ZARURAT-İ DİNİYYE
Yüce Allah’ın Hz. Ademle başlayan ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ile son bulan bütün peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dinlerin hepsi insanların kendi menfaatleri içindir. Dünya ve ahiret mutluluğunun kazanılması içindir. Yanlışın doğrudan ayrılması, dünya sıkıntıları ile karşılaşılmaması, ahirette ise kaybedenlerden olunmaması içindir. Peygamber Efendimiz ile bizlere gönderilen İslam ise bütün dinlerin sonuncusu, kemali ve Allah-u Teala tarafından ahirete kadar gelecek insanlardan kabul edeceği tek dindir.
Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin Hadisleri incelendiği zaman görülecektir ki; İslam Dininde hükümler beş gayeyle konulmuştur. Hükümlerde, kulların mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmeleri için şu beş şey hedef tutulmuştur:
1– Canın Muhafazası,
2– Malın Muhafazası,
3– Dinin Muhafazası,
4– Aklın Muhafazası,
5– Neslin Muhafazası.
İslam Dininin ana maksatları olarak ifade edilen makasıd-i diniye yani beş ana prensip, İslam dininde herhangi bir konu hakkında fetva verirken gözetilmesi gereken prensiplerdir. Hangi konuda fetva verilmesi gerekirse gereksin bu beş ana prensibe uygunluk arz etmelidir. Müçtehit, fetva vereceği konu hakkında gerekli bütün bilgileri toplayıp, o konu ile ilgili naslara vakıf olduktan sonra, yorumlama ve güncelleme yapabilmeli, en önemlisi ise vermiş olacağı fetva makasıd-i diniyye (beş ana gayeye) uygunluk arz etmelidir.
Canın Muhafazası:
İslâm’da insan hayatı kutsal ve dokunulmazdır. Yaşamak bizlere yüklenmiş bir borçtur.
Bu sebeple dinimiz insan hayatını her türlü saldırıdan korumuş, insanların canına kıymayı haram kılmış, kan davaları yasak kapsamı altına alınmış, intihar yasaklanmış, hayatı tehlikeye düşüren şeylerden sakınmak ve bulaşıcı hastalıklardan korunmak gerekli kılınmıştır.
Allah canı korumak için yeme, içme, giyme gibi bir takım zorunluluklar getirirken cana kastetmeyi engellemek için hem dünyevi hemde uhrevi müeyyideler getirmiştir.
Kasten adam öldürene kısas, diyet, cehennem ve azabı; hataen öldürene kısas ve diyet cezaları uygulamasını getirmiştir. Ve yine işkence ve zulüm yapmayı, savaşta kadın, yaşlı çocuk ve din adamlarının öldürülmesini yasaklamıştır.
وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا
Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.[1]
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Bundan dolayı İsrâiloğullarına şöyle yazdık: Kim, bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu(n hayâtını kurtarmak sûretiyle) yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur. Andolsun elçilerimiz onlara açık deliller getirdiler, ama bundan sonra da onlardan çoğu, yine yeryüzünde israf etmekte(aşırı gitmekte)dirler.[2]
Rasulullah buyurdu ki:
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَتْلُ مُؤْمِنٍ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ زَوَالِ الدُّنْيَا
"Nefsim kudret elinde olan Allah’a yeminler olsun ki; Müminin öldürülmesi, Allah katında dünyanın yıkımından daha büyük (bir hâdise)dir.”[3]
Rasulullah buyurdu ki:
مَنْ قَتَلَ رَجُلًا مِنْ أَهْلِ الذِّمَّةِ لَمْ يَجِدْ رِيحَ الْجَنَّةِ، وَإِنَّ رِيحَهَا لَيُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ سَبْعِينَ عَامًا
Kim bir zımmiyi kasten ve haksız yere öldürürse o cennetin kokusunu alamaz. Halbuki onun kokusu yetmiş senelik yoldan duyulur.[4]
Rasulullah buyurdu ki:
لَوْ أَنَّ أَهْلَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ اشْتَرَكُوا فِي دَمِ مُؤْمِنٍ لَأَكَبَّهُمُ اللَّهُ فِي النَّارِ
Eğer gök ve yer ehli bir müminin kanını dökmede iştirak etseler, Allah onları cehenneme atardı.[5]
Ebu Bekre anlatıyor: Rasulullah buyurdular ki:
«إِذَا التَقَى المُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالقَاتِلُ وَالمَقْتُولُ فِي النَّارِ»،
İki Müslüman kılıçlarıyla karşılaştıklarında öldüren de ölen de cehennemdedir.
فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا القَاتِلُ فَمَا بَالُ المَقْتُولِ
Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Bu katildir fakat öldürülen niye ateştedir?
قَالَ: «إِنَّهُ كَانَ حَرِيصًا عَلَى قَتْلِ صَاحِبِهِ»
“Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu!”[6]
Peygamberimiz kan davalarının yasalandığını şöyle bildirmiştir:
“Ashabım! Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib’in torunu (amcalarımdan Hâris’in oğlu) Rabîanın kan davasıdır.”[7]
Yine Sevgili Peygamberimiz intihar eden kişinin cehennemde intihar ettiği hal üzere cezalandırılacağını bizlere bildirmiştir.[8]
Bu hadisten hareketle İslam Alimlerince İntihar eylemi de büyük günahlar arasında zikredilmiştir.
Rasulullah buyurdular ki:
«لَا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يُرَوِّعَ مُسْلِمًا»
Müslümanın Müslümanı korkutması helal değildir[9]
Rasulullah buyurdu ki:
«مَنْ أَشَارَ إِلَى أَخِيهِ بِحَدِيدَةٍ، فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَلْعَنُهُ، حَتَّى يَدَعَهُ …»
“Kim kardeşine (tehdit için) bir demir parçası ile işaret ederse bunu bırakıncaya kadar melekler ona lanet ederler.[10]
Hayatı korumak için, zaruret halinde, haram şeyleri yemek caizdir.
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْزيرِ وَمَا اُهِلَّ بِه لِغَيْرِ اللّٰهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا اِثْمَ عَلَيْهِ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحيمٌ
“Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir.”[11]
İslam’da işkence yapmak yasaklanmıştır:
Rasulullah buyurdular ki:
وَلَا تَغُلُّوا، وَلَا تَغْدِرُوا، وَلَا تَمْثُلُوا، وَلَا تَقْتُلُوا وَلِيدًا،
“Ganimette hainlik yapmayınız, sözlerinize bağlı kalınız, insanların uzuvlarını kesmek suretiyle işkence yapmayın, hiçbir çocuğu öldürmeyiniz.”[12]
Bir kudsi hadis ise şöyledir:
لَا تُمَثِّلُوا بِعِبَادِي
Allah buyurdu ki: Kullarıma işkence yapmayın![13]
Malın Muhafazası:
İslam Dini, mülkiyet kazancını, meşrû yolla elde etmeyi emretmiştir. Malın korunması ve muhafazası için en güzel maddi ve manevi tedbirleri almıştır.
Çalmak, gasp, yağma, rüşvet, gasp, kumar, dolandırıcılık, aldatmak, hile, karaborsa, tefecilik, faiz, israf, haksız ve haram yolla elde edilen mallar gibi gayr-i meşru kazançları haram kılmıştır. Zayi ve telef edilen mallar için tazmin zorunluluğunu getirmiştir. Ayrıca zekat, sadaka ve benzeri uygulamalarla başkalarının hakkını gözetmeyi de prensip haline getirmiştir.
Bütün tedbirler mal emniyetini sağlamak içindir. Kimsenin malına dokunulamaz. Başkasının mülkünde tasarruf edilemez.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلاَ تَقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ إِنَّ اللهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.”[14]
Kur’an-ı Kerimde hırsızlık için çok ağır ceza getirilmiştir.
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا اَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللّٰهِ
Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin.[15]
Başkasına ait bir malı zor kullanarak almak anlamına gelen gasp İslam Dininde haram kapsamı altına alınmıştır.
Rasulullah buyurdular ki:
“Kim bir karış toprağı gasp ederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir”[16]
Rüşvet olarak alınan ve verilen şey haramdır. Rüşvet insanlar arası ilişkileri bozmakla kalmayıp, toplumsal birlikteliğe de zarar vermektedir.
Abdullah ibn Ömer anlatıyor:
" لَعَنَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الرَّاشِيَ وَالْمُرْتَشِيَ
Rasulullah rüşvet alana ve verene lanet etti.[17]
Ailenin nafakasını, geçimini sağlamak için çalışmak ibadettir.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
“Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir.”[18]
Haram kazançlardan olan ve elde bulunan malı artırmak şöyle dursun ziyana uğratan hususlardan biride faizdir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız faizden artakalanı bırakın.”[19]
اَلَّذينَ يَاْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذى يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا اِنَّمَاالْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰوا وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰوا
“Faiz (riba) yiyenler, ancak kendisini şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal faizi ise haram kılmıştır.”[20]
Dinin Muhafazası:
Kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmelerini, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahale ve sınırlamaya maruz kalmadan uygulamalarını, kendi dinleriyle ilgili eğitim almalarını, başkalarını eğitmelerini garanti altına alma hakkını ifade eder.
اُدْعُ اِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِىَ اَحْسَنُ
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır, onlara karşı en güzel metotlarla mücadele et.[21]
لَااِكْرَاهَ فِى الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَىِّ
Dinde zorlama yoktur; artık doğru eğriden ayrılmıştır.[22]
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ
De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum).[23]
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ فِى الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Ey Muhammed! Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi birden iman ederlerdi. O halde iman etsinler diye insanları sen mi zorlayacaksın?[24]
Başkalarının kutsal değerlerine hakaret edilmez:
وَلاَ تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ فَيَسُبُّوا اللهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ…
Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek aşırı gidip de Allah’a sövmesinler…[25]
Bu konudaki güzel bir söz de şöyledir.
Kristal bir köşkte oturuyorsan başkasının camına taş atma!
Aklın Muhafazası:
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel vasıf akıldır. Dini mükellefiyetlerin ilk şartı akıldır, İslam, akıllı insanlara hitap eder.
Akıl dini anlama ve hususunda kitaplara ve peygamberlere muhtaçtır. Akıl vahiyle beslendiği müddetçe gerçek manada görevini yerine getirmiş olur. Kur’an-ı Kerim’de 70 ten fazla ayette “düşünmez misiniz? akıl etmez misiniz?” gibi sözcüklerin tekrarlanması ile aklın önemine vurgu yapılmaktadır.
İslam, aklın muhafazası birtakım hükümleri getirmiştir. Aklı zehirleyen ve izâle eden her şey yasaklanmıştır.
Örneğin; içki ve uyuşturucu maddeleri kullanmak yasaklanmıştır:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz.”[26]
Neslin Muhafazası:
Bir toplumun yükselmesi, o toplumun içindeki inançlı, bilgili, şahsiyetli, çalışkan ve dürüst insanların mevcudiyetine bağlıdır.
Nesillerini inançsızlık, bilgisizlik, tembellik, alkol, uyuşturucu, hayasızlık, hırsızlık, kumar gibi tehlikelerden korumayan milletlerin yarınları yoktur.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ…
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…[27]
Bu ayet nazil olunca Hz. Ömer: “Yâ Rasûlallah! Nefislerimizi koruruz fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz?” demişti.
Rasulullah şöyle buyurdu:
“Allah’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyeder ve Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emrederseniz. Bu şekilde onları korumuş olursunuz.”
Neslin muhafazası için yapılması gereken şeylerin başında, âile kurumunun korunması ve desteklenmesi gelmektedir.
Bu sebepli dinimiz insanları evliliğe teşvik etmektedir.
Rasulullah buyurdular ki:
يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ مَنِ اسْتَطَاعَ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ
“Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü (haramdan) daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur. Gücü yetmeyen ise oruç tutsun, çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.”[28]
Zina ise gayri meşru bir ilişkidir. Aile yuvasının kurulmasına engel olmakta, kurulan aile yuvalarının ise dağılmasına sebep olmaktadır.
وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً
“Zina’ya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”[29] (İsra, 17/32)
Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz
[1] Nisa, 4/93.
[2] Maide, 5/32.
[3] Nesai.
[4] İbn Hanbel, Nesai.
[5] Tirmizi.
[6] Buhari.
[7] Buhari, İlim, 37.
[8] Buhari, Tıb, 56.
[9] Ebu Davud.
[10] Müslim.
[11] Bakara, 2/173.
[12] Buhari, Cihad, 3.
[13] İbn Hanbel.
[14] Nisa, 4/29.
[15] Maide, 5/38.
[16] Buhari, Bedü’l-Halk, 2.
[17] İbn Hanbel.
[18] Ebu Davud, Sünnet, 29.
[19] Bakara, 2/278.
[20] Bakara, 2/275.
[21] Nahl, 16/125.
[22] Bakara, 2/256.
[23] Yunus, 10/108.
[24] Yunus, 10/99.
[25] Enam, 6/108.
[26] Maide, 5/90.
[27] Tahrim, 6.
[28] Buhari.
[29] İsra, 32.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder