Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
AİLE-SAĞLIK
Tatilde vakitlerimiz boş mu, dolu mu geçiyor?
Aleyhissalat-ü vesselam Efendimiz, kendi kısa ama manası uzun bir hadisle bizleri şöyle ikaz eder:
- İki nimet vardır ki, insanlar kıymetini bilmiyorlar. Biri sıhhatleri, diğeri de boş vakitleridir!
Evet, tatilde atıl kalmak, vakit öldürüp, mevsimi eğlence ile geçirmek manasında anlıyorsak, bu ihmal boş vakit nimetinin kıymetini bilmediğimizin delili olur sanırım.
Halbuki tatilde boşa harcadığımız vaktimiz, cebimizde sakladığımız nakdimizden de kıymetlidir.
Hatta, vaktin nakitten de kıymetli olduğunu hatırlatan İslam büyükleri demişler ki: “Vakitle nakdi kazanabilirsiniz, ama nakitle kaybettiğiniz vaktinizi kazanamazsınız. Yani para vererek dünkü boşa harcadığınız vaktinizi satın alıp geri getiremezsiniz. Öyle ise vakit, nakitten de kıymetlidir. Onu boşa harcamaktan çekinin, tıpkı paranızı boşa harcamaktan kaçındığınız gibi.
Sahabelerle sohbet etmiş olan Basra’nın büyük velisi Hasan Basri Hazretleri der ki:
- “Ben sahabeden öyle zatlara eriştim ki, onlar sizin nakitlerinizi boşa harcamaktan çekindiğinizden çok fazla vakitlerini boşa harcamaktan çekiniyorlar, dakikalarının dahi boş geçmesini istemiyorlardı!..”
Nitekim İmam-ı Şafii Hazretleri’nin tatil anlayışı da bu manada düşündürücüdür. Der ki bu büyük mezhep sahibimiz:
- Tatil, nakitten de kıymetli olan vakti atıl şekilde harcamak değildir! Belki tatil, uzun zamandır meşgul olduğun işi bırakıp yeni bir işle meşgul olarak dinlenmektir. Yani usandığın bir işten uzaklaşıp usanmadığın yeni bir işle vaktini değerlendirerek boş kalmamaktır.
Selef alimlerinden Abdullah bin Âmir’e gelen biri: “Biraz vakit ayır da seninle havadan sudan şöyle bir sohbet edip vakit geçirelim.” demişti de ondan şöyle bir cevap almıştı:
- Tut güneşi vakit gitmesin, seninle oturup havadan sudan konuşarak vakit öldürelim.”
Adam şaşırmış: “Ne demek bu?” diye sormuş, Abdullah da şöyle açıklamıştı cevabını:
- Çünkü demişti, güneş durmuyor gidiyor, böylece vakit de durmuyor, gidiyor; ya vakti durdur seninle muhabbet edelim ya da geriye çekil, akıp giden vakti değerlendirelim. Nakitten de değerli olan vakti boşa harcama hatasına düşmeyelim...
Basra’nın büyük âlimi Halil bin Ahmed’in bu vakit harcama konusundaki bir şikâyeti kitaplara şöyle geçmiştir. Diyor ki:
- Ah şu yemek saatleri. Bana en ağır gelen saat, yemek saatidir. Çünkü onda mideden başka bir şeyle meşgul olamıyor insan!..
Hayatı boyunca tüm vakitlerini değerlendirmiş olan Ebu Yusuf Hazretleri ise vefatı anında bir ara bayılarak gözlerini yummuştu. Neden sonra gözlerini açtı, başında durana hemen bir ilmi mesele sordu. O da, “Şimdi mesele halletmenin zamanı değil, biraz istirahat eyle.” deyince şu cevabı verdi:
- Keşke ilimle meşgulken gelse bana gelecek olan. Ben de öylesine değerli bir meşguliyet içinde iken gitsem öbür tarafa! Ne büyük şeref olur benim için ilimle meşgulken gitmek...
Vakti hiç boşa geçirmeyen âlimlerden biri de Hammad bin Seleme idi. Nasıl mı değerlendiriyordu vakitlerini?
- Ya namaz kılarak, ya halka hadis rivayet ederek ya da öğrencilerine ders vererek meşgul olurdu. Yani boş vakti hiç yoktu onun. Nitekim vefatı da namaz kılarken vâki olmuş, secdede iken ruhunu Rahman’a teslim etmişti.
Bütün bu misallere rağmen tatillerde bizim en kolay harcadığımız değerimiz maalesef yine de vakitlerimiz olmaktadır. Hem de etek dolusu nakit harcasak da geri getiremeyeceğimiz vakitlerimiz. Onun için Efendimiz (sas) ikaz etmiştir bizleri:
- İki nimet vardır ki insanlar kıymetini bilmiyorlar. Biri sıhhatleri, diğeri de boş vakitleri.
İnşallah biraz daha dikkatli olacağız bu ikazları hatırladıktan sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder