Bir Müslüman, İslamiyet’i söz ile temsil ettiği gibi hâl dili ile de temsil etmeli. Müslümanlığı hâl ile yaşamalı. Şüphesiz ki bunun önemli alâmetlerinden birisi de helâl kazanç. İşte Ebû Hanife Hazretleri’nin hikâyesi, Müslüman’ın, hayatında helâl kazanca ne kadar önem vermesi gerektiğini anlatan bir ibret tablosu…

Ebû Hanîfe Hazretleri, ticaretle geçinen hayli servet sahibi zengin bir kimseydi. Ancak ilimle meşgul olduğundan ticârî işlerini vekili vasıtasıyla yürütür, kendisi de yapılan ticaretin helâl dâiresi içinde olup olmadığını kontrol ederdi.

Bu hususta o derece hassastı ki bir defasında ortağı Hafs bin Abdurrahman’ı kumaş satmaya göndermiş ve ona:

“–Ey Hafs! Malda şu şu özürler var. Onun için bunu müşteriye söyle ve şu kadar ucuza sat!” demişti.

Hafs da, malı İmâm’ın belirttiği fiyata satmış, ancak ondaki özrü müşteriye söylemeyi unutmuştu.

Durumu öğrenen Ebû Hanîfe Hazretleri, Hafs bin Abdurrahmân’a:

“–Kumaşı alan müşteriyi tanıyor musun?” diye sordu.

Hafs’ın, müşteriyi tanımadığını belirtmesi üzerine İmâm, helâl kazancının lekeleneceği endişesiyle, satılan maldan elde edilen kazancın tamamını sadaka olarak dağıttı.

İşte onun bu takvâsı, maddî-mânevî ticaretine ziyadesiyle bereket oldu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsâna Tasavvuf, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/helal-kazanc-hususunda-ebu-hanife-ol.html