2 Ekim 2017 Pazartesi

Milli Birlik Ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasında Camilerin Rolü Ve Önemi-4

Milli Birlik Ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasında Camilerin Rolü Ve Önemi-4
 
 
 Yüce Rabbimiz, Ankebut suresinde bizlere şöyle emretmektedir:
اُتْلُ مَآ اُوحِىَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلَوةَ اِنَّ الصَّلَوةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللهِ اَكْبَرُ وَاللهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
 
“Kitaptan sana vahyedilenleri oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”[1][7]
 
Bu ayette ifade edildiğine göre, hakkıyla kılınan namaz, ruhu ulvileştirir ve insanı mutlaka kötülüklerden alıkoyar. Kur’an’da ve birçok hadiste belirtildiği gibi, iyiliğe sevk etmeyen, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz ve ibadet, sırtta taşınan bir vebaldir.
 
Namaz ve cemaatin terki veya hakkıyla eda edilmemesi, İslâm cemiyetinin çöküş sebeplerinin en başta gelenlerindendir. Günümüzde namazı terk edenler bir tarafa, namazı kılanlarda bile, birçok manevî hastalıklar ve kötülükler nüksetmektedir. Dolayısıyla bu da gösteriyor ki, hakkıyla eda edildiğinde müminleri kötülüklerden menetmesi gereken namaz, fonksiyonunu tam olarak icra edemiyor. Haşa Allah’ın kelamı Kur’an’da bir noksanlık söz konusu olmadığına göre, demek ki bizim namazlarımız tam olmuyor. 
 
Hz.Peygamber (s.a.v) Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin devam ettirilmesi ve daha da ileri götürülmesi için sadece cuma ve bayram namazlarında değil, günlük beş vakit namazlarda da müminlerin camilere koşarak orada bir araya gelmeleri ve birlik ve beraberlik içerisinde namazlarını kılarak, Yüce Allah’a dua ve niyazda bulunmalarını önemle ümmetine tavsiye etmiştir. Ayrıca cemaatla kılınan namazın fert olarak kılının namazdan 25-27 derece daha faziletli olduğunu bizlere şu şekilde belirtmiştir: “Kişinin cemaatla kıldığı namaz, evinde veya işyerinde kıldığı namazdan yirmi beş (veya yirmi yedi) derece daha sevaptır. (Buhârî, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 42) Eğer sizden biri, güzelce abdest alır ve namazdan başka bir şey düşünmeksizin mescide gelirse, mescide gelirken atmış olduğu her adımdan dolayı Allah onun derecesini bir kat daha artırır ve bir hatasını da bağışlar. Mescitte kaldığı sürece de namaz kılmış kabul edilir ve melekler de kendisine dua eder” (Buhari, Vudu, 34; Salat, 87; Ebu Davud, Salat, 19)
 
Peygamberimiz farz namazların cemaatle kılınmasına o kadar önem vermiştir ki, Müslim’in Ebu Hureyre (r.a)’den rivayetine göre, bir gün Resul-i Ekrem’in yanına âmâ bir adam gelerek:
 
- Ya Resulallah! Beni mescide götürecek bir yardımcım yoktur, dedi. Namazı evinde kılmak için kendisine müsaade buyurulmasını istedi. Resul-i Ekrem’de ona müsaade etti.
 
Adam dönüp giderken Rasulullah:
 
- Ezan sesini işitiyor musun? diye sordu. Âmâ:
 
- Evet işitiyorum deyince, Rasulullah:
 
- Öyle ise davete icabet et, buyurdu.
 
Buhârî ve Müslim’de geçen bir hadiste Hz.Peygamber, meşru bir sebebi olmadan camide cemaatla namaza gelmeyenlerle ilgili şu tehditli sözleri söylemiştir: “Bazen içimden öyle şeyler geçiyor ki, bir gün birine, benim yerime namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra cemaate katılmayanların yanlarına gidip, oradakilerden odun toplamalarını söyleyeyim ve cemaate gelmeyenlerin evlerini üzerlerine yakayım istiyorum.” (Buhârî, Ezan, 29; Müslim, Mesacid, 42) Aslında Hz.Peygamber böyle bir şey yapmamıştır, fakat bu tehdit, meşru bir sebebi olmadan camiye cemaata gelmeyenlerin ne kadar kötü bir davranış sergilediklerini ifade etmek ve onların cemaate iştirak etmelerini sağlamak için söylenmiştir.
 
Buhârî ve Müslim’in Ebu Hureyre’den rivayet ettikleri bir başka hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v): “Müminler, yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaatle namaz kılmaya gelirlerdi.” buyurmuştur.
 
Peki farz namazlarının camide cemaatle kılınmasındaki gaye nedir? Bu gayeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Bir semtte bulunan müminlerin beş vakitte birbirlerinin hallerinden haberdar olması, onlardan herhangi bir Müslümanın bir sıkıntısı varsa, elbirliği ile giderilmesi, hasta varsa, yardımına koşulması içindir. Cemaate gelmeyenin mutlaka meşru bir mazereti olduğu göz önüne alınarak evine gidilip yoklanır ve sorunu giderilmeğe çalışılır.
 
Hz.Peygamber ve Ashabı, içlerinden birinin cemaate devam etmediğini görünce hemen onu araştırıyor, şayet başına herhangi bir musibet gelmişse derhal onunla ilgileniyor ve ne yapılması gerekiyorsa gereğini anında yapıyorlardı. Nitekim Asr-ı Saadette, Mescid-i Nebevî’yi devamlı olarak silip süpüren temizliğini yapan bir zenci kadın vardı. Bir ara Rasulullah (s.a.v) onu görememiş ve merak edip, Ashabına o kadını sormuştu. Ashap ta onun öldüğünü söyleyince, Hz.Peygamber, neden bana haber vermediniz diyerek, Ashabına kızmış kadının kabrini kendisine göstermelerini istemiş ve kadının kabrine giderek onu ziyaret edip dua etmiştir. (Buharî, Salat, 72; Müslim, Cenaiz, 23)
 
Bugün ise bu gayeler kaybolmuş ve Müslümanlara şahsî sevap kazanma endişesi hakim olmuştur. Sadece nefsini düşünüp kendi meseleleri ile meşgul olup, iştirak ettiği cemaatin meseleleriyle ilgilenmeyen bir kimse, Hz. Peygamber’in müjdelediği yirmi yedi derece sevaba ulaşabilecek midir aceba? Bu şekilde şahsî menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen insanları bünyesinde toplayan cami, cemaati ile bir bütünlük ortaya koyamadığı için elbette fonksiyonunu yerine getiremeyecektir.
 
İslâmın, toplumun menfaati için tesis ettiği kurumlardan biri olan camiler ve mescitler, Asr-ı Saadetten başlayarak, bugüne kadar bütün İslâm âleminde Müslümanların ibadet, ilim ve meşveret merkezi olmuştur. Fakat zamanla dünya işleri çoğalıp, siyaset aslî manasının dışına çıkmış, işler karmaşık hale gelince, camilerin içinde artık kudsî hava barınamamış, orada sadece ibadet ve ilim kalmıştır. Camilerimizde bugün, ibadet ve ilmin de ne derecede uygulandığı münakaşa konusu olabilir. Bugün camiler, tam olarak fonksiyonlarını yerine getiremiyorlarsa, elbette bunun suçunu cemaat ve cami bütünlüğündeki birliğin sarsılmasında aramak gerekir.
 
Hz.Peygamber (s.a.v)’in şu hadislerinin sırrı en güzel bir şekilde camide tecelli eder: “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda müminler sanki bir ceset gibidirler. Ondan bir uzuv şikayet ederse, uykusuzluk ve ateşle cesedin diğer uzuvları da ona iştirak ederler.” “Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirine bağlayan bir tek bina gibidir.” İşte Müminler günde beş vakit namazlarında bir araya gelerek kaynaşmalıdırlar.
 
Bugün İslâm cemiyetinde cemaatle namaz terk edildiği için, Müslümanlar arasındaki birlik ve dayanışma tam manasıyla temin edilememektedir. Cemaatten kopan insan yavaş yavaş namazlarını da aksatmaya başlıyor ve neticede büyük şehirlerdeki kalabalıklar onu da yutuyor. Namazı terk edenler, çok kısa bir zamanda İslâmî şuurdan da yoksun bir hale geliyorlar. Bu da önce cemaati terk etmekle başlıyor.
 
Günümüzde tamamen ferdî ve egoist bir toplum hayatı yaşandığından, bulunduğumuz mahallelerde cemaate devam edilip, diğer şahıslarla irtibat sağlanamadığı için, kimsenin kimseden haberi olmamaktadır. Aynı apartmanda oturan komşular birbirlerini yeterince tanımadıkları gibi, bayramlarda bile birbirlerine gidip bayramlaşma yapmıyorlar. Neticede tamamen bencil bir cemiyet hayatı başlıyor. Herkes, birbirine yardımcı olmak şöyle dursun, bir din kardeşini faka bastırıp kandırmanın yollarını arıyor. Dolayısıyla toplumda kimsenin kimseye güveni kalmıyor. Bunun neticesinde de herkesin birbirine şüphe ile baktığı bir cemiyet hayatı karşımıza çıkıyor. Aralarında birlik ve dayanışma olmayan menfaatperest bir toplumda, camilerin fonksiyonlarını yapması beklenemez. Bunun sonucu olarak da camilerimiz garip ve tezyinatsız kalmaya mahkum olur. Şunu unutmamak gerekir ki, camilerin en mühim tezyinatı, bugün olduğu gibi; mermerler, boyalar, oymalar, nakışlar, halılar, kubbeler değil, Allah’ın ve Peygamberinin önderliğinde cami ve cemaat şuuru ile bezenmiş, kendi nefsinden ziyade, başkalarını düşünen diğer gam insanlar topluluğunu yetiştirmeye ihtiyacımız vardır.
 
İslâmın yayılmasında ve İslâm toplumunun yetişmesinde önemli fonksiyon icra etmiş olan camilerin, zamanla toplum hayatından çekilerek, sadece ibadet edilen yerler haline gelmeleri ve günümüzde camilere gelen cemaatin sayısının da çok azalması bizleri düşündürmektedir. Camilerin Rasulullah devrindeki sosyal aksiyon ve aktivitesine kavuşturulabilmesi için şu hususları yerine getirme durumundayız:
 
a) İlim ve teknik çağının yorduğu, bunalttığı insanımızın dinlenip rahat ve huzura kavuşabileceği yerlerden birinin, belki en güzelinin camiler olduğunu hatırdan çıkarmayarak, camilerimizi pırıl pırıl ve cazibeli hale getirmeliyiz.
 
b) Toplumu camide toplayabilmek ve manevî bir hava içerisinde tutabilmek için, cami civarında Müslümanların sosyal ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar yapılmalı ve bu kurumlar bakımlı olmalıdır.
 
c) Camiler, ibadetin dışında Müslüman halkın dinlerini doğru bir şekilde öğrenebilecekleri, halkla bütünleşen kurumlar haline getirilmesi gerekmektedir.
 
d) Camilerde insanlarımızı eğitecek ve onlara doğru ve sağlam dinî bilgileri verecek olan din görevlilerimizdir. O halde bilgili, kabiliyetli, İslâmı anlatmak için çırpınan fedakar imam-hatipler yetiştirilmelidir.
 
Mevcut imam-hatiplerimizin de kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmektedir. Şunu iyi bilmeliyiz ki, âlimler peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Kur'an'da ifade edildiği gibi Hz.Muhammed (s.a.v) peygamberlerin sonuncusudur. Ondan sonra başka bir peygamber gelmeyecektir. O halde O'nun hayattayken icra ettiği o değerli görevi bugün din görevlilerimiz yürütmektedir. Demek ki yaptığımız görev çok kutsal bir görevdir. O halde bu kutsal görevi, en mükemmel bir şekilde yerine getirmemiz için elimizden gelen gayreti sarfetmek zorundayız. Bu vazifeyi yaparken de tek örneğimiz ve rehberimiz Hz.Muhammed (s.a.v)'dir. Zira Yüce Allah, O'nu Allah'a ve ahiret gününe inanan ve Allah'a kavuşmayı uman mü'minler için en güzel örnek olarak takdim etmektedir.
 
Değerli Dinleyenler! Beni sabırla ve dikkatle dinlediğinizden dolayı hepinize teşekkür edip, saygılar sunuyorum. Hoşça kalın, Allah yardımcınız olsun.
 
(SON)

 
Profesör.Dr.Mehmet SOYSALDI
 
  


BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:


 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder