30 Eylül 2017 Cumartesi

Milli Birlik Ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasında Camilerin Rolü Ve Önemi-2

Milli Birlik Ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasında Camilerin Rolü Ve Önemi-2
 
 
İSLÂMDA CAMİ VE MESCİTLER
 
Burada cami ve mescitlerin İslâmdaki kısa tarihçesi üzerinde durmak istiyorum.
 
a) Mekke  Döneminde Mescid:
 
Şüphesiz ki Hz.Peygamber, daha ilk zamanlardan beri bir ibadet yeri ve bir müessese olarak mescidin İslamda oynayacağı rolün önemini çok iyi biliyordu. Fakat gerek Müslümanların Mekke döneminde sayıca az olmaları, gerekse Mekkeli müşrikler tarafından Müslümanlara karşı uygulanan siyasî baskı sebebiyle Mekke’de mutlak manada bir mescit yapma imkanına sahip olamamıştır. Aslında Kabe’nin varlığı da bunu gerekli kılmıyordu. Bilindiği gibi, Mekke döneminde Hz. Peygamber İslâmiyeti tebliğ etmeye başladığı zaman Mekke Müşriklerinin büyük tepkisi ve işkencelerine maruz kalmıştır. Hz. Peygamber kendisine yapılan baskı ve hakaretlere rağmen, zaman zaman Mescid-i Haram’da, Kabe’de, Hacerü’l-Esved ile Rüknü Yemânî arasında namaz kılardı. İlk Müslümanlar ise, Dûrul-Erkam’ı bir mescit haline getirmişlerdi. Ayrıca evlerinde ve vadilerde gizli olarak ta ibadet ediyorlardı.
 
b) Medine Döneminde Mescid:
 
Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında Medine’ye 5 kilometre mesafede Kuba mevkiinde 4 gün kalmış ve orada kendine bir namazgah yeri çevirmişti. Daha sonra Kuba halkı, Hz. Peygamber (s.a.v)’in  namaz kıldığı yerde bir mescit yapmışlardır. İslâmda ilk mescit, Kuba mescididir. Yüce Allah, Tevbe suresinde bu mescitle ilgili şöyle buyurmaktadır:
لاَ تَقُمْ فِيهِ اَبَدًا لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ
 
 “.....İlk günden takva üzerine kurulan mescit, elbette içinde namaza durma durumuna daha uygundur. Onda temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah da temizlenenleri sever.”[1][4]
 
Hz. Peygamber ara sıra Medine’den Kuba’ya bazen yürüyerek, bazen de binek üzerinde gidip bu mescitte namaz kılardı. Hz. Peygamber (s.a.v) bu mescitte namaz kılmanın fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kim evinde güzelce temizlenir, sonra Kuba mescidine gelir ve orada iki rekat namaz kılarsa, kendisine umre sevabı verilir.”[2][5]
 
Hz. Peygamber, hicret esnasında cuma günü Kuba’dan Medine’ye doğru hareket etmiş ve yolda Salim b. Avf b.Amr b. el-Hazrec oğullarının yaptırdığı mescitte ranunâ vadisinde ilk cuma namazını kıldırmıştır. Hz. Peygamber, Kuba’dan Medine’ye doğru giderken yanlarından geçtiği kişiler kendisini davet etmişler. Ancak Resul-i Ekrem devesinin serbest bırakılmasını istemiş ve mescidin yapılacağı yerin tespitini kast ederek, devenin görevli olduğunu söylemiştir. Deve, Mâlik b. Neccar oğullarının evlerinin önündeki boş bir arazide durmuştur. Hz. Peygamber, bu yeri, Sehl ve Süheyl ismindeki iki yetimden satın alarak Mescid-i Nebevi’yi buraya yaptırmış ve bu mescidin inşası sırasında kerpiç taşıyarak bizzat çalışmıştır.
 
Hz.Peygamber’in aile fertleriyle rahatça kalabileceği bir evi bile yokken, Medine’ye varır varmaz ilk iş olarak bir mescit yapmaya teşebbüs etmiş olması, bize mescidin toplum hayatındaki yeri ve önemini çok iyi bir şekilde anlatmaktadır.
 
ASR-I SAADETTE CAMİNİN FONKSİYONLARI:
 
Asr-ı Saadette mescit çok farklı amaçlar için kullanılmıştır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
 
1.Mabed Olarak, İbadet Yeri Olarak Kullanılması:
 
İslâmiyette bütün yeryüzü mescit kabul edilmekle beraber, farz namazlarının cemaatle camide kılınması, gerek sevap bakımından gerekse sosyal yönden büyük bir önem taşır. Nitekim Ashaptan bazıları farz namazları evlerde kılıp, camiye gitmemeyi Hz. Peygamber’in sünnetini terk etme olarak yorumlamışlardır.
 
Mescitler, içinde Allah’ın anıldığı ve Allah’a kulluk görevinin yerine getirildiği mekanlar olarak, Allah’a en sevimli yerlerdir. Nitekim Yüce Allah, Nur suresi 35-36. ayetlerinde mescitleri nurunun aydınlattığı yerler olarak zikreder. Bu bakımdan orada edeple hareket edilmesi emredilir. Hz. Peygamber (s.a.v) mescitler içerisinde Mescid-i Haram (Ka’be), Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibadetin dünya üzerindeki diğer mescitlerde yapılan ibadetlerden daha faziletli olduğunu söylemiştir:
 
Mesela Mescid-i Haram'da kılınan namaz yüz bin, Mescid-i Nebevî’de kılınan namaz bin, Mescid-i Aksa’da kılınan namaz ise, beş yüz defa daha faziletlidir.
 
Hz.Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde; “Dünya üzerinde sadece üç mescide hususi ziyaret için sefer düzenlenip yolculuk edilir. Bu mescitler ise, Mescid-i Haram (Ka’be), Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa’dır.” buyurmaktadır.
 
Hz.Peygamber (s.a.v), şeytandan Allah’a sığınarak ve rahmet kapılarının açılmasını dileyerek mescide sağ ayağıyla girer ve Allah’ın lütfunu temenni ederek mescitten çıkardı. Mescide girdiğinde ise, iki rekat "tahiyyatü’l-mescit" namazı kılardı.
 
2.Mescidin Eğitim-Öğretim ve Kültür Merkezi Olarak Kullanılması:
 
Hz.Peygamber’in, bir gün mescide girdiğinde cemaatin bir kısmını dua ve zikirle, diğer bir kısmını ilimle meşgul halde görüp, “Ben muallim olarak gönderildim” diyerek, ilimle meşgul olanların yanına oturması, Asr-ı Saadette mescidin eğitim ve öğretim alanındaki fonksiyonunu göstermeye yeterlidir.
 
İslâmda ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Daru’l-Erkam’da başlamış, Hz.Peygamber’in Medine’de Mescid-i Nebevî’deki derslerine “meclisü’l-ilm” denilmiştir ki bu ilk asırda hadis derslerini ifade ediyordu. Hz.Peygamber’in etrafında iç içe daire şeklinde oturan dinleyici grubuna “halka” denilmiştir. Halkalara ders verme hususunda bazı Sahabîler de Peygamber Efendimize yardımcı olmuşlardır. Nitekim bazıları mescitte Müslümanlara Kur’an ve okuma yazma öğretiyorlardı.
 
Mescitte barınan ve sayıları zaman zaman 400’e kadar çıkan Ashab-ı Suffe, vakitlerinin büyük bir kısmını öğrenimle geçiriyorlardı.
 
Ayrıca Asr-ı Saadette mescitte eğitim ve öğretim sadece erkeklere has değildi. Kadınlar için de Mescid-i Nebevî’de ayrı bir gün tahsis edilmiş ve onların da dinî konularda geniş bilgi ve kültür sahibi olmaları temin edilmiştir. İslamda en büyük mezhep imamları camide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır. İmam-ı Şâfii küçük yaşlarda mescitlerdeki ders halkalarına katılmış ve daha sonra buralarda ders vermiştir. Yine İmam-ı Azam Ebu Hanife kendi mescidinde ders okutur ve talebelerini mescitte yetiştirirdi.
 
(Devam edecek)
 
Profesör.Dr.Mehmet SOYSALDI
 
 
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:


 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder