27 Aralık 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - İslam nizamının içinde kalmaya gayret etmeliyiz

Hekimoğlu İsmail - İslam nizamının içinde kalmaya gayret etmeliyiz


Hekimoğlu İsmail
 
AİLE-SAĞLIK
 

İslam nizamının içinde kalmaya gayret etmeliyiz


Teşebbüh kelimesi şebih kökündendir; benzemek manasına gelir. Her zaman zayıf olan kuvvetli olana benzemek ister.

Müslüman için, ilim ve teknik hariç başkalarına benzemek zafiyettir. Çünkü İslamiyet hayat dinidir; antitez değil, tezdir. Yaşanmalıdır; nazariyede kalmamalıdır.

Mesela robotu programlamışlar, insan gibi namaz kılabilir ama sevap alamaz çünkü ne yaptığını bilmiyor. Bazı insanlar da başkalarını taklit ediyor, fakat ne yaptığını bilmiyor. Milyarlarca insanın içinde her türlüsü bulunabilir.

Bediüzzaman Hazretleri, teşebbüh ve taklit hastalığına yakalananlara şöyle seslenmiştir: “Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalâlete düşer, boğulursunuz.”

Hiçbir milletin hayatı düz çizgi değildir, grafik çizgisi gibi kırık çizgilerden oluşur; yükselir, iner böyle devam eder. Bu sebepten Müslümanların İslamiyet’e uymayan tarafları grafik çizgisinin aşağı inmesidir.

Bazı arkadaşlar uyumlu olmak için kıyafetlerini, yaşayışlarını Avrupa’nın görgü kitaplarına göre düzenlediler. Bu taklit, ileriye gitti; misafirlikte, bayramlarda birbirlerine viski ikram ettiler. Onların torunları şimdi plajlarda, barlarda geziyor. Bir milletin uyuması ne kadar korkunçsa aynı milletin gardırop medeniyetiyle uyanması da o kadar korkunçtur. Görünüş itibarıyla onlara benzemek, fiili olarak benzemeye de sebep olur. Mesela, ayyaşa içki haramdır desek; “Niye haram olsun, paramla aldım.” diye cevap verir. Çünkü Hıristiyanlıktan gelen bir müsamaha onu dedirtti. Onlar içiyor ya!

Her günahtan küfre giden bir yol vardır. Bu mesele baraja benzer. Baraj, iplik kadar su kaçırırsa yıkılacak demektir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan birisi, Müslümanların inanç ve şahsiyetlerini korumaları meselesidir. Müslümanlar birbirlerini tanırsa, selam artar, “Allah seni selamette tutsun.” demek duadır, “Aleykümselam” diyerek karşılık vermek duadır, dolayısıyla müminlerin selamlaşması rahmettir, bu da imanın artmasına vesile olur.

Bir misal vereyim; Berlin’de caddede yürüyordum. Yanımda bir Alman vardı. Karşı kaldırımda, tesettüre çok dikkat etmiş, güvenli adımlarla yürüyen bir hanımı gören Alman, parmağıyla işaret ederek, “Şu hanım Müslüman!” dedi. Nasıl ki gemileri bayrağından tanıyoruz; İngiliz gemisi, Arap gemisi, Türk gemisi gibi. Başörtüsü de Müslüman kadının bayrağıdır. Bayrağını başında taşıyor. Onu gören “Bu Müslümandır!” der. Müslüman ancak Müslüman’a benzer.

Biz Avrupa medeniyetine karşı değiliz, Avrupalılaşmaya karşıyız; ilimde, teknikte onlarla beraberiz.

Asr-ı saadette de böyleydi. Mescid-i Nebevi, önceleri yatsı ve sabah namazı vakitlerinde hurma dalları ve yaprakları yakılarak aydınlatılıyordu. Bir cuma gecesi, Temim ed-Dari (ra), mescidi kandiller yaktırarak aydınlatmış, Peygamberimiz (sas) bunu öğrenince ona, “Sen İslam’ı nurlandırdın. İslam’ın mescidini süsledin. Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın.’’ demiştir.

Müslümanlar ecnebileri bilim ve teknikte örnek alacaklarına, yaşama tarzında taklide kalkışınca tanınmaz olduk. Koca bir medeniyetin müsveddesi bile kalmadı ortada.

Beşiktaş’ta Barbaros’un heykeli var. Bir heykele baktım, bir de etrafındaki kalabalığa. Bugünlerde o heykel canlansa, yılbaşı için ağaçlara asılmış kandilleri görüp, “Eyvah, İstanbul’u yine ecnebiler basmış!” der, kılıcına sarılırdı.

Nice dedeler buralarda “Allah” diye inledi. Nice torunlar kim bilir nerelerde amel defterlerini karartıyorlar. Dedemiz başka yazdı, biz başka yazdık. Dedemiz başka okudu, biz başka okuduk. Selamımız değişti, bakışımız değişti; dedemiz gibi bakamadık.

Onlar haramı helali ayırırken, biz harman ettik. Nurun kandillerini bıraktık, narın kandillerine meylettik. Çünkü her insan kaygan zemindedir. Ayağını sağlam basmazsa kayar, gider.

İslamiyet başlı başına bağımsız bir dünya nizamıdır. Her şey o nizama tabidir. Müslüman, İslamiyet’i yaşamakla mükelleftir.

Her hadise, dua vaktinin geldiğini gösterir. Eğer ufuklar simsiyah bulutlarla kaplanmışsa, gökten zift yağacaksa, Allah’a sığınmayı yüreğimizde hissetmek vaktidir.
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder