Ne mutlu dilini tutabilene...
“1992 yılında TBMM’de göreve başlamış çaylak bir uzman yardımcısıydım. Önemli bir görevde bulunan bir büyüğümü ziyaretim esnasında bana ‘Devlet dairesinde edindiği bir dersi anlattı:
Yemek kuyruğundaymışlar. Çalıştığı yerin bitişiğindeki daire çalışanları hakkında, ‘Yatıyorlar, doğru dürüst iş yapmıyorlar.’ diye bir değerlendirmede bulunmuş. Bu sözünü duyan birisi karşı tarafa taşımış ve söz bütün daireye yayılmış.
Birimdeki herkes kendisine düşman olmuş, işe gidemez, insanlarla selamlaşamaz hale gelmiş. “Doğru söyle ama doğrucu olacağım diye de aklına gelen her söz söylenmez. Dilini tutmayı bilmelisin.” Dedi.
Gerçekten de insanın başına gelenlerin çoğu dilinin belasıdır. Geçimsizliklerin çoğu dile hakim olamamaktandır. Aşağılamak, küçümsemek, dırdır etmek, taciz etmek, iğnelemek, haddini aşmak, özel hayatına karışmak, yargılamak gibi davranışlar dil saldırısı türündendir. Dil sorumsuzluğunun en kötüsü de sık sık başvurduğumuz gıybettir. Gıybet insanların gıyabında gerçekleri hoşlanmayacakları şekilde söylemektir. Gıybete yalan da eklenirse iftiraya dönüşür.
Bazen konuşmak zarurettir. Bu açıdan büyüklerimizin de fikirlerinden yola çıkarak şu hususları gıybet dışında tutabiliriz: -Kişiyi başka türlü tanımlayamayacaksanız, bilinen yönüyle tarif edebilirsiniz. –Kişiden bir hakkınızı almak için onu ailesine veya yetkililere şikâyet edebilirsiniz
–Kişi devlet adamı veya sanatçı rol modelidir ve yaptığı yanlışlar umumun hukukunu ilgilendirdiği için eleştirilebilir. –Kişi kötülüğü yaymayı misyon edinmişse itibarının düşürülmesi kötülükle mücadele kapsamına girer.
Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
‘Ey müminler! Zandan/önyargıdan özenle kaçının; zira bazı zanlar gerçek dışıdır, günahtır. Birbirinizin sırlarını araştırmayın ve birbirinizi gıybet etmeyin. Aranızdan, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanan birisi çıkabilir mi? Hayır, ölü insan eti yemekten tiksinirsiniz. Öyleyse Allah’tan çekinin de (bu denli kötü olan gıybetten korunun ve işlediğiniz günahlardan da) tövbe edin. Bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır.’ (Hücurat, 12) ”
Muhammed Bozdağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder