Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001) |
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...
(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )
Bismillâhir-rahmânir-rahîm
Kulun Duasının Kabul Edilmesi
(Feizâ deal-abdü) "Kul dua ettiği zaman..." Belâ geldi, kulun yapacağı şey; bir, sabretmektir; iki, dua etmektir. Kulun elinde iki tane iş var: Sabretmek, dua etmek. Her şey Allah'tan... Hem sabredecek, hem de dua edecek.
Dua ne oluyor? Dua ibadet oluyor. Dua sevap oluyor. Dua, Allah'ın sevdiği bir davranış oluyor. Dua ibadetin iliği, özü, esası oluyor, kaymağı oluyor. Millet duanın önemli olduğunu bilmiyor. Namazı ibadet olarak sanıyor da, ondan sonra duanın ibadet olduğunu bilmediği için, "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah... Esselâmü aleyküm ve rahmetullàh..." deyince, pabucunu alıp gidiyor. Niçin dua etmedin?.. Olmasa da olur sanıyor.
A şaşkın kardeşim, dua da ibadet!.. Allah duayı sever. Kulunun tazarrusunu, niyazını sever Allah. Kul boynunu büküp de, gözünü kapayıp da dua etti mi, memnun olur.
Burada da buyuruyor ki: (Feizâ deal-abdü kàle yâ rabbâhu) "Kul dua edip de 'Aman yâ Rabbi, ey benim mevlâm!" dediği zaman..." Yâ Rabbâhu demek, ey benim mevlâm demek. Böyle dediği zaman, (Kàlallàhu teàlâ) Allah kuluna, (Lebbeyke abdî) "Söyle ey kulum, buyur!" der, (Lâ tes'elnî şey'en illâ a'teytüke) "Bir şey istedin mi mutlaka sana vereceğim! Madem öyle elini kaldırdın, duaya başladın; ister istemez istediğini verdim gitti. Vereceğim ey kulum!" demektir.
Amma bu verme nasıl olur?.. Bu verme iki şekilde olur: (İmmâ en uaccilehû) "Ya istediğini pat diye veririm dünyada." Bu dünyadayken verir. Araba mı istersin, al âlâsı, ev mi istedin al evin büyüğü... Çocuk mu istedin al sana nur topu gibi evlât... Para mı istedin, al sana para, iş, güç vs...
Ya dünyada verir, yâhut da, (ve immâ en eddahirahû leke) "Kabul ettim duanı, vereceğim, ahirette vereyim kulum." diye ahirette verir.
Neden ahirette?.. Cenâb-ı Hakk'ın hikmetlerini biz bilmeyiz ama, neden bazısını ahirette veriyor, bazısını dünyada veriyor bilmeyiz biz ama; bazen kul duasında olmayacak şey ister... Kendisi bir şey ister de, başka bir kul da başka bir şey ister. Meselâ; çömlekçi çömlekleri yaptığı zaman güneş ister, dışarıya çıkartıp kurusun diye. Öbür taraftaki komşusu da bahçede ziraat ekmiştir, o da "Yâ Rabi, yağmur ver!" der. İkisi de salih insan, ne olacak?.. Cenâb-ı Hak birisininkini ahirette mükâfat olarak verir. Öyle olabilir.
Yahut da kul der ki:
"--Yâ Rabbi bana şu ilâcı ver! Hastayım yâ Rabbi, şu ağrımı geçirmek için şu marka ilâcı bana gönder!"
Cenâb-ı Hak şöyle bir bakar, bilir; bu ilâcı o alırsa ölecek. Alıyor ama, o ilâç dokunacak. O zaman vermez ona... O istediğini vermez ama, dua etti diye ahirette mükâfâtını verir. Hem de ahirette mükâfat verince, insanlar o kadar çok sevineceklermiş ki, "Keşke dualarımızın hepsi ahirete tehir olsaymış." diyeceklermiş.
Bir insan: "Dua ettim de duam kabul olmadı." demeyecek. Bu edebe aykırıdır. İslâmî terbiyeye, irfana, ihlâsa aykırıdır.
--Cenâb-ı Hakk'a ben dua ettim, kabul etmedi duamı...
Ne biliyorsun sen, nereden biliyorsun? Belki ahirette verecek. Bu edepsizlik olur.
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
************************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder