NİHAT HATİPOĞLU - Belediye başkanlarına hatırlatma
NİHAT HATİPOĞLU - Belediye başkanlarına hatırlatma
Belediye başkanlarına hatırlatma
Hangi partiden olursanız olun. Lütfen aşağıda yazacaklarımı bir vatandaşın hatırlatması olarak algılayınız. Bir kardeşin bir kardeşe tavsiyesi gibi kabul ediniz.
1- Her işinizde Yüce Allah'tan korkun. O'nun sizi gözlediğini, her gizli ve açığınızı bildiğini unutmayın.
2- İki omuzunuzda olan katip meleklerin sizi takip ettiğini ve her hareketinizi yazdığını unutmayın.
3- Kazandığınız makam sizi cennete de, cehenneme de götürebilir. Ağır bir imtihandasınız. Deneniyorsunuz. O makamlara belki denenmek için getirildiniz. Sizi oraya getiren, sizi oradan aşağı indirebilir.
4- Yakınlarınızı, ailenizi işlerinizden ve belediyenin imkânlarından uzak tutun.
5- Arada bir etrafınızdaki dalkavuklardan sıyrılıp halkın içine girin. Lehinize aleyhinize konuşanları dinleyin. Size acı da olsa, hakkı söyleyecek danışmanlar, sırdaşlar edinin.
6- İşi ehline verin. Adam kayırmayın. Kimsenin ekmeğiyle oynamayın. Devlet sizi denetlemeden siz kendinizi denetleyin. Kendinizi eleştirme konusunda kendinize hiç acımayın.
7- Hz. Ömer şehit olduktan sonra rüyada görülür ve "nasıl karşılık gördün" diye soran birine şöyle der: "Hiç sorma! Beytül mala (hazineye) ait bir devenin ipini bile soruyorlar. Ben bir gün hazineye ait bir devenin çürümüş yularını atmıştım, onu bile bana sordular." Bunu hiç unutmayın, iman ediyorsanız biliniz ki sorgulanacaksınız.
8- Milletin oğlunu oğlunuz, annesini anneniz, babasını babanız, kızını kızınız bilin. Onları koruyup kollayın.
9- Kapınızı kimseye kapatmayınız. İnsanlar kolayca size ulaşabilsin. İnsanlar her an Yüce Allah'a ulaşabiliyorlar. Ellerini açtıklarında Yüce Allah'a ulaşmış oluyorlar. Ama bir kısmınıza insanlar ulaşamıyor.
10- Belediyenin gelirinden ihtiyaç dışında harcadığınız her kuruş, hanenize borç olarak yazılır. Ve ahirette bunu ödemeniz sizden istenir. Çünkü halkın malı kul hakkıdır. Allah vazgeçse kul vazgeçmeyecektir. Kul vazgeçse Allah vazgeçmeyebilir.
11- Makamınızın ve görevinizin hakkını veremediğinizde, şerre ve harama vesile olduğuna inandığınız vakit gerekirse o makamı terk edin. Hatta halka dönerek, ben bana verdiğiniz emaneti size geri veriyorum deyiniz. Bazı halifeler bunu yapmışlardır. Halkın huzuruna çıkarak emanetinizi size geri veriyorum demişlerdir. Kendilerini azletmişlerdir.
12- Mütevazı olun. Büyüklenme kötü bir huydur. Hakka yakın olmak istiyorsanız, halka yakın olun.
13- Halife Hz. Ömer şehit olduğunda giydiği cübbesinde birkaç yama vardı. Hazine altınlarla dolu, halifenin cübbesi ise yamalarla doluydu. Hiçbirimiz Hz. Ömer olamayız. Ama en azından onun izinden gidebiliriz.
14- Zulüm ahiret gününde zulmedene karanlık olarak dönecektir. Makamınızı dine karşı asla kullandırtmayın. Dinin istismarına da müsaade etmeyiniz.
15- Haksızca verdiğiniz her kuruş yetimin, engellinin, fakirin, düşkünün, mağdurun, cebinden çıkmıştır. Onlardan her birinden helallik almadıkça kendinizi kurtaramazsınız. Hepsinden de helallik alamayacağınız ortadadır.
16- Elinizden geldiği kadar muhtaçları kollayın. makamınıza gelen mağdur ve muhtaç insan gözü yaşlı ve kalbi kırık geri dönmesin. Kırık kalbin Allah katında değeri çoktur. Bu satırlarla sizleri yanlış iş yapmak için oraya gelmiş insanlar olarak gördüğümüzü zannetmeyin. Sizler hakkında kötü kanaata sahip olduğumuzu da sanmayın. Ama neticede,insanların hak ve hukukuna hükmeden bir makama geldiniz. Şeytan ve nefis hepimizle oynar. Hepimiz yanılabiliriz. Bilirim, çoğunuz adilce bu görevi yapacaksınız. Benim yazdıklarım bir kardeşinizin uyarılarıdır.Lütfen böyle kabul ediniz bu yazıyı.
İYİLİK ETTİĞİNDEN SAKIN!
Hayatınıza yön veren son derece manidar bir hadisi paylaşmak istiyorum.
"İyilik ettiğinin kötülüğünden korun." Hadisin metni böyle. Başka bir versiyonunda ise şöyle bir ilave var: "Düşük karakterli birine iyilik ettiğinde kötülüğünden sakın." Hadisteki bu ilave aydınlatıcı. Düşük karakterli (hadiste "Leim" diye geçer) birine iyilik ettiğinde sana ihanetle karşılık verebilir. Karakteri düşük olduğu için senden iyiliğinin devamını ister. Yardımı azalttığında ise, sana çullanır. Seni esir almak ister.
Çünkü o karşılıksız, yorulmadan kazanmaya alışmıştır. Seni sömürecek bir imkân olarak bilmiştir. Sen ise, "yeter seni sırtımda taşıdım" dediğinde halkın deyimiyle "dellenir", muvazeneyi, ölçüyü kaybeder. Sen artık onun için eşeddül-Hisam, yani en şiddetli rakipsin, düşmansın. Hz. Ali'yi Kufe camiinde arkadan vuran katili huzuruna getirildiğinde Hz. Ali adamı tanır ve ilk sözü şu olur: "Talema ehsentu ileyke": (Sana ne kadar da çok iyilik etmiştim.)
Hz. Ali ölümcül darbeyi sürekli iyilik ettiği, geçimini üstlendiği bir tetikçiden almıştı. Körü körüne 'Harici' anlayışına bağlı sapkın bir mezhep mensubundan... Peki o zaman kimseye yardım etmeyecek miyiz? Her yardım ettiğimizden ihanet mi bekleyeceğiz.
Elbette bu sözün özü bu değil. Doğru adama, yardıma değecek adama iyilik edeceksin. Düşük ruhluyu ise kontrolde tutacaksın. Ve iyilik ettiğinden hiçbir zaman dünyevi bir karşılık beklemeyeceksin. Allah için, sırf O'nun rızası için iyilik edeceksin, edeceksen. Sonra da "sen sağ, ben selamet" diyeceksin.
Bazen selametin -uzletin- insanlardan uzaklaşmakta olduğunu bileceksin. Hayat kurgunu, "iyilik et karşılığını bekle" üzerine kurarsan yanılırsın. Derdin Allah olsun, beklentin de O olsun. O zaman üzülmezsin.
SEVMEDE VE NEFRETTE ÖLÇÜ
Peygamberimiz'in (s.a.v.) şu hadisini hayatımıza rehber edinseydik hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramazdık. Sadece bir hadis. Ama hacmi hayatın kendisi kadar geniş ve kapsamlı. Şöyle buyuruyor:
"Sevdiğini ölçülü sev, günün birinde nefret ettiğin birine dönüşebilir. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et. Günün birinde sevdiğin birine dönüşebilir."
Birini sevdik mi, tam teslim oluyoruz. Sırrımızı açıyoruz. Özelimize davet ediyoruz. perdeleri sıyırıyoruz. İçimizi açıyoruz. Her şeyimizi aktarıyoruz. Bilmediği hiçbir gizlimiz kalmıyor.
Günün birinde ise herhangi bir sebeple, bir menfaat gereği karşımıza geçtiğinde ise bizi mahremimizle, özelimizle, sırrımızla vuruyor. Ve biz de elimiz kolumuz bağlı kalıyoruz.
Belki bu arkadan vuran, sinsice yaklaşan eski sevdiğimizin, dostumuzun darbesinden ötürü derin bir şekilde sarsılıyoruz. O zaman seveceksen de teslim olmayacaksın. Mutlaka bir mesafe koyacaksın. İnsanoğlunun Rabbine bile nankörlük ettiğini unutmayacaksın ki, günün birinde sana nankörlük ettiğinde boşluğa düşmeyesin.
Bunun adı elbette güvensizlik değil, sınırlarını belirlemektir. Birinden nefret ettiğimizde de ölçüsüz nefret ediyoruz. Duvarları yıkıyoruz. Gönlümüzü soğutuyoruz. Dilimizi keskinleştiriyoruz. Sadece sarsılsın değil, yok olsun istiyoruz. Yıkılsın istiyoruz. Hiçbir bağ bırakmıyoruz.
Günün birinde yolların kesişebileceğini düşünmüyoruz. Ve birbirimizin yüzüne bakacak mecal de bırakmıyoruz. Güvendiğine, sonsuz bir güvenle teslim olsan, karşındaki seni sürekli kontrolü altında tutmak ister. Ne oluyoruz, dediğinde ise üstüne çullanır.
Yarın üzülmemek için dikkat etmen lazım. Belki de çevreni, dostlarını, güvendiklerini iyi seçmen lazım. Belki zaman zaman, hazır olmadıkları bir anda onları denemen lazım. Dikkat ediniz, size en büyük zararı en yakınınızda olanlar veriyor. Çünkü yakınınızda olanlar sizin zafiyetlerinizi çok daha iyi bilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder