‘Sebat’, bir işte sabit durmak, başlanan hayırlı bir işin sonucunu alıncaya kadar sabretmek, sözde durmak, ahde vefa, Allah (c.c.)’a ibadet ve taatta sabit ve kararlı olmak, sık sık karar değiştirmemektir.
Bir işe başlarken onun amacı ve araçları iyi belirlenmeli, planlaması yapılmalı ve ondan sonra karşılaşılacak zorluklar ve engeller karşısında tereddüt ve bocalama göstermemeli, sebat etmelidir. Bir işe girişen kimsenin karşısına her zaman bir takım engeller ve zorluklar çıkabilir. Türlü sebeplerle insanı yolundan alıkoymak için bozguncu fikirler ve eleştiriler ortaya sürülebilir. Bu durumlarda zayıf iradeli kimseler hemen tereddütlere düşerler, bocalamaya başlarlar. Tereddüt irade zayıflığını gösterir, tereddüde başlayan insanın başarmak azim ve iradesi zayıflar. Sebat ve metanet, sosyal hayatın her yönünde, iş ve ticaret hayatında herkes için çok gerekli bir özelliktir. Özellikle devlet işlerinin başında yönetici ve yürütücü durumunda olan kimseler için bu yetenek şarttır. Basit ve özel amaçlarla yapılan eleştirilerle her gün fikir ve karar değiştiren bir yönetici verimli iş göremez. Tarihte büyük işler başarmış olan komutanlar, ilim alanında büyük keşifler yapan bilginlerin hepsi sebatla çalışan ve tuttuğu yolda metanetle yürüyen kişilerdir. “Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” [i][1]
Hz. Peygamber (s.a.v.), vahyin ilk yıllarında on üç sene kadar Mekkelilerin her türlü hakaret ve saldırılarına metanetle karşı durmuş ve irşat görevine devam etmiştir. Hak Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara sebat ve metaneti şöyle tavsiye etmektedir: “Ey Müslümanlar, bir toplulukla karşılaşırsanız, dayanın (sebat edin), başarıya ulaşabilmeniz için Allah (c.c.)’ı çok anın!” [ii][2]
Hizmette başarı sağlamanın en esaslı anahtarı sabır ve sebattır. Allah Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur: “Ey îmân edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allah’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” [iii][3]
Hizmet ehlinin, türlü zahmet ve meşakkatlerle karşı karşıya kalması gayet tabiîdir. İşte bu zorluklar karşısında sebat gösterip sabırla yola devam edilirse, ilâhî yardıma mazhar olunacak ve Allah (c.c.)’ın izniyle başarıya ulaşılacaktır. Sebat ve metanet üstün bir meziyettir ama bunun sürekli olarak akıl tarafından denetimi de şarttır. Bir işte sebatla devam ederken onun kötü sonuçlar vereceği kesin olarak anlaşılınca ondan vazgeçmek veya başka yönlere yönelmek gerekir. Böyle olmaz da tutulan yanlış yolda bilinçsizce yürümekte devam edilirse buna sebat değil; inat ve inatçılık denir. Tutulan bir yolun yanlışlığı ya daha başlangıçta iyi düşünülmemesinden yahut işin verimsizliği, yanlışlığı hakkında yeni delillerin ortaya çıkmasıyla anlaşılır. Bazı kimseler vardır ki yanlış bildikleri veya anlayamadıkları bir konu hakkında kendisine doğrusu söylendiği halde yine fikirlerinde ısrar ederler. Yanlışta ve hatada ısrar inatçılıktır, inatçılık kişilere büyük zararlar verir. Böyle insanlar kendilerine doğru yol gösterildiği halde karanlıkta gözü kapalı yürüyen ve sonunda çukura düşen kimseye benzerler.
Sebat ve metanet iyi bir meziyettir ama gerçeği görmek ve kendisine bunu gösterenlere teşekkür ederek yolunu değiştirmek de daha büyük bir meziyettir. Halkımızın dilinde inatçılığın zararlarını göstermek için ‘keçi inadı’ deyimi vardır. İnatçılık bir bakıma sebat ve metanetin taşkın ve aşırı şeklidir. Onun azlık ve zayıf şekline de döneklik, maymun iştahlılık denir. İnatçılık ne kadar kötü ise döneklik ve bir şeyde sebat göstermemek de o kadar kötüdür. Dönekler, maymun iştahlılar, iradesi zayıf, bukalemun gibi her gün renk değiştiren zayıf karakterli kişilerdir.
Bu insanların çoğu cahil yahut ahlâki bakımdan zayıf karakterli kimselerdir. Hiçbir işte kendilerine güvenilmez, hayattaki başarıları da gelip geçicidir. İlk zamanlarda girdikleri kalıba çabuk uydukları için çevresindekileri aldatırlar, fakat kısa azmanda döneklikleri ortaya çıkar. Şeref ve haysiyetleri kalmaz.
İnatçılığın kötülüğü hakkında ilâhî buyruk şöyledir: “Fütuhat (zafer) istediler ve Hakk’a karşı gelerek, inat eden her zorba da hüsran oldu (çöktü).” [iv][4]
Meskenete ve inatçılığa düşmeden fikirlerinde, işlerinde sabır ve sebat! İşte İslâm ahlâkının temel ilkelerinden biri budur. [v][5]
Bunun yanında İslam ahlâkının temel ilkelerinden birisi de iyi ve isabetli işlerde sebat edilmesidir. Allah (c.c.)’ın yasakladığı kötü işlerde sebat edilmez, onlardan derhal dönmek ve uzaklaşmak gerekir. Hizmette muvaffakiyetin en esaslı anahtarı sabır ve sebattır. Allah Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allah’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” [vi][6]
“İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahy ediyordu: Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun.” [vii][7]
“Allah'a ve O'nun Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile za'fa düşersiniz, rüzgârınız (kesilip) gider. Bir de sabr (ve sebat) edin (katlanın). Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[viii][8]
Rasûlullah (s.a.v.) ve ashabı, müşrikleri ve Ehl-i kitabı Allah (c.c.)'ın emrettiği üzere bağışlıyorlar, onların eza ve cefalarına sabrediyorlardı. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştu: “Muhakkak siz, malınızla ve canınızla imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve Allah'a ortak koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvaya sarılırsanız, işte bu, uğrunda azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir.” [ix][9]
Ağaç, dikildiği yerde durursa gelişir, meyve verir. Fakat bir yerden çıkarılıp başka yere, oradan çıkarılıp bir başka yere dikilirse kurur. İnsan da öyledir. İşinde sebat ederse işinin ehli olur, çevresinde tanınır ve yararlı hizmetler yapar.
Onun için sebat, hayatın her döneminde kişiyi başarıya götüren iyi huyların başında gelir. Fakat her başladığı işi yarıda bırakan insan hiçbir işe yaramaz.
Sebat faziletine sahip olan kişi olgunluğu elde etme yolunda azmi, gayreti kırılmadan ayakta durur ve makul isteklerine kavuşmak uğrunda her türlü zorluk ve sıkıntılara katlanır. Huy ve aklın metanetinden ibaret olan sebat fazileti, diğer faziletlerin de elde edilmesi için kuvvetli bir araçtır. Bazen sanat ve marifetin yerini de tutar. Özellikle savaşlarda dayanma ve cesaret gerektiren kritik dönemlerde sebatın binlerce silaha bedel olduğunu kimse inkâr edemez. [x][10]
Anlaşılmaktadır ki İslam’da sebat etmek, Müslümanlar için zorlu ve fakat soylu bir tavırdır. Zaman sana uymazsa, sen zamana uy sözü, tam bir kişiliksizliği ve büyük bir iflası ifade etmektedir. Nefsani arzuların hakim olduğu bir hayata uymak değil, hayatını hakka uydurmak gibi kutlu bir amacı ve görevi bulunan Müslümanların bu tür aldatmacalara karşı uyanık olmak ve kararlı davranmak zorunda oldukları açıktır.
Bu ve benzeri örnekler gösteriyor ki İslâm’da sebat etmek, sünnetteki örneği her şeyin önünde tutmakla mümkün olmaktadır.
İslam'da sebat etmek, ümmeti böyle bir ayıptan kurtaracak ilk fikrî ve fiilî adım olacaktır. Çağlar, İslam toplum yapısını tanıma imkânını bulduğu ölçüde ondan etkilenecektir. Aksi halde, Müslümanlara günün yaşayış biçimini meşru göstermekten başka teselli veya avunma yolu kalmamaktadır. Her avunmanın sonunda mutlak bir pişmanlığın bulunduğu da herkes tarafından bilinmektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki, İslam’da sebat etmekten başka çaresi olmayan Müslümanların, kendi özellikleri ve güzellikleriyle fert ve toplum yaşayışlarını gerçekleştirip sündürebilmelerinin en kestirme yolu, Sünnet'e güçleri ölçüsünde uymaya çalışmaktır. Çünkü İslam ümmetinin bütün ayrıcalıkları, sünnet tarafından hayata geçirilmiştir. O halde ülkemiz Müslümanlarının gündemi Sünnet'e uygun bir günlük yaşayışı başarmaktır. Yoksa günlerin getirdiği anlayış ve uygulamaların peşine takılıp diğer milletleri ve toplulukları şuursuzca taklit ederek yuvarlanıp gitmek değildir. [xi][11]
[i][1] Bakara sûresi, 2/250.
[ii][2] Enfal sûresi, 8/45.
[iii][3] Âl-i İmrân Sûresi, 3/200.
[iv][4] İbrahim sûresi, 14/15.
[v][5] İslâm’da Ahlâk, Osman Pazarlı, s.293.
[vi][6] Âl-i İmrân Sûresi, 3/200.
[vii][7] Enfal Sûresi, 8/12.
[viii][8] Enfal Sûresi, 8/46.
[ix][9] Al-i İmran Sûresi, 3/186.
[x][10] Tasvîr-i Ahlâk, A. Rıfat.
[xi][11] İ. Lütfi Çakan, İslam’da Sebat Etmek, Altınoluk 1995.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder