KIYAMET GÜNÜNDE ŞEFAAT VE ALLAH’IN MERHAMETİ
Ey kardeşim öncelikli olarak ve her şeyden önce şunu aklında çıkarma ve bilmiş ol ki, Allah’ın kıyamet gününde katında şefaat etmeleri için izin vermediği hiçbir kimse asla şefaat edemeyecektir. Allah’ın kendilerine şefaat izni verdiği kimselere de Allah şefaat etmeleri için ilhamda bulunacak, Allah da o kimselerin Allah’ın dilediği bazı kimselere şefaat edebilmeleri için izin verecektir. Böyle bir izin olmaksızın kimsenin şefaatte bulunması imkânı yoktur. Kaldı ki Allah Teala da şöyle buyuruyor:
“Onun katında kim şefaat edebilir?” (Bakara, 2/255)
İşte şefaat konusuyla ilgili bazı ayet mealleri, yüce Allah aşağıda mealini sunacağımız ayetlerde buyuruyor ki:
“O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.” (Ta Ha, 20/109)
Allah peygamberlerinden haber verdiği ayette buyuruyor ki: “Onlar, Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar Allah korkusundan titrerler.” (Enbiya, 21/28)
Nitekim bu manada birçok ayet bulunmaktadır. Kıyamet gününde şefaat edecek olanlar şu kimselerdir; Peygamberler, şehitler, âlimler, fakirler ve melekler. Ancak Allah’ın rahmeti bütün bu sayılanların şefaatinden çok daha geniş ve kapsamlıdır.
Hiç kuşkusuz o gün insanlara şefaat edecek olan en büyük şefaatçi Peygamberimiz (as) olacaktır. Makamı da en üstün olacak olan da yine efendimizdir. Çünkü onun bu şefaati tüm varlıkları içerdiğinden buna makamı Mahmud denmektedir. En büyük şefaat denen bu husus tüm yaratılanları kapsaması sebebiyledir. Bundan başka Peygamberimizin (as) ayrıca sadece ümmetine özgü olarak özel şefaati de olacaktır.
Buhari ile Müslim Enes’ten rivayet etmişlerdir. Rivayete göre Allah Resulü (as) Makamı Mahmud’u anlattıktan sonra şöyle buyurmuştur:
“… Sonra Rabbim için secdeye kapanırım. Yüce Allah şöyle buyurur: Ey Muhammed! Kaldır başını, konuş, sözün dinlenecek ve iste dilediğin de verilecektir. Şefaat et, şefaatin de kabul olunacaktır. Bunun üzerine ben derim ki: Rabbim! Ümmetimi istiyorum, ümmetimi! Kendisine denir ki; git, kalbinde bir buğday veya bir arpa danesi ağırlığınca iman bulunan kim varsa, onu oradan çıkar. Ben de gidip denileni yaparım. Bu defa tekrar Rabbime döner ve yine o bana öğrettiği hamd ve övgülerle Rabbimi över ve sonra da gelir yine secdeye kapanırım. Yine tıpkı birincisinde olduğu gibi bana sorulur. Ben de: Ey Rabbim! Ümmetim nerede ümmetimi istiyorum, derim. Bunun üzerine bana denilir ki: Git, kimin kalbinde hardal danesi kadar bir imanı olan varsa, onu oradan çıkar. Ben de hemen oraya gider ve denileni yaparım. Sonra yeniden Rabbimin huzuruna dönerim, daha önce davrandığım gibi hareket ederim, bunun üzerine yine bana ilkinde olduğu gibi “Kaldır başını” denilir. Ben de: “Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum” derim. Yine bana denilir ki: “Git, kimin kalbinde bir hardal danesi ağırlığından daha az ağırlıkta bir iman varsa, onları ateşten çıkar.” Ben de hemen gider ve denileni yaparım. Sonra tekrar Rabbime döner ve Ona bana öğrettiği o hadlerle hamd ederim ve sonra tekrar secde için yere kapanırım. Bana denilir ki:
Ey Muhammed! Kaldır başını! Konuş, sözün dinlenecek ve dile, dilediğin de verilecektir. Şefaat et, şefaatin de kabul olunacaktır. Ben de derim ki: “Rabbim! Bana izin ver, Kim La İlahe İllallah demişse onlara şefaat edeyim.” Bunun üzerine yüce Allah, “bu, senin için değildir veya bu, sana ait bir iş değildir. Ancak İzzetim, Celalim, Kibriya’m ve Azametim için kim La İlahe İllallah demişse onu ben mutlaka oradan çıkaracağım.” diye buyurur.”[7][1]
Bu hadisten anlaşılan şu ki, o kimseler amelleri gereği cehennemde azap olunacakları kadar azap göreceklerdir. Sonra Allah Teala, Muhammed’i onlar için şefaatçi kılacak, böylece onlar da cehennemden kurtulmuş olacaklardır ama bu birkaç defada gerçekleşecektir.
Buhari, Müslim ve daha başkaları Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) buyurdu ki: “Her bir peygamberin kabul olan bir duası vardı. Onlar o dualarının sonucunu bu dünyada isteyerek aceleci oldular. Ancak ben duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat edebilmek için o güne gizledim. Ümmetimden herkim Allah’a ortak koşmadan ölecek olursa, Allah’ın dilemesiyle o buna nail olacaktır.”[8][2]
Ebu Davud ve Tirmizi Cabir’den (ra) rivayet ediyorlar. Demiş ki, Allah Resulü (as) buyurdu ki: “Ümmetim içinden öyle kimseler var ki, bir tek kişiye şefaat edecektir, kimisi iki kişiye, kimisi bir kabileye ve kimileri de büyük kitlelere şefaat edeceklerdir. Benim şefaatim ise, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.”[9][3]
Şehit düşen kimseler ise, bunlar da kendi ailesi ve yakın çevresi olmak üzere yetmiş kişiye kadar şefaat edeceklerdir.
İbn Mace ve Taberani Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyorlar, Allah Resulü (as) buyurmuş ki: “Şehit, şehit düştüğü anda akan ilk kandamlasıyla bağışlanacaktır, hurilerle evlendirilecektir ve ailesi bireylerinden de yetmiş kişiye kadar şefaat edecektir.”
Âlimler ise, dünyada hidayetlerine sebep oldukları kimseler hakkında Allah onları şefaatçi kılacaktır. Allah Teala kendilerine: “Bakın hele, hidayete ermelerine sebep olduğunuz kimseler varsa onları alın, kendinizle birlikte cennete sokun.”
Fakirlere gelince; Peygamber’den rivayet olunduğuna göre o şöyle buyurmuştur: “Fakirler yanında yer edinin. Çünkü kıyamet gününde onlar için bir devlet, imkân vardır.” Bunun üzerine oradakiler:
“Ey Allah’ın Resulü! Onların devleti nedir?” diye sorduklarında, Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Onlara, bakın hele, kimler size bir lokma, bir ekmek kırıntısı yedirdi ise veya size bir giysi giydirdiyse alın onu, kendinizle birlikte cennete sokun, denilecektir.”[10][4]
Meleklere gelince, yüce bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Göklerde nice melekler var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.” (Necm, 53/26)
Allah’ın rahmetine gelince, işte o herkesi kuşatacak şekilde geniştir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Rahmetim her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inanlara yazacağım.” (Araf, 7/156)
Yüce Allah bir bakla ayette de şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 39/53)
Buhari ve Müslim Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Allah varlıkları yarattığında, Arşın üstünde katında bulunan bir kitapta, ‘Şüphesiz benim rahmetim, gazabıma galebe çalmıştır.”[11][5]
Buhari ve Müslim Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki, Allah Resulü’nün (as) şöyle buyurduğunu dinledim: “Allah rahmetini yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz adedini kendi katında tuttu. Sadece bir tanesini yeryüzüne indirdi. İşte tüm yaratılmışlar bu bir tanesinin eseri olarak merhamette bulunurlar. Hatta dört ayaklı bir hayvan bile yavrusunu çiğnememek için bu merhametin eseri olarak ayağını kaldırır.”[12][6]
Müslim’in bir rivayetinde ise şu lafızlar yer almaktadır: “Şüphesiz yüce Allah’ın yüz rahmeti vardır. Allah bunlardan sadece bir tanesini tüm insanlar, cinler, hayvanlar ve böcekler arasında paylaştırarak indirmiştir. İşte onlar bundan ötürü birbirlerine şefkat ederler; bundan dolayı birbirlerine merhamet ederler ve vahşi hayvanlar da bu sayede yavrusuna merhamet eder. Allah kalan doksan dokuz rahmetini ise ertelemiştir. İşte Allah ertelediği bu doksan dokuz rahmeti ile kıyamet gününde kullarına merhamet edecektir.”[13][7]
İşte yüce bu, her varlığı kapsayacak olan rahmetiyle kullarına merhamette bulunduğu zaman, bu rahmet, kulları içerisinden, “La İlahe İllallah” diyen herkesi kuşatacaktır. İşte böyle bir anda şeytan bile, kendisini de bu rahmet kapsamında bağışlanacağı umuduna kapılacaktır.
Buhari ile Müslim İbn Ömer’den rivayet ediyorlar. İbn Ömer demiş k, Allah Resulüne (as) esirler getirildi. Bir de ne görelim, getirilen esirler arasında bir kadın aranıp duruyor. Esirler arasında bir çocuk görünce, hemen onu alıyor, onu bağrına basıyor ve onu emziriyor. İşte bu manzara karşısında Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Siz bu kadının çocuğunu alıp ateşe atacağına inanır mısınız?” Biz de, “hayır” dedik. Bunun üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Şüphesiz bu kadının çocuğuna gösterdiği merhametten daha çok Allah kullarına merhamet eder.”[14][8]
Öyleyse kardeşi! Sana tavsiyem, Allah’ın rahmetini elde etmek ve kurtuluşa ermek istiyorsan, hemen Allah’a itaat et, Onun emir ve yasakları doğrultusunda vazifeni yap. Allah’ın rahmeti geniştir, diye kendini aldatma. Eğer sen Allah’ın rahmetini elde etmek istiyor ve buna ermeyi diliyorsan, hemen onun yoluna gir. Onun rızasının olduğu yerleri ara. Kaldı ki Kur’an-ı Kerim bu yolları gayet açık olarak göstermiştir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Rahmetim her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inanlara yazacağım. Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygamber’e uyanlar var ya, işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur'a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Araf, 7/156–157)
Ahmed İbn Hanbel, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve daha başkaları Abdullah İbn Amr’dan rivayet ediyorlar. Abdullah demiş ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Şanı yüce ve mübarek olan Rahman Allah, merhametli olanlara merhamet edecektir. Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökteki de size merhamet etsin.”
İşte Onun yoluna girenler için rahmet ve merhamet yolu. Ancak ben hiç çalışmadan Allah bana rahmetiyle muamele etsin, deyip oturmak, kendini aldatmak demektir.
Nitekim şanı yüce ve mübarek olan Allah Kudsi bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Ey kulum! Sen ne kadar yüzsüz bir adamsın ki, benim rahmetimden yararlanmayı istiyorsun ama bana itaate ve kulluk etmeye gelince, cimrilik edip geri duruyorsun. Nasıl olur ki, biri bana itaatte geri duracak ve ben de ona karşı oldukça cömert davranacağım! Bu hiç olacak bir iş mi?”
[11][5] Müslim, Tevbe, h:2751
[12][6] Müslim, Tevbe, h:2752
[13][7] Müslim, Tevbe, h:2752/19
[14][8] Müslim, Tevbe, 2754/22
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamdahayat.com/ news.php?readmore=23
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamdahayat.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder