşan adamın
hiçbir farkı yoktur.”
Avama Yani
Cahil İnsanlara Karşı Susmaktaki Hikmetler
Bir kudsî
hadiste şöyle buyrulur: “İnciyi köpeklerin ağzına atmayınız, cevherleri
domuzların boynuna asmayınız.” İşte bu nedenle ki, ehl-i dil olanlar,
“Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır, herkesin her sorusunu cevaplama.
Yalanlanacak olan sözü halka söyleme, herkes her şeyi anlayamaz. Her bildiğini
söyleyen kadar cahil insan olamaz” demişlerdir.
Tüm bunlardan dolayıdır ki Hz.
Ali Efendimiz şöyle diyor: “Eğer ben Hz. Peygamberimizden(sav) duyduğum sırları sizlere
söylemiş olsaydım, siz ‘Ali yalancıdır, böyle şey olmaz’ derdiniz.” Hz.
Mevlânâ da, “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol, sus, konuşma. Şia’ya
Ebubekir’den söz etme, körlerin yanında göze ait sırları söyleme, topallar
mahallesinde dimdik yürüme” demiştir.
Ehlinde başkasına söylenen her iyi ve
güzel söz, doğru dahi olsa çok yanlış söylenmiş olur. O nedenle Hz. Mevlânâ,
“Cevap vermemek de cevaptır. Ahmağa verilecek en güzel cevap sadece susmaktır”
der.
Muhterem H. Nur Artıran Hanımefendi’nin Aşk Bir Davaya Benzer isimli kitabından yapılmış olan alıntılardır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder