14 Haziran 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Alın yazısı ve tövbe...

Hekimoğlu İsmail - Alın yazısı ve tövbe...



Hekimoğlu İsmail
 

Alın yazısı ve tövbe...

 
 
Yıllar önce gazetede meşhur bir sanatçının röportajını okumuştum.
 
 
 “Yaptığım tamiri imkânsız hataların ezici ağırlığı altında eziliyorum. Bütün hatalarımı parçalamak, yok etmek istiyorum. Heves ve arzularımın esiri olup bu günahları işledim. Fakat bu hatalar bir gün karşıma çıkıp beni kahreden birer vesika olacak. İnsan genç ve tecrübesizken pek fazla derin düşünemiyor.” diyor ve çocukken hafız olmak istediğini de sözlerine ilave ediyordu. Bir gün Eyüp Sultan’a giden bu sanatçı, “Buraya beni ilk kez büyükannem getirmişti. 7-8 yaşlarındaydım. Kocaman çınar ağaçlarının gölgesi, ortalıkta dolaşan leylekler, ezan ve dua sesleri küçücük kafamın içinde anlayamadığım yankılar bırakmıştı.” diyerek devam etmişti.
 
 
Bu sanatçı alın yazısının böyle olduğunu belirtip, geçmiş hayatını, günahlarını, hatalarını alın yazısına bağlamıştı. Sonra da Eyüp Sultan’a gidip güvercinlere mısır taneleri atıp günahlarını affettirmeye çalışmıştı.
 
 
Hiçbir alın yazısı ve kader, insanları kötü yola sürüklemez. Alın yazısı dediğimiz kader, Allah’ın hükmüdür. Allah’ın yarattıklarında kötülük yoktur. İnsanın yaptığı işlerde kötülük aranır. Allah lütfuyla, keremiyle insanı hayra zorlar. Mesela Allah üzümü yaratmış, üzümü yaratmak hayırdır. Fakat üzümden şarap yapmak, içmek şerdir. Şerlerin bütünü, iradesiyle onu isteyen insana aittir. Bir yanda faziletli insanlar, bir yanda suçlular; bir yanda tembel tembel oturanlar, bir yanda harıl harıl çalışanlar iradeden haber veriyor. Mesela Bediüzzaman Hazretleri buyurmuş ki, “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma.”
 
Demek maddi ve manevi organlarımızı helal veya haram sahada kullanabiliriz. Her şehirde meyhane de vardır, cami de. İsteyen meyhaneye gider, isteyen camiye. Meyhaneye gidip sarhoş olup çamura düşen, “Bu benim kaderimmiş!” diyemez. Böyle derse Allah’a iftira etmiş olur. Hem Allah’ın emrini dinlemiyor hem de Allah’ı suçluyorlar… “Ben şaşırdım yolumu, yolların günahı ne?”
 
 
Yunus Aleyhisselâm, balığın karnındayken şöyle dua etmişti:
 
“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimin.”
 
 
Lâ ilahe illâ ente; Senden başka ilah yoktur.
 
Subhâneke; Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
 
İnnî küntü minezzâlimin; zalim olan benim. Nefsine zulmeden benim. Günah işleyen benim.
 
 
Kur’an-ı Kerim, burada bir metot gösteriyor: Araba arıza yaptı diye kaldırıp atılmaz, tamir edilir. Günahlar da böyledir. “Ben çok günahlar işledim. Benden adam olmaz.” demek, hataların en büyüğüdür. Tövbe kapısı her an, herkese açıktır. Evvela günahlara tövbe edilecek, sonra yepyeni bir sayfa açılacak... Yani insan, “Suç bende, aşılmaz duvar bendedir!” demeyi bilirse tövbe kapısı ona açılmış demektir.
 
 
Bendeniz 20 sene ordu içinde bulundum. Bazı arkadaşlarımız haramları terk edip tövbekâr olurken bazıları da onlara diyordu ki, “Biz sizin cemaziyelevvelinizi biliyoruz. Şimdi hoca mı oldunuz?” Ben de derdim ki, “Beş sene evvelki koyun yine koyundur, hayvanlarda tekâmül yoktur. Fakat insan tövbe eder, olgunlaşır. Siz bu arkadaşların mazisiyle neden uğraşıyorsunuz?” Yani, Allah, affedeceğim, diyor. Sana ne?
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder