Rus radyo spikeri Valentine Sofia nasıl Müslüman oldu?
Hapishanede tanıdığı risalelerden sonra Müslüman olan Rus Mafya babası eski adı ileCinkole yeni adı ile Abdülkerim, aldığı İslami eğitimlerden sonra Rusya'da İslamiyet'i anlatmaya başlar.
BU arada Abdulkerim'in (Cinkole) tutuklu kaldığı hapishanenin müdürü de risale okumaya başlar. Hapishane müdürü, risaleleri kayda alıp mahkumlara dinletmek ister. Bu nedenle Abdulkerim ve arkaşları o bölgede yayın veren bir radyoya gider. Resul Cemalof buradan sonrasını şu sözlerle anlatıyor:
"Gittik radyonun müdürü ile görüştük. Müdür 'biz bunu para karşılığında yaparız' dedi. '3. Kata çıkın orada kapı üzerinde şu adamın adı yazıyor' dedi. O spikerin sesi güzeldi. Seslendirmeler yapıyordu. Gittik kapıyı vurduk açtılar, baktım böyle 65 yaşlarında bir bayan, kaba olarak 'ne lazımdı' dedi bize. 'Biz kayıt yapacağız' dedik, 'hemen giriniz' dedi.
'Yarın gelin başlayalım' dediler. Dershaneden çıkmışız, üzerimizde Tabiat Risalesi var. Ben dedim k,i bunu vereyim; hem bilsin ne okuyacağımızı, hem de hizmet olur diye. Kitabı uzattım bayan dedi ki 'bu kitap İslamiyet'ten mi?' 'Evet' dedim ben de 'Allah'ın varlığını ispat ediyor' dedim. Kitabı eliyle itti. 'Bak, ben Hıristiyan'ım, ben kendi dinimi kabul etmiyorum, siz vereceksiniz ben İslamiyet'ten bir şey mi okuyacağım' dedi. Biz de dışarı çıktık."
Ertesi gün randevu saatinde saat 9'da tekrar gidilir.
"Benim elimde kitap var, YİRMİÜÇÜNCÜ SÖZ'ü okuyacağız. Üç kişi de bizim tarafımızda oturmuş takip ediyorlar. Okumaya başladım, hemen masanın üzerinde stop yandı. Durdum, Sofia Hanım oradan bağırdı 'bu nasıl okuma ben bilseydim böyle okuduğunuzu size okutmazdım neyse devam edin' dedi. Sonra 'siz Müslümanlar şöylesiniz böylesiniz' gibi hakaretli sözler söylediler. Dışarı çıktım Abdülkerim abiye dedim ki 'Ya ben artık buraya okumaya gelmeyeceğim, İslamiyet'e hakaret ediyorlar, böyle olur mu?' dedim. Abdülkerim (Cinkole) dedi ki; "Ya Resul, bak ne güzel hizmete gidiyoruz, şimdi biz neredeyiz; Hıristiyanlığın sembolü olan şehrin en yüksek yerindeyiz. Hıristiyanlığın hangi yerinde böyle hizmet var. Derslerimizi burada yapalım" dedi.
Ben de şevklendim, 'tamam yarın geliyoruz' dedim.
Ertesi gün geldik dünkünden daha çok sert davranmalar oldu. Ben de dershanede geceleri okuyorum, tecrübe yapıyorum ki kayıtta güzel okuyayım İslamiyet'e karşı kötü sözler söylemesinler diye. İkinci gün de geçti. Üçüncü gün YİRMİNCİ MEKTUB'a geldik. Mukaddime bölümüne başladık, onlarda da bende de kitap var. Okurken bir sözdeki vurguyu yanlış yaptım. Dedim şimdi orada stop yanacak, Sofia hanım da bağırmaya başlayacak. O da kızmak bağırmak için zaten bir bahane arıyor. Baktım ses yok, herhalde fazla önemli bir yanlış yapmadım dedim. Devam ettim, okurken bir yanlış daha yaptım. Dedim şimdi durduracak. Yine yanmadı. Okurken bilerek bir sözü atladım, baktım hala ses seda yok. Yanlışlar yapıyorum durduran yok. Sayfanın diğer tarafını çeviriyorum durduran yok. Durdum baktım kendilerine, herkes kitabı okuyor. Beni dinleyen yok.
Ben dedim ki "burada yanlışlar yapıyorum beni durdurmuyorsunuz." Yine dinlemiyorlar beni, duymuyorlar, herhalde mikrofon bozuk dedim. Mikrofona vurdum, uyanır gibi oldular "ne oldu"dediler. "20 dakikadır okuyorum o kadar yanlışlar yaptım kimse durdurmadı." "Tamam, sen yeniden başla" dediler.
İlk defa İslamiyet'i böyle duyuyorlar. Rus olsun, Amerikan, Azeri, Hindistanlı olsun kim olursa olsun bunlara ihtiyacı var.
Bitirdik, ben çantamı alıp dışarı çıkacağım ve gideceğim. Baktım ki Sofia Hanım da iniyor. Stüdyonun kapısını açtı içeri girdi ve kapattı. "Bir dakika dur çıkma sana bir şey soracağım ama zannetme ki ben İslamiyet'e yakınlaşmışım" dedi. Ben de ciddi bir şekilde "buyurun"dedim. Dedi ki, "ben 25 senedir spikerlik yapıyorum. Radyodan çok kitap okudum, 1990'larda İncil serbest olunca istemeyerek İncil de okudum. Ama bende böyle bir şey olmadı şuana kadar. Ben eve gittiğim zaman, istirahat zamanında bu üç gündür okuduğunuz sözler bir türlü kafamdan çıkmıyor hep onları düşünüyorum" dedi.
Ben de kısa bir cevap olarak "Kuran-ı Kerim Cenabı Hakkın kelamıdır, Risale-i Nur onun tefsiridir" diye izah etmek istedim dinlemedi. "Tamam, bu herkeste olabilir çık sen" dedi."Tamam" dedim çıktım.
Beşinci gün geldik yine. Sofia Hanım yok. Okuduk ve bitirdik. "Gelince Sofia hanım'a selam söylersiniz" dedim.
Merak ettim, "Sofia Hanım nerede" diye sordum. Dediler "bilmiyor musun?" "Hayır, bilmiyorum" dedim. "İki gün önce radyoda program yaparken kendinden geçmiş, bayılmış, bir hastalığı var şuan hastanededir" dediler. Abdülkerim abimiz hemen atıldı, Resul hemen ziyarete gidelim dedi. Dersaneye geldik. Abdülkerim abi hastalar risalesini aldı; tuttu kolumdan "gidiyoruz" dedi. "Ben gelmek istemiyorum" dedim ama zorla getirdi.
Abdülkerim abiye "başhekime gidip görüşsek hizmet etsek" dedim. "Tamam" dedi "oradan da Sofia Hanım'ın yanına gideriz" dedi.
Başhekimin kapısını çaldık 50 yaşlarında bir bayan kapıyı açtı. "Ne lazımdı size" dedi. Biz de hemen içeri girdiğimizden ne diyeceğimizi şaşırdık. Aklıma bant geldi. "Bizde bir bant var, bunu hastalara dinletseniz çok güzel olur" dedim.
Bu başhekim de yeni atanmış buraya ve hastalara bir klasik müzik dinletme düşüncesi varmış.
Aldı kaseti hemen dinledi. Fonda müzik giriyor ondan sonra YİRMİÜÇÜNCÜ SÖZ başlıyor."Çok güzel müzik bu" dedi. "Devamını da dinleyiniz" dedim. "Bana tam bu lazımdı" dedi. Biz odadan çıktık bütün hastanede o bant çalıyor. Bütün hastalar, hemşireler dinliyorlar.
Sofia Hanımın odası 302 numaralı oda.. Odanın kapısı açık.. İlerden gördük, oturmuş yaslanmış, kendi kaydettiği bandı dinliyor. İçeri girdik. Başını kaldırdı yüzümüze baktı,birden ağlamaya başladı. Taştan su çıkınca nasıl mucize olursa bunun ağlaması da bana öyle geldi. Önceki halini düşünerek "bu insan ağlar mı ya" dedim. Dedi ki "ben iki gündür buradayım. Evladım, kızım ve akrabalarım var kimse beni ziyarete gelmedi. Ben sizi kendime en uzak bulduğum hatta düşman olarak kabul ettiğim siz insanlar ziyaretime geldiniz."
Benle Abdülkerim abi şoktayız. Çünkü beklediğimizin tam tersi oldu. Hastalar risalesinimasasına bıraktık, bir kelime bile demeden odadan çıktık. Dershaneye kadar konuşamadık. Ertesi gün sabah namazını kıldık ve bir telefon geldi. Gür sesli biri açtı telefonu "ben Sofia, sizi stüdyoya bekliyorum" dedi.
Kendisi sonradan bize anlattı; biz odadan çıkınca hastalar risalesini almış, tam altı defa kitabı bitirmiş. Hemşireler gelmişler bakmışlar ki bundaki hastalık 100'den 10'a inmiş. "Beni bu kitap kurtardı" demiş.
Stüdyoya gittik, kapıda bizi karşıladı ve odasına aldı. Çok nezaketli davranıyordu. Dedi ki"hakkınızı helal edin ben İslamiyet'i böyle bilmiyordum. Şimdi anlamaya başladım. Ben sizin için ne yapabilirim" dedi. Biz de dedik ki "siz bu kitapları okuyunuz." "Ben bu kitabı okuyacağım ama sizin için ne yapabilirim" dedi. "Biz zaten bunun için geldik" dedim."Tamam" dedi "ben bu kitapları okuyacağım ama yalnız okumayacağım" dedi. "Bu kitapları radyodan her hafta okuyacağım, hatta seninle beraber okuruz" dedi. Sonra Sofia hanımla program yapmaya başladık. Her hafta yarım saatlik bir program yapıyoruz. 15 dakika o, 15 dakika ben okuyorum. Elhamdülillah böyle bir programa başladık.
Bir gün ben programa geç kaldım, içeri girdim 3.kata çıkmam lazım, baktım ki Sofia hanım okumaya başlamış ama bu okuma daha farklıydı. Bunu dinleyen insan bu insan tam bir Müslüman der. İçeri girdim dediler ki "nerde kaldın hemen stüdyoya in" dediler. Bende kitabımı alıp indim. Kapıyı açıp içeri girince şok oldum. Baktım ki Sofia Hanım tesettürlü bir şekilde başörtülü oturmuş, okuyor.
Dedim ki "Sofia Hanım çok değişmişsiniz." Dedi ki "ben Sofia değilim, Kabul ederseniz ben Meryem olmak istiyorum." İhlâs, felak, nas ve kadir surelerini okudu bana, "nasıl?" dedi. Dedim "siz Müslümansınız." Dedi ki "ben namazı da öğrendim."
Ondan sonra çok hizmet etti. Kaydettiği bantları başka radyo yerlerine gönderiyordu ve orada da okutuyordu. Elhamdülillah beraber 3 ay boyunca okuduk. Programın ismi de'Nurdan Damlalar' idi. Ondan sonra Azerbaycan'a geldim ve bunları anlattım. Sofia Hanım'a telefon açtığımda kabul etmiyorlardı. Çok hastaymış, beyin kanseriymiş. 1 ay sonra da ziyaretine gittik, evdeymiş artık hastanede durmuyormuş.
Kardeşlerle abilerle ziyaretine gittik. İçeri girdik. Gözlerini açtı, risaleyi gösterdi ve "oku"dedi. İkinci Lema Eyüp a.s bahsini okudum. Bazen gidiyor bazen geliyor, kendinde değildi. Çıktık sonra, ben çıkarken eliyle ses etti ve "yaklaş" dedi. Yaklaştım dedi ki "benim zamanım az kaldı sen cenaze namazımı kıldırırsın." Latife olsun diye "Daha yapacak çok hizmet var çok gitmek yok" dedim. Çıktık, 3 gün sonra telefon açtılar "Sofia Hanım vefat etti" diye. Kabristana gittik. Baktım ki kazıyorlar dedim ki "kıble bu taraf değil." Papaz çağırdılar, "ben size izin versem bile buranın mimarlığı izin vermez" dedi. "Hepsinin böyle paralel olması lazım" dedi. "Ben gideyim telefon açayım valiliğe" derken Sofia Hanımın oğlu dedi ki "nasıl biliyorsanız öyle yapın" dedi. Çok şükür kabrini de biz kazdık, cenaze namazını da kıldırdık.
Sofia (Meryem) hanım, oğluna bir mektup vermiş bize verilmek üzere, bir de vasiyet. Vasiyetinde, 'Spikerler nurlardan okusunlar' demiş. Kabrinin nasıl olmasını istediğini de yazmış. Mezar taşına büyük harflerle Sofia küçük harflerle Meryem diye yazılsın. Üzerinde de"dünya fanidir ama biliniz ki ebediyet var" diye yazılmasını istemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder