AİLE-SAĞLIK
İktisatlı yaşamakta niçin ısrarlı olmalıyız?
“Salih Ameller” kitabındaki şu tarif çok dikkat çekicidir. Deniyor ki:-Elinizi cebinize attığınızda avuç dolusu parayla karşılaşsanız da yine iktisatlı yaşamayı tercih edin, israfa ve lüzumsuz lükse asla yönelmeyin.
Evet, İslami anlayışta toplumun lüks ve israf içinde yaşayanları değil, iktisat ve tevazu içinde yaşayanları örnek alınması uygun görülmektedir. Özellikle borçlanarak israflı yaşamaya kalkışmak asla tavsiye edilmemekte, caiz de görülmemektedir.
Çünkü zaruri olmayan ihtiyaçlar için borçlanmak, ciddi bir gerekçe olmadan kul hakkı yüklenmeyi göze almak demektir. Sonunda ödenemeyen kul hakkı ise şehitlerden bile affedilmemektedir. Öyle ise ciddi olmayan ihtiyaçlardan dolayı borçlanma göze alınmamalı, mütevazı ve iktisatlı yaşama bizim vazgeçilmez vasfımız olmalıdır.
Böylece biz iktisatlı hayat içinde yaşamayı esas alırken, mecburi ihtiyaçlarından dolayı borçlanmak zorunda kalan yoksul kardeşlerimize de seyirci kalmayıp yardım etme vefası da gösterebiliriz.
Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri borçlu olarak ölenin cenaze namazını kıldırmıyor, çevresindeki cemaatin birleşip borcunu ödedikten sonra onu son yolculuğuna uğurluyordu. Çünkü borç bir kul hakkıdır. Kul hakkı ise basite alınacak bir hak değildir. Şehitlerden bile affedilmemektedir. Öyle ise borçlu gitmekten korkmalıdır.
Borcun bu ağır sonucundan dolayı maneviyat büyükleri borçlu dostlarını kul hakkından kurtarma örnekleri vermiş, bizlere de bu konuda mesajlar sunmuşlardır.
Hadis alimi Münavi, şahit olduğu bir borçtan kurtarma olayını şöyle anlatır bizlere:
- Muhammed bin Üsame hastalanmıştı. Ziyaretine gelen Zeynel’abidin Hazretleri, onun borçlu gideceğim korkusuyla ağladığını görünce çok üzülmüş, hemen ayağa kalkarak çevresine şöyle seslenmiştir:
-Ey cemaat, şahit olun, Muhammed bin Üsame’nin ne kadar borcu varsa hepsini de ben üzerime aldım, şu andan itibaren tüm borçlarını ben ödeyeceğim. Kardeşimizi kul borcuyla göndermek bana çok gelmektedir, bilginiz olsun!
Bu fedakarlığı hasta yatağında dinleyen Muhammed bin Üsame ise sevincini şöyle ifade eder:
-Şimdiye kadar kul hakkıyla gidecek olma korkusuyla ağlıyordum, şimdiden sonra ise kul hakkından kurtulmuş olma sevinciyle ağlayarak gideceğim!
Anlaşılan odur ki, sorumluluk sahibi insan, zaruri olmayan ihtiyaçları için borçlanıp da kul hakkı yüklenmeyi göze almamalı, fakat vefalı dostları da mecburen yüklendiği kul hakkı varsa ona seyirci kalmayıp birleşerek de olsa onu borçtan kurtarmaya gayret etmelidir. Gerçek dostluk vefalı kardeşlikte böylesine darlıklarda belli olur zaten.
Nitekim İmam-ı Azam Efendimiz de iktisatlı yaşadığı halde borçlananları kendi haline bırakmamış, gösterdiği özel ilgi ile onları kul borcundan kurtarmaya gayret etmiştir. Onun bir borçtan kurtarma olayı şöyle nakledilmektedir.
Kufe sokaklarında yürürken karşıdan gelen birinin kendisini görünce hep yolunu değiştirerek yan tarafa geçtiğini görünce bu yol değiştirmenin sebebini sorar:
Adam mahcubiyetle cevap verir.
- Sizi görünce utanıyorum da ondan. Çünkü der, size borcum var, onu ödeyemedim.!.
Hazret-i İmam beklemeden cevap verir:
-Şu andan itibaren borcunu tümüyle sildim; artık kendini borç yükü altında hissetme! Beni görünce de yolunu değiştirme gereği duyma. Haberim olmadan seni böyle zor durumlarda bıraktığım için de bana hakkını helal eyle!
Demek istiyorum ki, zaruri ihtiyaçlarından dolayı borçlanıp da ödeyemediğinden eziklik duyup saklanmak zorunda kalan sorumluluk sahibi borçluları, kul hakkıyla baş başa bırakmamalı, birleşerek de olsa borcundan kurtarma kahramanlığı göstermeliyiz. Yani biz de bir İmam-ı Azam örneği vermeliyiz gerçek borçlulara karşı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder