BİRLİKTE YAŞAMANIN GETİRDİĞİ GÖREV VE SORUMLULUKLAR-1
İnsan sosyal bir varlıktır, dolayısıyla tek başına değil daima diğer insanlarla birlikte yaşar. Çünkü ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz. İnsanlar toplumda farklı iş ve görevler icra ederler.[1] Bu husus hem yaratılışın gereği hem de birlikte yaşamanın getirdiği bir zorunluluktur. Diğer taraftan bir toplumda yaşayan insanların ırkları, renkleri, dilleri, cinsiyetleri, boy ve kabileleri farklı olabilir. Bu, yüce Yaratıcı’nın hem takdiri hem de varlığının delillerinden biridir.[2]
İnancı, düşüncesi, işi, dili, ırkı ve kabilesi farklı insanlardan oluşan bir toplumda birlikte yaşamanın, sosyal yardımlaşma ve dayanışma açısından gerekli olmasına karşılık getirdiği bir takım sorumlulukları, hak ve görevleri de vardır. Bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi, temel haklara riayet edilmemesi toplumda bir takım sorunlar doğurur. Yüce Allah, yeryüzünün en saygın varlığı olan insanlar bu sorunlarla karşılaşmasınlar diye her topluma bir peygamber göndermiş ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara rehberlik etmiştir. Peygamberlerin tebliğ ettiği hak dinin amacı; nesli, canı, malı, aklı ve dini korumaktır. Bu ilkelerin korunması amacıyla bazı söz, eylem ve davranışlar haram kılınmış, insan haklarına saygı gösterilmesi emredilmiştir. Bu ilkeler, aynı zamanda bir toplumda birlikte yaşamanın hukukî ve ahlakî temel unsurlarını da ortaya koyar. Farklı ırk, inanç, düşünce ve davranışa sahip olan insanların bir toplumda güven, huzur ve barış içinde yaşayabilmeleri için karşılıklı hak, görev ve sorumlulukları yerine getirmeleri gerekir. Yüce Allah bu sorumluluk ve görevleri Nisa suresinin 36. ayetinde özlü bir şekilde şöyle bildirmektedir:
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övüp duran kimseleri sevmez."
Ayette iki temel görev ve sorumluluk bildirilmiştir: Biri Allah’a ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, diğeri Allah’ın kullarına ihsanda bulunmaktır. Allah’a ibadet; insanın yaratılış gayesidir.[3] Allah’a ibadet edebilmek için; O’nu isim ve sıfatlarıyla birlikte tanımak, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, emir ve yasaklarına uymak gerekir. Allah’ın kullarına ihsanda bulunmak, onlara karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmek ve onlara saygılı olmaktır.
Ayette insanların birlikte olduğu ve özel ilgi gösterilmesi gereken kimseler zikredilmiştir. Bunlar; anne, baba, akraba, yetimler, yoksullar, komşular, eş ve arkadaşlar ile yolcu v hizmetliler/işçilerdir. “Akraba” kapsamlı bir kelimedir. Kişinin çocukları, kardeşleri, ebe-dedeleri, torunları, amcaları, halaları, teyzeleri, dayıları, yiyenleri, kayın valide ve kayın pederleri, kayın biraderleri ve baldızlarıdır. Ayette zikredilenler, ya bir aile içinde veya mesken veya işyerinde komşu olarak yaşarlar veya bu insanlarla çeşitli vesilelerle sosyal ilişki içersinde olunur. Birlikte olmanın ve sosyal ilişkiler içerisinde bulunmanın getirdiği görev ve sorumluluklar, “ihsan” kelimesi ile yerine getirilmesi istenmiştir.
Anne-babaya ihsan; onlara iyi davranmak, ihtiyaçlarının karşılamak, isteklerini yerine getirmek hayır dua etmek, kaba ve kırıcı olmamak, onlara “öf” bile dememek, onları azarlamamak, bağırıp çağırmamak, dövmemek, dargın durmamak ve benzeri şekillerde olur.[4]
Akrabaya ihsan; ihtiyaçları olduğunda onlara maddi ve manevi anlamda yardım etmek, onları ziyaret emek, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmaktır. Akraba ile ilişkiyi sürdürmek dinimizde “sıla-i rahim” kavramı ile ifade edilir. Sıla-i rahim, farz bir görevdir.[5] Akraba ile ilişkileri sürdürmek, aile ve toplum hayatının huzur ve mutluluğu için gerekli bir husustur.
Aile fertlerinin ihsanı; karşılıkları görev ve sorumluluklarını yerine getirmekle gerçekleşir. İnsanların en çok birlikte olduğu ve birbirlerine karşı haklarının bulunduğu insanlar aile fertleri özellikle eşler ve çocuklardır.
Erkeğin ihsanı; aile kurumunun yönetimini iyi ve adaletli yapması,[6] eşi ve çocuklarının yeme, içme, giyinme, barınma, ısınma, eğitim ve sağlık gibi her türlü ihtiyaçlarını zamanında ve yeterince karşılaması[7] onları dünyevî ve uhrevî zararlardan koruması,[8] ibadete teşvik etmesi,[9] onlara güzel söz söylemesi, yalan söylememesi, onları aldatmaması,[10] aile içi sorunları büyütmemesi, dargın durmaması,[11] işlerini aile fertleriyle istişare etmesi,[12] affedici olması, eşini kötülememesi ve dövmemesi[13] şeklinde gerçekleşir.
Kadın ihsanı ise; hem ev işlerinde hem de çocukların yetiştirilmesi, eğitim-öğretimi, sağlık, giyim-kuşam, yeme-içme ve benzeri konularda yönetim sorumluluğunu en iyi bir şekilde yerine getirmesi, eşine iyi davranması, saygılı olması, eşinin meşru isteklerini makul ve olumlu karşılaması,[14] eşine karşı hoşgörülü ve güler yüzlü olması, iyilik ve hizmetlerine teşekkür etmesi, ekonomik değerleri yerli yerinde harcaması, israf etmemesi, eşi ile dargın durmaması ve eşini kötülememesi şeklinde yerine getirilir.
Eşler, karşılıklı bu görevlerini hakkıyla yerine getirirler, birbirlerini aldatmazlar, birbirlerine zulmetmezler, karşılıklı haklara riayet ederler ve saygılı olurlarsa aile yuvasındaki birliktelikleri ömür boyu güven ve huzur içinde devam eder.
İhsanda bulunulması istenen diğer insanlar; komşular, arkadaşlar, yetimler, yoksullar, yolcular, hizmetliler ve işçilerdir. Bunlara ihsan onlara iyi davranmak, maddi ve manevi yardımda bulunmak, haklarına riayet etmek ve saygılı olmak şeklinde gerçekleşir. Ayet ve hadislerde bu konu önemle dile getirilmiştir.[15]
Ayette “uzak komşu” ve “yakın komşu” zikredilerek komşulara ihsan önemle vurgulanmıştır. Toplum hayatında insanlar, mesken, dükkân, iş, yolculuk ve benzeri pek çok alanda sosyal ilişki halindedir. Aynı ilde, ilçede, köyde ve mahallede birlikte yaşarlar. İnsanın komşularına, arkadaşlarına ve misafirlerine iyi davranması, haklarına riayet etmesi ve saygılı olması temel görevidir. Peygamberimiz (a.s.),
مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوص۪ين۪ى بِالْجَارِ حَتّٰى ظَنَنْتُ اَنَّهُ سَيُورِثُهُ
“Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı kılacak sandım."[16]
وَاَحْسِنْ جِوَارَ مَنْ جَاوَرَكَ تَكُنْ مُسْلِمًا
"Komşularına iyi komşuluk et ki gerçek Müslüman olasın."[17]
خَيْرُ الْجِيرَانِ عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرُهُمْ لِجَارِهِِ
“Allah katında komşunun hayırlısı komşusuna hayırlı alan kimsedir.”[18]
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَالْيُكْرِمْ جَارَهُ
“Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa komşusuna iyilik etsin" (Buhârî, Edeb, 31; VII, 79) buyurarak komşulara nasıl ihsanda bulunulması gerektiğini beyan etmiştir. Bu itibarla ekonomik durumları, sosyal konumları, itibar düzeyleri, etnik kökenleri ve inanç durumları ne olursa olsun, komşularımıza iyi davranmamız, her şeyden önce onlara Allah'ın bir kulu olarak bakmamız gerekir. Hangi sebeple olursa olsun onları küçümseyici, tahkir ve alay edici[19] bir tavır içine girmemiz İslam ahlakı ile bağdaşmaz. Peygamberimizi (a.s.),
بِحَسَبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ اَنْ يَحْقِرَ اَخَاهُ
“Kişiye, mümin kardeşini küçümsemesi, tahkir etmesi kötülük olarak yeter.”[20]
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ لاَ يَأْمَنُ جَارُهُ بَوَاءِقَهُ
“Kötülüğünden komşusunun emin olmadığı kimse cennete giremez"[21] buyurarak konunu önemini dile getirmiştir.
Komşu haklarını şöyle özetleyebiliriz;
1. Hastalandığında ziyaretine gitmek.
2. Öldüğünde cenazesine katılmak.
3. Borç istediğinde imkân nispetinde yardımcı olmak.
4. Darda kaldığında yardımına koşmak.
5. Bir konuyu istişare ettiğinde görüş beyan etmek.
6. Bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek.
7. Düğün, sünnet ve benzeri davetlerine icabet etmek.
8. Başına bir musibet geldiğinde teselli etmek.
9. Kamuya zararı olmayan hata ve kusurlarını deşifre etmemek.
10. Gıybet ve dedikodusunu yapmamak.
11. Karşılaştığında selam vermek ve hal hatır sormak,
12. Sözlü veya fiili olarak her hangi bir şekilde eziyet etmemek.
13. Canına ve malına zarar vermemek.
14. Güler yüzlü davranmak.
Ayetin sonundaki “Allah kibirlenen ve övüp duran kimseleri sevmez” cümlesi, Allah’a ve Allah’ı kullarına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen kimselerin Allah katındaki değersizliğini ve böyle olunmaması gerektiği vurgulu bir şekilde ifade eder.
[1] Leyl, 92/4.
[3] Zâriyât, 51/54.
[4] bk. İsrâ, 17/23–24; Ankebût, 29/8; Lokman, 31/14; Ahkâf, 46/15; Müslim, İman, 137, 143.
[5] İsrâ, 17/26; Buhârî, Edeb, 13.
[6] Nisa, 4/34.
[7] Bakara, 2/233.
[8] Tahrîm, 66/6.
[9] Taha, 20/132.
[10] Nisa, 4/148.
[11] Tirmizî, Birr, 24, III, 329.
[12] Al-i İmran, 3/159.
[13] Ebû Dâvûd, Nikâh, 42.
[14] Nisa, 4/34.
[15] bk. Beled, 90/14–16; Buhârî, Edeb, 22; Tirmizî, Birr, 44s.
[16] Buhârî, Edeb, 28; VII, 78.
[17] İbn Mâce, Zühd, 24; II,1410.
[18] Tirmizî, Birr, 28.
[19] Hucûrât, 49/11; Hümeze, 104/1; Buhârî, Edeb, 30.
[20] Müslim, Birr, 32.
[21] Müslim, İman, 73.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTR:
http://www.islamdahayat.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder