ÇALIŞMA VE DÜRÜSTLÜK-1
Çalışma
Fert ve toplum hayatının huzurlu ve düzenli bir şekilde devam edebilmesi için mutlaka yerine getirilmesi gereken temel ilkeler ve değerler vardır. İşte hayatın bu zorunlu ve vazgeçilemez ilkelerinden biri de “dürüst çalışma” ilkesidir.
Burada öncelikle Yüce dinimiz İslam’ın çalışma ve dürüstlüğe vermiş olduğu önem üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Allah, en güzel biçimde yaratıp,[1] varlıkların en şereflisi kıldığı insana sayısız nimetler bahşetmiş,[2] ancak bu nimetleri elde ederek onlardan faydalanabilmeyi insanın çalışıp kazanmasına bağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de çalışmanın önemini ve gerekliliğini gösteren bir çok ayeti kerime bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazılarında Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
فَإِذَاقُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِوَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيراً لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz” (Cuma, 62/10).
Ayette geçen “Allah’ın fazlı (lütfu)” ifadesi, çalışmayı da kapsamaktadır[3].
وَأَنلَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى. وَأَنَّسَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى.
“İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir” (Necm, 39,40).
Bu ayet, ahirette herkesin dünyada yaptığının karşılığını göreceğini ifade etmekte ise de dünyada çalışmayı da içermektedir[4].
Âyetler, çalışmanın gerekli olduğuna, dünya işlerinde başarılı olmanın çalışmaya ve üretmeye bağlı olduğuna işaret etmektedir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de bir çok hadisinde çalışmanın önemini ve gerekliliğini ortaya koymuş, insanları çalışıp kazanmaya teşvik etmiştir. Bu hadislerden bazılarında Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
مَا أَكَلَ أَحَدٌطَعَامًا قَطُّ خَيْرًا مِنْ أَنْ يَأْكُلَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ وَإِنَّ نَبِيَّاللَّهِ دَاوُدَ عَلَيْهِ السَّلَام كَانَ يَأْكُلُ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ.
"Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir. Allah'ın peygamberi Davut (a.s.) da elinin emeğinden yerdi. "[5]
مَا كَسَبَ الرَّجُلُ كَسْبًا أَطْيَبَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ.
"Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir."[6]
Bu hadisler, hem çalışmanın önemini ve hem de bizzat çalışarak, emek sarf ederek, üreterek elde edilen kazancın ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.
Bu hadislerde övgüyle bahsedilen çalışma, sadece tarlada, bağ ve bahçede bedenen çalışmayı değil, gerek beden ve gerekse zihin gücüne dayalı olarak sarf edilen, hayatı daha da yaşanabilir hale getirmeye katkı sağlayan her türlü emek ve çalışmayı kapsamaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, sözleriyle insanları çalışmaya teşvik etmekle kalmamış, bizzat çalışmak suretiyle de insanlara örnek olmuş ve şu olayda olduğu gibi onlara çeşitli çalışma ve kazanç yollarını da göstermiştir.
Bir sahâbî Peygamberimizden bir şeyler istemişti.
- "Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam:
- "Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var."
- "Onları bana getir!" dedi. Adam gidip getirdi. Peygamberimiz eşyayı eline aldı ve,
"Şunları satın alacak yok mu?" diye sordu. Biri,
"Ben bir dirheme satın alıyorum" dedi. Peygamber Efendimiz,
- "Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan biri,
- "Ben onlara iki dirhem veriyorum" dedi. Peygamberimiz eşyayı ona sattı. İki dirhemi alıp istekte bulunan kişiye verdi ve,
- "Bunun biriyle ailen için yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Peygamber Efendimiz, ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra,
"Git, odun topla, sat ve on beş gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resûlullah Efendimiz ona şöyle buyurdular:
هَذَا خَيْرٌ لَكَ مِنْأَنْ تَجِيءَ الْمَسْأَلَةُ نُكْتَةً فِي وَجْهِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّالْمَسْأَلَةَ لَا تَصْلُحُ إِلَّا لِثَلَاثَةٍ لِذِي فَقْرٍ مُدْقِعٍ أَوْلِذِي غُرْمٍ مُفْظِعٍ أَوْ لِذِي دَمٍ مُوجِعٍ.
"Bu senin için, Kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır. Dilenmek, sersefil, fakir düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir." [7]
Bu hadis ile dilenmeyi yasaklayan çok sayıdaki diğer hadisler[8], mutlaka çalışmak gerektiğini, tembellik, miskinlik ve dilenciliğin insan onuruyla bağdaşmadığını, bu kötü tutum ve davranışların asla bir müslümana yakışmayacağını göstermektedir.
Zikredilen ayet ve hadisler, kişininkendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeye, ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar helâlinden kazanmasının farz olduğuna delalet etmektedir. Ayrıca dinimizde meşru yollardan çalışıp kazanma ibadet ölçüsünde değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Öte yandan, İslam’ın, iş ve ticaret hayatıyla ilgili olarak çeşitli hukuki ve ahlaki düzenlemeler getirmiş olması da, çalışmaya verdiği önemin bir başka göstergesidir.
Kur’an’da, yalnız dünya varlığını isteyenlerin yerilip, her iki dünyanın güzelliklerini isteyenlerden takdirle söz edilmesi;[9] insana, Allah’ın kendisine verdiği şeylerde ahiret yurdunu arayıp, dünyadan da nasibini unutmamasının emredilmesi[10] İslam’ın, hem dünya, hem de ahiret için çalışmayı ve aynı zamanda ikisi arasında makul bir denge kurulmasını öngördüğüne işaret etmektedir.
İnsanların, dünyada huzurlu, mutlu, onurlu bir hayat sürdürebilmeleri, dünya nimetlerinden yararlanabilmeleri, ülkelerin mamur hale gelmesi, gelişip kalkınması, refah, huzur ve düzene kavuşması hiç şüphesiz çalışmaya bağlıdır.
Fertler ve toplumlar söz konusu nimet ve güzelliklere çalışmaları nispetinde kavuşurlarken, tembellikleri nispetinde de bunlardan mahrum kalırlar.
İnsanın çalışma ruhunu ve azmini yok ederek onu sefalet ve rezalete sürükleyen tembellik, toplumun da geri kalmasına, diğer toplumlar karşısında onur ve saygınlığının sarsılmasına yol açar.
Meşru yollardan çalışıp kazanan fert ve toplumlar huzur, sükun ve refah içerisinde yaşamanın zevk ve mutluluğuna ererken, tembellik hastalığına yakalanan ve bundan kendisini bir türlü kurtarmayan fert ve toplumlar ise fakirlik, geri kalmışlık, kargaşa, huzursuzluk gibi pek çok sıkıntı ve problemin ıstırabıyla karşı karşıya kalırlar.
Dürüstlük
Yüce dinimiz İslam’ın çok değer verdiği temel ahlaki prensiplerden biri de dürüstlüktür.
Dürüstlük, sözde ve davranışlarda din ahlak ve toplumun öngördüğü ilkelere uygun davranma, özü-sözü bir olma halini ifade eder. Daha açık bir ifade ile, gerçeğe ve kurala, akla ve mantığa uygun; tam, eksiksiz, istenildiği gibi, kusursuz, yanlışsız, hilesiz; eğri, çarpık ve yalan olmayan; her türlü kötülükten uzak; yasa, yöntem ve ahlaka bağlı olmak demektir.[11]
Dürüstlük konusundaki pek çok ayet ve hadisten bazıları şunlardır:
Kur’an’ın daha ilk suresinde kendisine;
“ اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ”
“…Bizi dosdoğru yola ilet…” (Fatiha, 1/6) diye dua etmemizi emrederek, bizleri dürüstlüğe sevk eden Yüce Allah, bir başka ayette ise şöyle buyurmaktadır:
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْإِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür”( Hud, 11/112) .
Bu ayetle ilgili olarak Abdullah b. Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bütün Kur’an içinde Allah Resulüne bu ayetten daha ağır ve daha çetin bir ayet inmemiştir. Bu nedenle Peygamberimiz
" شَيَّبَتْنِي هُود وَأَخَوَاتهَا "
“Hûd sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur[12].
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
[1] Tin, 95/4.
[2] İbrahim, 14/34.
[3] Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, V, 18, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971.
[4] TDV İlmihal II, s. 331.
[5] Buhârî, Büyu, 15, I, 9.
[6] İbn Mâce, Ticârât, 1. XVIII, 724.
[7] Ebu Davud, Zekât 26. VIII, 292; İbnu Mace, Ticârat 25. XVIII, 740.
[8] Buhari, Zekât, 50, 52, I, 129, 130, Büyü' 15, I, 9; Müslim, Zekât, 35. IV, 720.
[9] Bakara, 2/200,201.
[10] Kasas, 28/77.
[11] TDK Türkçe Sözlük, I, 389, 390, 421.
[12] Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 57, V, 402.
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder